Adalet ve Kalkınma Partisi'ne kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Referans gazetesinden Nuray Başaran'a “yayınlanmamak kaydıyla” bazı açıklamalar yaptı.
Nuray Başaran o “yayınlanmamak kaydı”nı fazla ciddiye almayıp, Yalçınkaya'nın açıklamalarını tırnak içinden çıkararak ve “izlenim” süsü vererek kamuoyunun dikkatine sundu.
Sanırım Yalçınkaya'nın istediği de buydu zaten.
'Resmi sorumluluk' almadan kamuoyuna mesaj vermek….
Nuray Başaran vasıtasıyla kendini savunmak…
“Ben öyle bir şey söylemedim” deme hakkını ve imkânını saklı tutarak eleştirilere cevap vermek…
* * *
“Kendini savunmak” ve “eleştirilere cevap vermek” dediğime bakmayın; Yalçınkaya'nın Nuray Başaran imzalı açıklamalarından anlıyoruz ki, Anayasa Mahkemesi'ne sunduğu iddianamenin fevkalade sorunlu bir iddianame olduğunu artık kendisi de kabul ediyor ve üstü örtülü bir mahcubiyet içinde durumu kurtarmaya çalışıyor.
Diyor ki, daha doğrusu Nuray Başaran'a dedirtiyor ki:
1. “Elbette iddianame daha çok gazete haberlerine dayanıyor ama bu da hukuken yasal.”
Yani, Türkiye'nin altını üstüne getirebilecek bir davayı aslı astarı belirsiz gazete haberlerine dayandırmanın ancak “yasal”lıkla savunulabilecek bir skandal olduğunu anlamış bulunuyor...
2. “İddianamede, başta Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu 71 kişinin siyaseten yasaklanmasına ilişkin talep de yer alıyor. Raportörün raporunda belirttiği iddia edildiği gibi, bazı gazete haberlerine, ilgili şahıslar daha sonra tekzip göndermiş ya da kendilerini bir şekilde aklamışlarsa, bunlar da kanıtlanabilirse, bu yasağı mahkeme düşürebilecek.”
Yani, çoktan tekzip edilmiş olan gazete haberlerini de doğru dürüst bir tetkike tâbi tutmadan iddianameye almanın ve çoktan “aklanmış” olan ilgili milletvekillerine de siyaset yasağı istemenin ne kadar büyük bir 'gaf' olduğunu anlamış bulunuyor…
3. ”Sanırım Gül'ün siyaseten yasaklanması, sadece siyaset yapamama durumuna neden olduğu için Cumhurbaşkanlığı'nı etkilemeyecek. Gül, Cumhurbaşkanlığı'na devam edebilecek. Sadece, parti kapatılırsa siyasi cezası nedeniyle partinin başına geçemeyecek. Ceza 5 yıl olursa, görev süresi bittiğinde cezasının biteceği de varsayılırsa, yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinin bile önünde engel yok.”
Yani, yeni Türkiye'nin bir süre için başsız kalmasına yol açarak büyük bir vebal altına girebileceğini anlamış bulunuyor…
4. "Şu an ek iddianame yok ama gelişmeler değerlendirilir.”
Yani, iddianamedeki “delil”lerin kifayetsiz olduğunu anlamış bulunuyır…
5. “İddianame özel hazırlatılmış bir rapor değil. İddianame, Yargıtay'da görevli 3 savcıyla hazırlandı.”
Yani, ulusalcı militanlarla birlikte anılmanın utanç verici bir şey olduğunu da anlamış bulunuyor.
* * *
En can alıcı açıklamaya gelince…
Nuray Başaran, “izlenim yazısı”nın bir yerinde şöyle diyor:
“Bir ara söz Abdurrahman Yalçınkaya'nın 17 Ocak 2008 tarihinde türban ile ilgili Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin değişikliğine ilişkin çalışma nedeniyle yaptığı açıklamaya geldi. Edindiğim izlenim, eğer o samimi açıklamadan sonra hükümet ya da AK Parti geri adım atsa, ya da bu konudaki çalışmasını durdurabilseydi belki bu kapatma davası ile karşılaşmayacaktık."
Skandal!
“Türban”la ilgili o düzenlemelerin yapılmaması halinde böyle bir dava açılmayacak idiyse, iddianamenin yüzlerce sayfasını dolduran diğer “delil”ler neyin nesi?
“Kur'an dağıtan belediye başkanları” filan dolgu malzemesi olarak mı kullanıldı?
Yeni Şafak gazetesi