Olası bir salgın özellikle Türkiye sınırında derme çatma barınaklarda ya da aşırı kalabalık, bakımsız kamplarda yaşayan insanları tehdit ediyor.
Suriye’de henüz teyit edilmiş bir COVID-19 vakası bulunmazken, Al-Monitor’un WhatsApp üzerinden ulaştığı sağlık çalışanları, savaşın tarumar ettiği İdlib vilayetinde olası bir felakete hazırlandıklarını söylüyorlar. İdlib, dokuz yıllık savaşın ardından muhaliflerin elinde kalan son bölge.
İdlib kentinde çalışan 36 yaşındaki iç hastalıkları uzmanı Vasim Zekeriya, “Korkuyorum. İhtiyaçları karşılayamamak bizim için işkencelerin en kötüsü” diye konuştu.
Diyabet hastası olan Zekeriya, hastalığın ilk kurbanlarının sağlık çalışanları olmasından endişe duyuyor. Zaten aşırı yoğun olan, kaynak sıkıntısı çeken İdlib’deki hastanelerde maske, önlük, eldiven gibi koruyucu malzemeler kritik derecede yetersiz ve bu da Zekeriya gibi hekimleri virüs karşısında savunmasız bırakabilir.
Zekeriya, “Virüsü kapmaktan ve üç çocuğumun babasız kalmasından korkuyorum” diyor.
Bölgedeki fiili sağlık otoritesi olan İdlib Sağlık Müdürlüğü’ne göre Salkin, El Bab ve Daret İzze’deki üç hastanede toplam 60 yatağın ileri tedaviye ihtiyaç duyacak korona virüs hastalarına ayrılması için Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yerel sivil toplum kuruluşlarıyla beraber hazırlıklar yapıyor.
İdlib Sağlık Müdürlüğü’nde halk sağlığı koordinatörü olan Dr. Abdül Hakim Ramazan, okulların ve diğer bazı tesislerin dönüştürülmesiyle korona virüs semptomları daha hafif olan hastalar için bu ay içinde 28 karantina merkezinin kurulacağını belirtti.
Suriye hükümeti kendi kontrolündeki bölgelerde virüsün henüz görülmediğini iddia ediyor. Ancak Pakistan’daki yetkililer ülkede tespit edilen en az sekiz vakanın Suriye’den gelen hastalarla ilintili olduğunu söylüyor. Bölgedeki korona virüs salgınının merkez üssü olan İran’ın Suriye rejimine destek olarak gönderdiği binlerce savaşçı da virüsün Suriye’de yayılma ihtimalini güçlendiriyor.
Kuzeybatı Suriye’deki şüpheli vakaların numuneleri şu an test için Türkiye’deki iki kamu laboratuvarına gönderiliyor. DSÖ Sözcüsü Hendinn Halldorsson’a göre kuzeybatı Suriye’den Türkiye’ye gönderilen ilk üç numune negatif çıktı.
Bu arada İdlib’deki sağlık yetkilileri bölgede test yapılabilmesi için hazırlıklarını sürdürüyor. Al-Monitor’a e-mail yoluyla bilgi veren Halldorsson, Türkiye’den 300 testin yolda olduğunu, ilerleyen günlerde daha fazlasının gönderileceğini belirtti. Testler bölgeye ulaştığında İdlib kentindeki bir laboratuvar ana test merkezi olarak hizmet verecek.
Virüsün kuzeybatı Suriye’ye ulaşması hâlinde işleri daha da zorlaştıracak bir diğer sorun yoğun bakım ünitelerinin yetersizliği. DSÖ’ye göre İdlib ve Halep vilayetlerinde faal olan 299 sağlık kuruluşunda sadece 153 vantilatör ve 148 yoğun bakım yatağı bulunuyor.
Dünya çapında acil tıp hizmetleri sağlayan Chicago merkezli kâr gütmeyen kuruluş Med Global Başkanı Zahir Sahlul, mevcut imkânların yetersiz kalacağı görüşünde. Hekimlerin savaş zamanındaki gibi hastalar arasında seçim yapmak zorunda kaldığı İtalya’daki krize işaret eden Sahlul, “Çok sayıda hastanesi, yoğun bakım ünitesi, vantilatörü olan gelişmiş ülkelerden söz ediyoruz. Dolayısıyla İdlib’deki durumu bir düşünün. Son birkaç ayda 67 hastane Ruslar ve Suriye rejimi tarafından bombalandı.”
Onuncu yılına giren Suriye savaşında hem hükümet güçleri hem de Rus uçakları hastaneleri sistematik şekilde bombaladı. Uzmanlara göre bu saldırılarla halk temel sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılarak belli bölgelerin tümüyle yaşanmaz hâle getirilmesi amaçlandı.
İdlib’deki son askeri operasyon da farklı olmadı. Suriye’deki sağlık çalışanlarına destek sağlayan Suriye-Amerikan Tıp Derneği’ne göre hükümet güçlerinin taarruza geçtiği Nisan 2019’dan beri sağlık tesislerini doğrudan hedef alan 95 saldırı yaşandı.
Derneğin COVID-19 ekibinde yer alan ve şu an Türkiye’nin Gaziantep kentinde yaşayan Dr. Muhammed İsa’ya göre “Korona virüsün Suriye’de yayılması, yıllardır süren savaşta güçsüz düşen sağlık sistemi ve sağlık personelinin yetersizliği nedeniyle yıkıcı sonuçlar doğuracak.”
İdlib vilayetinde Rus desteğiyle süren bombardımanlar aralık ayından bu yana çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık bir milyon kişinin kaçmasına neden oldu. Bu insanların birçoğu bugün Türkiye sınırındaki kamplarda ya da derme çatma barınaklarda yaşıyor. Hekimler, buradaki insan yoğunluğu ve musluk suyunun olmaması nedeniyle olası bir salgında hijyen ve sosyal mesafe kurallarını uygulamanın zor olacağını vurguluyorlar.
Dr. Muhammed İsa, “Kamplarda ailelerin birbirine çok yakın yaşaması, hijyen ve sanitasyon koşullarının kötü olması, korona virüsün hızla yayılmasına neden olacak. Bir çadırın içinde beş ilâ 10 kişinin yaşadığı bir ortamdan söz ediyoruz” diye konuştu.
Sağlık makamları ve Beyaz Baretliler dâhil bazı örgütlerin okul, hastane gibi kamusal alanları dezenfekte etmeye başladığı bildiriliyor. Ayrıca güvenli hijyen pratiklerini, diğer korunma yöntemlerini anlatan broşür ve afişlerle halkı bilinçlendirme kampanyası yürütülüyor.
Yine de İdlib’deki pek çok insan belli ölçüde kayıtsızlık sergiliyor. Yıllardır açlık, göç ve şiddet çemberinde yaşayan bu insanlar, korona virüs tehlikesini aynı zincirin yeni bir halkası olarak görüyor.
Şubatta güney İdlib’deki Cebala köyünden kaçan Erva El Abdullah ve ailesi, şu an sınır kasabası Harem’de kiraladıkları karanlık ve soğuk bir bodrumda üst üste yaşıyor. Al-Monitor’un WhatsApp üzerinden ulaştığı Abdullah, COVID-19’u fazla telaş edecek bir konu olarak görmüyor. Ona göre rejimin varil bombalarından ölme ihtimali, virüsten ölme ihtimalinden yüksek. Abdullah “Ölümden, yaşamaktan korktuğum kadar korkmuyorum” diyor.
Kaynak: Al-Monitor