Necdet Özçelik, Star gazetesi Açık Görüş ekinde, İdlib ve çevresinde Rusya, İran, Esed rejiminin Türkiye'ye ortak olarak hareket etmesini ve İdlib'in Türkiye için önemini yorumluyor:
Türkiye, 2016 yılından bu yana sınır ötesinde elde ettiği jeopolitik etkinliği ile terörle mücadele kazanımlarını ve önleyici göç inisiyatifini muhafaza edebilmek için Rusya/Rejim, PKK/PYD ve diğer terör örgütlerinin müştereken ortaya koyduğu tehdide karşı, durum değiştirecek bir seri stratejik adım atmalıdır. Tel Rıfat'a dönük askeri bir harekat, Rusya'ya ve vekalet unsurlarının tamamına karşı tehdit üreterek, İdlib'te mevcut statükoyu koruyabilecek, Fırat Nehri'nin batısındaki PKK/PYD'yi hakim olduğu alanlardan çıkartabilecektir.
Son günlerde İdlib ve çevresinde yaşanan gerginliği tırmandırıcı gelişmeler dikkatleri yeniden bu bölgeye çekerek, 2020 yılının Şubat ayında olduğu gibi düşük yoğunluklu yarı konvansiyonel bir çatışma süreninin yaşanıp yaşanmayacağı sorusunu akıllara getirdi. Temmuz ayından itibaren farklı bölgelerde ve eş zamanlı olarak Türkiye'nin İdlib ve çevresindeki askeri varlığına yönelik terör saldırıları ile Rusya/Suriye Rejiminin Türk askeri üsleri çevresine düzenlediği provokatif hava akınları ve topçu saldırıları kapsamlı bir çatışmanın habercisi olarak ifade edilebilir. Şu günlerde yaşanan öncül çatışma sürecinin göstergeleri de muhtemel bir çatışmanın 2020 yılındaki çatışmanın aksine çok aktörlü karakterde ve İdlib ile sınırlı kalmayarak daha geniş bir alanda müştereken gelişeceğini işaret ediyor.
Dört alanda mücadele
2015 yılından bu yana Türkiye ile Rusya arasında çatışma bölgelerinde mücadele-müzakere ekseninde yürüyen ilan edilmemiş düşük yoğunluklu bir savaş halinden bahsedilebilir. Bu anlamda, tarafların Suriye'nin yanı sıra yakın zamanda Libya ve Karabağ'da da doğrudan sıcak çatışmadan kaçınarak birbirinin askeri etkisini dolaylı angajmanlarla veya vekalet unsurlarıyla kırmaya çalıştığı gözlendi. Bu üç çatışma ortamının son ikisinde Türkiye'nin Rusya'ya karşı gözle görülür bir askeri üstünlüğü kaydedildi. Ancak, Suriye'deki çatışma ortamı Rusya'nın Türkiye'ye karşı daha fazla vekalet unsuru kullanmasına olanak sağlamaktadır. Suriye Rejimi ve ona müzahir milis gruplar İdlib doğusunda ve güneyinde, PKK/PYD terör örgütü Tel Rıfat ve Münbiç çevresinde, varlığını henüz ilan etmiş küçük terör örgütleri İdlib içinde Rusya'nın Suriye'de Türkiye'ye karşı harekete geçirdiği vekalet unsurlarıdır. Öte yandan bu aktörlerden kaynaklı şiddetin neden olduğu göç baskısı da Türkiye için ayrıca bir güvenlik paradigmasına dönüşmektedir. Bu durum da Türkiye'yi Rusya'ya karşı ikisi görünür, ikisi görünmez dört farklı mücadele cephesiyle meşgul etmektedir.
İki önemli tehdit
Görünür iki mücadele cephesi askeridir ve Türkiye'yi iki farklı aktör tarafından tehdit etmektedir. Bunlardan birincisi İdlib'in güneyinde ve M4 karayoluna güneyden hakim Zaviye Dağı çevresidir. Rusya ve Suriye Rejiminin bu bölgedeki stratejik hedefi, M4 karayolunun ele geçirerek Halep ile Lazkiye arasındaki karayolunu işler hale getirmek, müteakibinde İdlib üzerinde yeni bir askeri statüko oluşturmaktır. Bu bağlamda Rusya ve Rejim için Zaviye dağı bölgesi kritik önemdedir ve bu bölgedeki TSK unsurları ile silahlı muhalif grup unsurlarının çekilmesi için kapsamlı bir askeri harekat düzenlemeyi planlamaktadır. TSK'nın bu bölgede Zaviye Dağı'nın güneybatı-kuzeydoğu uzanımı hattına paralel şekilde on adet ileri harekat üssü bulunmakta Rusya ve Rejim unsurlarına karşı bir savunma harekatı icra edecek şekilde konuşlanmış durumdadır. Rus hava kuvvetleri ile Suriye topçu birlikleri bu alandaki hava akınlarını görmeyerek atış angajmanlarını yoğunlaştırmak ve TSK'nın ileri harekat üslerine yakınlaştırmak suretiyle muharebe sahasını şekillendirmeye çalışmaktadır. Son iki ayda Rus Hava Kuvvetleri bu bölgede 60'dan fazla hava akını gerçekleştirmiş, Suriye Rejimi ise 200'ün üzerinde topçu saldırısında bulunmuştur. Bu angajmanların özellikle Kukfin, Kansafra ve Deyr Sünbül çevresinde sıklaştığı gözlenmektedir. Bilindiği gibi 2020'nin Şubat ayında TSK unsurlarına karşı düzenlenen Rus/Rejim hava saldırısı da bu alandaki Balyon bölgesinde gerçekleşmişti. Türkiye'nin, bu bölgedeki askeri varlığını son bir yıl içinde komando birlikleri ve Suriye Milli Ordusu bileşenleri ile takviye edip, görevlendirilen orta irtifalı hava savunma sistemleri ve arttırılan insansız hava aracı devriyeleri güçlendirmek suretiyle dinamik bir savunma stratejiyle muhafaza etmeye çalıştığı bilinmektedir.
İkinci askeri cephe ise Rusya güdümlü PKK/PYD kaynaklanan hibrit saldırıların gerçekleştiği Afrin-Azez-Bab-Münbüç hattıdır. Bu hat üzerindeki yoğunluk Afrin'in güneydoğundaki Baselhaya ile Azez'in güneyindeki Marenez ekseninde yoğunlaşmakta, PKK/PYD'nin sızma girişimleri bu eksende gözlenmektedir. Afrin ve Azez kent merkezlerine yönelik gerçekleşen bombalı araç saldırıları ile havan/roket saldırıları da Tel Rıfat'ta bulunan ve Rusya güdümündeki PKK/PYD'dan kaynaklanmaktadır. Türkiye'nin Zeytin Dalı Harekatı ile Fırat Kalkanı Harekat alanlarının birleşme hattında yoğunlaştığı görülen PKK/PYD saldırılarının bu iki harekat alanını birbirinden ayırarak Afrin'e dönük daha kapsamlı bir saldırı hazırlığı taşıdığı söylenebilir. Öte yandan Mare-Bab hattındaki PKK/PYD eylemlerinde de önemli bir artış söz konusudur. Rejim/Rusya'nın İdlib güneyinde gerçekleştirmeyi planladığı harekat ile Afrin'e dönük eş zamanlı kapsamlı bir PKK/PYD saldırısı hem Rusya/Rejim hem de PKK/PYD tarafından arzu edilen bir durum olacaktır.
Görünmez cephe
Rusya/Rejim ve PKK/PYD saldırılarıyla eş zamanlı olarak İdlib içinde Türk askeri varlığına dönük bir seri terör eylemi gerçekleşmeye başladı. Özellikle Cilvegözü sınır kapısı ile İdlib arasında TSK'nın ana ikmal hattı üzerindeki Maarat Misrin ve Kafarya eksenindeki EYP ve tanksavar silahlarıyla düzenlenen saldırılar TSK'nın idari faaliyetlerini hedef almaktadır. Saldırıları ise adı henüz duyulan Ebubekir Sıddık Şeriyesi adlı bir örgüt üstlenmektedir. Henüz kurulduğunu ifade edilen bir örgütün ileri seviyede etkili silah ve patlayıcı sistemleri elde etmesi için ya kuvvetli bir finansal altyapıya, ya geniş bir örgütsel ağa, ya da bir istihbarat örgütünün desteğine sahip olması gerekir. Bölgedeki mevcut örgütlerin finansal hegemonyası ve örgütsel etki ağının küçük bir örgütü yaşatamayacak kadar kuvvetli olduğunu ifade edebiliriz. O halde böylesine küçük ve yeni bir örgütün bir istihbarat örgütüyle fonlanıp motive edilebildiğine dair ihtimal kuvvetle muhtemeldir. Bu örgütün sadece Türkiye'ye dönük saldırılar gerçekleştirmesi, saldırıların da TSK'nın İdlib içindeki ikmal hattında yoğunlaşması bu ihtimali daha kuvvetlendirmektedir. Bu saldırıların Rusya/Rejimi mutlu ettiği ortadır. Zira, Türkiye ileri hat gerisindeki terör saldırılarıyla görünmez bir cephede meşgul edilmektedir.
Göç sorunu
Artan terör saldırılarının ve muhtemel bir Rusya/Rejim harekatının İdlib'te yeni bir göç dalgasına neden olacağı kaçınılmaz görünmektedir. Bu bağlamda, Türkiye'nin sınır güvenliği terör, kaçakçılık ve göç tehdidine karşı kuvvetlendirilmiş olmakla birlikte insani dram koşullarına karşı kırılganlığını korumaktadır. Her ne kadar sınır ötesinde önleyici yerleşim ve kamp alanları kurulmuş olsa da Türkiye içine bir göç hareketi mümkün görülmektedir. Halihazırda, iç politikada muhalefet için kullanışlı bir siyasi argümana dönüşen göçmen karşıtlığını yakından takip eden Rusya/Rejim, PKK/PYD ve diğer terör örgütleri Türkiye'deki seçim tartışmaları sürecinden de istifade etmek için eş zamanlı bir saldırı stratejisiyle Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığını göç cephesi üzerinden sorunlaştırmak isteyecektir. Böylelikle Türkiye'nin Suriye politikasını gözden geçirmeye zorlamak isteyeceklerdir.
Bu cephelerin tamamı birbiriyle coğrafi ve bağlamsal anlamda entegredir, birinde meydana gelecek kapsamlı bir tırmandırma diğer cepheleri de harekete geçirme yeteneğine sahiptir, zincirleme çatışma etkisi söz konusudur. Göç cephesi ise zincirleme çatışma sürecinin sonucudur. Rusya ile mücadele-müzakere ekseninde yürüyen düşük yoğunluklu çatışma ilişkileri Türkiye'nin Suriye'deki kırılganlıklarını arttırırken genel olarak Türkiye aleyhine bir durum üretmekte, İdlib çevresindeki Türkiye'nin etki alanın daralmasına neden olmaktadır.
Türkiye, 2016 yılından bu yana sınır ötesinde elde ettiği jeopolitik etkinliği ile terörle mücadele kazanımlarını ve önleyici göç inisiyatifini muhafaza edebilmek için Rusya/Rejim, PKK/PYD ve diğer terör örgütlerinin müştereken ortaya koyduğu tehdide karşı, durum değiştirecek bir seri stratejik adım atmalıdır. Bu stratejik adımların ilk ve en önemlisi askeri cephelerdeki tehdidi durduracak, dengeleyecek ve kısmen ortadan kaldıracak yeni bir askeri harekat olabilir. Bu anlamda Tel Rıfat'a dönük askeri bir harekat Rusya'ya ve vekalet unsurlarının tamamına karşı tehdit üreterek, İdlib'te mevcut statükoyu koruyabilecek, Fırat Nehri'nin batısındaki PKK/PYD'yi hakim olduğu alanlardan çıkartabilecektir. Nasıl ki İdlib güneyindeki Zaviye bölgesi Rusya/Rejim için kritik bir öneme sahip ve stratejik M4 karayolunun kontrolünü ele geçirmek için operasyonel bir hedefse, Tel Rıfat da Türkiye ve muhalifler için Halep'teki Rejim kontrolünü baskılamak için kritik bir bölgedir ve operasyonel bir hedeftir. Türkiye'nin Tel Rıfat'ı ele geçirmesi hem Rusya/Rejimi İdlib güneyinde dengeleyecek hem de Fırat Nehri doğusundaki PKK/PYD'nin teritoryal kontrol alanını sonlandırabilecektir. Böylelikle Afrin, Azez, al-Bab üzerindeki hibrit terör saldırılarının baskısı azaltılmış, Halep üzerinde doğrudan bir askeri baskı yaratılmış olabilecektir. Müteakiben de Münbüç karasalındaki PKK/PYD varlığına dönük bir harekatın gerçekleşmesi için koşullar sağlanmış olabilecektir. İkinci stratejik hamle ise İdlib'teki terör ve göç sorununun çözümünü yerel aktörlerle uluslararası aktörler dengesinde aramak olabilir. İdlib içindeki terörle mücadeleyi canlandırmak için yerel ve küresel aktörlerle işbirliğini geliştirmek önceliklendirilebilir. Bu anlamda Suriye Milli Ordusu Bileşenlerinin İdlib içindeki istihbarat-emniyet uygulamaları genişletilmeli, HTŞ'nin ılımlı bileşenlerinin saha nüfuzundan istifade edilmelidir. HTŞ'nin bütünüyle dönüşümünü sağlayabilmek için BM, NATO, AB ve ABD nezdinde girişimlerde bulunulmalıdır. Ardından, daha radikal gruplara karşı uluslararası operasyonel inisiyatifler içinde yer alınabilir. Suriye'den kaynaklı göç dalgasının birincil muhatabının Türkiye ile AB ülkeleri olduğu, göçe neden olan sebeplerin Suriye Rusya/Suriye Rejimi ile PKK/PYD ve diğer terör örgütlerinin saldırıları olduğu vakalar üzerinden ifade edilerek, Rusya/Rejim ve terör örgütlerine karşı göç nedenli yaptırımlar uygulanması için ortak zemin aranmalıdır.
Türkiye'nin Suriye genelinde Rusya'ya karşı geliştirdiği mücadele-müzakereye dayalı düşük yoğunluklu çatışma stratejisi kırılganlıklara rağmen olumlu stratejik sonuçlar verebilmektedir. Ancak, Rusya'nın jeopolitik anlamda Suriye'de dengelenememesinin olası sonuçları senaryolandırılarak uluslararası kamuoyuna anlatılmalıdır. Türkiye'nin sınır ötesindeki jeopolitik etkinliğinin, terörle mücadelesinin ve önleyici göç inisiyatifinin sürdürülebilmesinin yolu, Rusya/Rejime karşı yeni bir durum üretmek ve İdlib'teki durumu ve sorunu uluslararası hale getirmekten geçmektedir.