Cuma Namazı çıkışında Adana Beşocak Meydanında buluşan ASİM Üyesi derneklerin basın açıklaması Özgürder’den Recai Ağuş’un sunumu ile başladı. ASİM’in İDLİB ile dayanışma için gerçekleştirdiği basın açıklaması etkinliği Usame Adıgüzel Hocanın okuduğu Kur’an-ı Kerim kıraati ile başladı. Daha sonra Rahmet Derneği’nden Şehmus Özgün’ün okuduğu basın açıklamasıyla devam etti.
Basın açıklaması metni:
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADI İLE
Hamd; Mümin erkeklerle mümin kadınlara işkence edip, sonra da tevbe etmeyenlere cehennem azabını ve yakıcı azabı vaad eden, her şeye, her istediğini yapacak surette galip ve hakim olan Allah’a dır.
Hamd; Zalimlerin yaptıklarından bir an bile habersiz olmayan ve yaptıklarının karşılığı olarak onları gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteleyen. Ceza vermede acele etmeyen. Kudreti sonsuz, zalimlerin cezasını veren, müminlerin intikamını alan Yüce Rabbimizedir.
Salat’u Selam peygamberlerin sonuncusu, Allah’ın en sevgili kulu, müminlere şefkatli, kıyamete kadar Müslümanların rehberi, mücahidlerin komutanı olan Hz. Muhammedsalallahu aleyhi ve sellem’in onun tertemiz eşleri annelerimiz ve sarsılmaz bir iman ile onun çizdiği yolda giden izzet ve şeref sahibi ashabının üzerine olsun.
Binlerce yıl önce atalarımızdan İslam ümmetine miras olarak kalan mübarek Şam topraklarında, İslam ümmetinin bağrının ortasında, aralıksız sekiz yıldır kardeşlerimizi acımasızca katlediyorlar. İslam medeniyetinin kadim şehirleri harab ediliyor, ekini ve nesli yok ediyorlar. Ve bütün bunlar yanı başımızda gözlerimizin önünde gerçekleştiği halde bir buçuk milyarlık İslam ümmeti olarak yüreklerimizi dağlayan bu vahşet karşısında yaptığımız en iyi şey, bugün burada toplanıp yaptığımızdan ibaret.
İşte bunun için bugün, Suriye’de ki kardeşlerimize, zayıf ve yorgun düşmüş mübarek Şam’ın kadınlarına, çocuklarına, yaşlılarına ve bütün dünyanın kendilerine cephe aldığı, ellerinde hiçbir imkanı olmayan ama buna rağmen dini, namusları, canları ve malları barbar Ruslardan ve kindar mezhepçi Şii silahlı terör örgütlerinden muhafaza etmek için yiğitçe mukavemet gösteren mücahidlere buradan diyoruz ki;
Üzgünüz, bizleri affediniz. O barbarlar ve katiller güruhunun katliamlarına karşı yapmamız gerekip de yapamadıklarımızdan ötürü. Haklarınızı helal ediniz.
Rusya ve ortağı İran’nın desteğiyle Esed rejimi son sekiz yıldır Suriye’de kadın ve çocukları bombalayarak yirmi birinci yüzyılın en kanlı sayfasına imzalarını atıyor. Osmanlının tarihi düşmanı olan Rusya yarım asırdır Suriye’de kan ve katliam ile beslenen bir rejimi koruma bahanesi ile Akdeniz’de tarihinde hiç olmadığı kadar askeri varlığını arttırmış ve bu varlığını kadın ve çocukları katlederek perçinlemeyi amaçlıyor.
Öte yandan her fırsatta Osmanlıya arkadan saldırıp mübarek Şam topraklarını işgal etme hayalleri ile yanıp tutuşan, sözde İslam devrimlerini gerçekleştirdikleri tarihten bu yana İsrail’e tehditler savurup ABD’ye ölüm sloganları atan İran, sözde terörle mücadele bahanesiyle dünyanın dört bir yanından on binlerce fanatik Şiiyi Suriye topraklarına taşımış, bölgede teşkil ettiği yüzlerce terör örgütüyle iki bin yıllık Pers İmparatorluğunu Halep’in, Gutanın, Hama’nın ve Deraa’nın çocuklarının cesetleri üzerine bina etme hayalleri kurmaya başlamıştır.
Gelinen noktada Suriyeli muhaliflerin insanca yaşama talepleriyle sokaklara çıktıkları günden bugüne kadar barbarca yapılan Rus saldırıları neticesinde Türkiye sınırının yanı başında bulunan İdlib bölgesinde yaşam mücadelesi veren 4 milyon Suriyeli yeniden ölüm ve sürgün edilme tehdidi ile karşı karşıya.
Unutulmamalıdır ki! Rusya, İran ve ABD nin bölge üzerinde uzun vadede asıl hedefi Türkiye’yi kuşatmak ve güney sınırlarını PKK ve Şii terör örgütlerine teslim edip yüzlerce yıl sürecek bir kaosa sürüklemektir.
Aynı şekilde ekonomik saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde 4 milyon mültecinin Türkiye’ye akın etmesini hedeflemekte ve böylece ülkemizi oluşturmaya çalıştıkları ekonomik bir girdaba sürüklemeyi düşünmektedirler.
Bu gizlenmeye dahi gerek duyulmayan planın önündeki en büyük engellerden biri de, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmuş olan muhalif grupların kontrolündeki İdlib bölgesidir.
Sekiz yıllık savaş boyunca Türkiye, halkı, devleti ve sivil toplum kuruluşlarıyla topyekun Suriye’de ki mazlumlara insani yardımlarını esirgememiş elinden geldiği kadarıyla yardımcı olmaya çalışmıştır.
Ancak şunu hatırlatmak zaruridir! Suriye’de ki kardeşlerimiz Rusya ve İran’ın kullanım süresi dolmak üzere olan kitle imha silahlarıyla öldürülmekte. İnsani yardımlar içinde en öncelikli ve elzem olanı Rus ve İran tehdidine karşı bölge halkının güvenliğinin sağlanmasıdır.
İdlib bugün, Esed ve ortakları Rusya ile İran’nın zulmüne boyun eğmeyip Suriye’nin dört bir yanından tehcir edilen milyonlarca Suriyeli muhaliflerin değil aynı zamanda doğrudan Türkiye’nin güney sınırlarını, Hatay’ı, Gaziantep’i, Şanlıurfa’yı ve Mardin’nin de geleceğini etkileyecek olan büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır.
Bu tehdidin bir paranoya olmadığı geçenlerde Esed rejiminin dış işleri bakanının bizzat ağzıyla zikredip eliyle Hatay’ı işaret ederek “Burası bizim toprağımız ve yakında orayı geri alacağız” sözünden de çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Evet, tehdit büyüktür. İdlib’te yaşayan milyonların kaderi Türkiye’nin kaderini de etkileyecektir.
Her şeyden önce Allah’ın emri olan İslam kardeşliğinin bir gereği olarak İdlib’te ki kardeşlerimize yardım etmemiz üzerimize farzdır. Peygamber efendimizin salallahu layhi ve sellem’in hadisi şerifinde buyuruyor ki;
“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”
Ve yine jeopolitik ve stratejik bakımdan Türkiye’nin bekasını doğrudan etkilemesi ve ilgilendirmesinden ötürü İdlib’te ki mazlumlara yönelik bu saldırılara karşı elimizden gelenin fazlasını yapak zorundayız.
Son olarak rabbimizin şu ayeti kerimesindeki buyruğu ile açıklamamızı sonlandırıyorum.
وَلَا تَرْكَـنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.”
Hud Suresi 113
ASİM’in Basın Açıklaması Abdullah Adsan Hoca’nın okuduğu dua ile sona erdi.