İdlib Düğümü Nasıl Çözülecek?

“Rejim güçleri her ne kadar hızını almış bir şekilde ilerliyor olsa da İdlib’e yönelik kapsamlı bir operasyonun önünde ciddi engeller söz konusu. Bu engeller nedeniyle ‘geniş çaplı’ operasyonun kesin olmadığı söylenebilir.”

 

Oytun Orhan / AA

Suriye’nin Ürdün sınırında yer alan Dera ve İsrail sınırında yer alan Kuneytra vilayetindeki muhalif bölgeleri Rusya, ABD ve Ürdün arasında varılan anlaşma neticesinde çatışmasızlık bölgesi ilan edilmişti. Ancak ülkenin orta kesimlerindeki operasyonlarını sonlandıran Suriye rejimi güçleri yeni hedef olarak bu iki vilayete yöneldi.

Rusya, bu süreçte sorunun tarafları olan ABD, Ürdün, İsrail, Suriye ve muhalifler ile görüşerek güney Suriye cephesi konusunda bir çözüm haritası oluşturmaya çalıştı. İsrail ve ABD’nin güney Suriye cephesine ilişkin temel kaygısı İran ve İran destekli milis grupların bu bölgeye girmesi. ABD ve İsrail, söz konusu güçlerin güney cephesi operasyonuna katılmaması ve İsrail sınırından 80-90 km içeri çekilmesi karşılığında operasyona karşı sesini yükseltmedi. ABD ise uzun yıllardır desteklediği güney cephesindeki Suriyeli muhalifleri rejim karşısında yalnız bıraktı.

Bu mutabakat çerçevesinde Rusya destekli Suriye güçleri haziran ayının ortasında güney cephesi operasyonuna başladı ve ilk olarak Dera şehri yaklaşık üç hafta boyunca havadan hedef alındı. Rejim güçlerinin hızlı ilerleyişi neticesinde muhalifler ile müzakere ve ateşkes süreci başladı. Rusya’nın arabuluculuğunda gerçekleşen görüşmeler sonucunda, muhaliflerin ağır silahlarını teslim etmesi, Ürdün sınırı ve Nasib sınır kapısının rejime bırakılması, uzlaşmayı kabul etmeyen muhaliflerin aileleri ile birlikte İdlib veya Fırat Kalkanı bölgesine tahliye edilmesi konusunda uzlaşıya varıldı. 6 Temmuz’da neticelenen ateşkes anlaşmasını takiben, 12 Temmuz’da rejim ve destekçileri Dera şehir merkezine girerek kontrolü sağladı. Buna paralel olarak Suriye rejimi kısa süre içinde Kuneytra’da da kontrolü ele aldı ve Golan Tepeleri sınırına ulaşmayı başardı. Dera ve Kuneytra operasyonlarının ortaya çıkardığı en önemli sonuç, İsrail ve Ürdün hükümetlerinin kendi sınırlarında Suriye rejim güçlerinin varlığını kabul etmiş olmasıydı.

Muhtemel İdlib operasyonu ve riskler

Bu operasyonlar ile konumunu daha da güçlendiren Şam’ın bir sonraki hedefinin Türkiye sınırında yer alan İdlib olması bekleniyor. Hem Suriyeli siyasi ve askeri yetkililerce yapılan açıklamalar hem de Dera sonrasında Suriye ordusunun elit unsurları “Kaplan Güçleri”nin İdlib çevresinde konuşlanmaya başlaması bu ihtimali güçlendiriyor. Suriye ordusu her ne kadar hızını almış bir şekilde ilerliyor olsa da İdlib’e dönük kapsamlı bir operasyonun önünde ciddi engeller söz konusu. Bu engeller nedeniyle İdlib’e dönük “geniş çaplı” operasyonun kesin olmadığı söylenebilir.

Operasyon zorlaştıran ilk faktör, İdlib’de aşırı yoğunlaşmış sivil ve silahlı insan sayısı. Suriye genelindeki ateşkes anlaşmalarının sonucunda bütün sivil ve silahlı unsurlar İdlib’e nakledilmişti. Bu çerçevede İdlib’de 3 milyon civarında sivil nüfus barınıyor. İkinci olarak farklı gruplara mensup yaklaşık 80 bin civarında savaşçı da İdlib’de konuşlanmış durumda. Dolayısıyla İdlib’e yönelik askeri operasyonun ağır bir insani krize ve Türkiye’ye dönük bir göç dalgasına yol açması kesin. Göç dalgası Avrupa’nın da güvenliğini riske edeceği için bu sefer uluslararası tepkinin diğer bölgelerdeki operasyonlara göre yüksek olması beklenebilir.

Ancak bundan önemlisi İdlib’deki yoğun muhalif savaşçı varlığı, Suriye ordusunun operasyonunun başarı şansını düşürebilir. İdlib’de dört muhalif çatı yapılanmanın varlığından bahsedilebilir. Bunlar Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Nureddin Zengi ve Ahrar eş-Şam gruplarının birleşmesi ile kurulan Suriye Özgürlük Cephesi (Cephe Tahrir Suriya-CTS), İdlib’in halen en güçlü grubu olan ve El-Kaide ile bağını kopardığını açıklayan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve son olarak HTŞ’den ayrılan El-Kaideci unsurların Şubat 2018 tarihinde kurdukları Hurras ed-Din’dir. Bunlara halen hiçbir çatı yapılanma içine girmeden bağımsız hareket etmeyi tercih eden Türkistan İslami Partisi gibi gruplar da eklenebilir. Bu oluşumlar son döneme kadar İdlib’in kontrolü konusunda kendi aralarında yoğun bir çatışma içindeydi. Ancak olası bir rejim saldırısı durumunda söz konusu çatı yapılanmalar, el-Kaide unsurlarını içine almayacak şekilde ortak tehdide karşı kolayca bir araya gelebilir. İdlib operasyonunun gündeme gelmesi ile bu yönde ilk adım atıldı ve ÖSO grupları CTS ile birleştiklerini açıkladı.

Rejim Rusya'dan beklediği desteği alamayabilir

İdlib operasyonunu zorlaştıran ikinci faktör Türkiye’nin pozisyonu ve bölgedeki askeri varlığıdır. İdlib, Suriye ordusunun son dönemde ele geçirdiği muhalif bölgelerden farklı olarak Türkiye açısından yaşamsal önem taşımakta; zira bu operasyonun Türkiye’ye doğrudan yayılma etkisi göstermesi söz konusu. Bu nedenle Türkiye’nin kendisi ile koordine edilmeden düzenlenecek bir operasyona karşılık verme ihtimali yüksek. İkincisi İdlib 12 adet Türk gözlem noktası ile çevrelenmiş durumda ve İdlib’in güvenliği, anlaşma kapsamında fiilen Türkiye’ye bırakılmış durumda. Türkiye’nin gözlem noktalarındaki askeri varlığı caydırıcı çapta olmasa da TSK unsurlarına dönük herhangi bir saldırı Türk ordusunu çatışmanın içine çekecektir. İdlib’in Türkiye ile sınır olması da Türkiye’nin gerektiğinde İdlib’deki gelişmelere müdahil olmasını sağlayacaktır. Bu durum diğer bölgelerdeki savaşlarda muhaliflerin sahip olmadığı bir avantaj idi.

İdlib operasyonunu engelleyecek ya da sınırlandıracak en önemli faktör ise Rusya’nın pozisyonu olacaktır. Rusya Astana sürecinin çökmemesi, Türkiye ile işbirliğinin sürmesi için Türkiye ile Suriye’nin karşı karşıya gelmemesine yönelik çaba sergileyecektir. Suriye’de Türkiye ile işbirliğine önem veren Rusya, İdlib operasyonunu Türkiye ile koordine etmeye açık olacaktır. Buna dönük olarak bazı çabalar söz konusu. Temmuz 2018 ayının son haftasında Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiev başkanlığındaki Rus heyet Türkiye’ye gelerek görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerde İdlib konusunun da ele alınmış olması yüksek ihtimal. Türkiye 7 Eylül tarihinde de Rusya, Almanya ve Fransa’nın katılacağı “mülteciler ve Suriye’nin yeniden inşası” konu başlıklı zirveye evsahipliği yapacak. Bu zirve de Suriye’de Türkiye-Rusya işbirliğinin sürmeye devam edeceğinin bir göstergesi. Bütün bu nedenlerle Rusya’nın İdlib operasyonu konusunda Suriye rejimine beklediği tam desteği vermesi söz konusu olmayabilir.

En muhtemel senaryo, anlaşmaya varılması

İdlib operasyonunun başlaması ve çapının belirlenmesi konusunda İran’ın pozisyonu da etkili olacak. İran, Rusya’dan farklı olarak tüm muhalif unsurları ortadan kaldırana kadar askeri mücadelenin devam etmesini savunuyor. Bu açıdan Şam’ın beklentilerine daha yakın durduğu söylenebilir. İran ve Rusya arasındaki bu görüş farklılığı en net olarak Afrin operasyonunda su yüzüne çıkmıştı. Rusya Afrin operasyonunda tarafsız kalırken İran destekli milis unsurlar ve rejime bağlı güçler YPG’ye destek olmak için Afrin’e girmişti. Ancak Rusya’nın tarafsız kalması ile Türkiye rahat bir şekilde YPG ile birlikte savaşan bu unsurları da hedef alarak etkisiz hale getirmişti. İdlib konusunda da benzer bir durum yaşanmıştı. Türkiye her ne kadar üçlü anlaşma kapsamında İdlib’e asker göndermiş olsa da bundan çok memnun olmayan İran’a bağlı milis güçler, Türk ordusunun intikali sırasında saldırı gerçekleştirmişti. İran İdlib operasyonunun gündeme geldiği şu dönemde de muhtemelen Şam ile paralel şekilde şehri tamamen ele geçirecek ve muhalifleri yok edecek bir yöntem tercih ediyor. Ancak artan ABD baskısı sebebiyle İran bölgede giderek sıkışıyor. İran’ın İdlib konusundaki pozisyonunu belirleyecek faktör, yerel düzeydeki beklentilerinden ziyade daha geniş çerçevede çıkarlarının korunması olacaktır. İran’ın büyük baskı altına girmeye başladığı bu dönemde Türkiye’yi tamamen karşısına alacak bir hamlede bulunması zor görünüyor.

Bütün bu faktörler nedeniyle İdlib’e dönük geniş kapsamlı askeri harekatın kesin olmadığı söylenebilir. Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiev de bunu destekler şekilde “İdlib’e geniş çaplı operasyonun gündemlerinde olmadığı” açıklaması yaptı. Muhtemel senaryo, İdlib konusunda bir anlaşmaya varılması. Bu anlaşmanın nasıl olabileceğinin ipucu yine Lavrentiev’in açıklamasında gizli. Rus yetkili “El-Kaide sorununun çözülmesi durumunda İdlib operasyonuna gerek kalmayacağını” belirtti. Dolayısıyla İdlib için en muhtemel senaryo sadece radikal unsurlara ve bunların kontrol ettiği bölgelere dönük sınırlı bir operasyon. Suriye rejimi Rusya desteğini almadan bağımsız olarak geniş çaplı bir operasyon başlatabilir. Ancak bu şartlar altında gerçekleşecek bir operasyonun başarı şansının düşük veya en iyi ihtimalle aşırı maliyetli olacağı söylenebilir.

[Oytun Orhan Ortadoğu Araştırmalar Merkezi’nde (ORSAM) Suriye Çalışmaları Koordinatörü olarak çalışmaktadır]

 

Yorum Analiz Haberleri

Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?
Siyonizm Batı'nın çöküşünü hızlandıracak
Siyonistlerden dost olmaz, ne Kürtlere ne de bir başkasına