Ümmeti İslam sitesinin haberi:
Abdullah Ayaz’ın cihad topraklarında mahlası Cundullah’tı. Abdullah bir yandan ümmetin dertleri ile ilgileniyor, bir yandan da ilme yönelmeye devam ediyordu. Küçüklüğünden beri okumayı seven Abdullah, bundan 2,5 yıl önce Mısır’a ilim yolunda hicret etmiş, 8 aylık bir medrese eğitimi almıştı.
Suriye halkının Esad tağutuna karşı girdiği cihada Abdullah kayıtsız kalamazdı. Şam toprakları buram buram şehadet kokuyordu ve Abdullah’ı çağırıyordu. Abdullah Mısır’dan döndükten sonra Suriye’ye geçti, o artık Cundullah’tı.
Abdullah ilim yolunda Mısır’a, cihad yolunda da Şam topraklarına arkasına bakmadan ilerledi. Suriye’de ümmetin gururu ve umudu Nusret Cephesi saflarına katıldı. Suriye’de el Kaide’nin kıdemli komutanlarından, Batılı kaynaklar tarafından gerilla savaşında dünyanın en iyi 6 keskin nişancısından biri olarak kabul edilen Ebu Yusuf Kanasi (Ümit Yaşar Toprak – şehid inşallah) tarafından Abdullah Azat kannas (sniper) olarak yetiştirildi, muaskerini burada tamamladı.
Abdullah Nusret Cephesi safında olan Bingöllü kardeşler ile beraber Tevvame’de kalıyordu.
Çok mütevazı bir kardeşti. Sabah namazından sonra kendinden büyük mücahid kardeşlerine Kur’an dersi veriyordu. O yaşıyla büyük bir insandı, adamdı!
Son iki yılı cihad cephelerinde savaşta geçen 17 yaşındaki Abdullah henüz 2 ay önce evlenmişti. Evine geçmesi ise bir ayı bile bulmamıştı. Abdullah şehadete nişanlıydı ve İdlib’in fethini kanıyla yazanlardan olmak istiyordu.
İdlib ameliyesinde en öndeki fedailer grubuna yazıldı. Görevi sağına soluna arkasına bakmadan akın etmek, akıncı olmaktı. Ta ki şehid düşene kadar ilerlemek. Çatışmada iki haciz arasında kalan kardeşler düğün salonuna çekildi. Düşmanın yerden tankları, gökten uçakları her an bombardımana devam ediyordu ve Esad’ın tank mermisinden gelen şaziye parçaları bedeninin sol tarafına isabet etmiş, o anda şehid düştü.
Yağan bombanın şiddetinden dolayı mücahidler çekildi ve onun bedenini orada bırakmak zorunda kaldılar. Fetih Ordusu adıyla tek sancakta birleşen mücahidlerin iki gün sonra bölgeyi ele geçirmesiyle Abdullah’ın cesedine yeniden ulaştılar. Abdullah Rabb’inin verdiği nimetlerin lütfuyla gülümsüyor, cesedi taptaze duruyordu.
“Allah yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” (Bakara 154)
Şehidimizin vasiyeti üzerine 26 Mart 20015’te Halep Sahhara’ya silah arkadaşları tarafından gömüldü. Arkadaşlarının ifadesiyle, şehid kabre konulunca yüzündeki tebessümü artmış. Mübarek Şam toprakları, bir yiğidi daha bağrına bastı. Ne mutlu İsrafil’in sur’a üflemesinde Şam topraklarından üzerindeki kan ile haşrolacak olanlara, ne mutlu sizlere!
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değildir. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder” (Buhari, Cihad 5, 21; Müslim, İmaret 108)