İddianame kusurludur

Hayrettin Karaman

Ak Parti'yi kapatmak için düzenlenen iddianame günlerdir tartışılıyor. CHP'nin başkanı Baykal gibi siyasetçiler ve CHP başkanlığına adaylığı konuşulan S. Batum gibi yanlı hukukçular dışında kalan hukuk adamları iddianamenin çok arızalı, eksik ve kusurlu olduğunu açıklıyorlar.

Ben kendimle ilgili bir bölümünü size aktararak bu “yanlı ve eksikli oluşa” örnek vereceğim.

Savcı şöyle diyor:

“Davalı Parti iktidarı döneminde siyasal İslamcı kimlikleriyle bilinen kişilere Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda (TRT) program yaptırılmış, çerçevesi yasa ile çizilmiş yayın ilkelerine ve laiklik ilkesine açıkça aykırı yayınlar TRT ekranlarına taşınmıştır. Şüphesiz bunlardan en çarpıcı olanı “Düşünce İklimi” isimli programı sunan Prof. Dr. Mim Kemal Öke'nin gazeteci Hayrettin KARAMAN ile yaptığı mülakatta görülmüştür. 20 Ekim 2005 tarihinde yayınlanan ve 27 Ekim 2005 tarihinde tekrarlanan programda Şeriata göre miras paylaşım kuralları savunulmuş, Hayrettin KARAMAN mevcut laik düzeni kastederek”…Böyle bir düzenin içinde Müslüman olarak yaşamak zorunda kalırsanız. O zaman işte siz Kuran-ı Kerim'in miras ahkâmını değiştiremezsiniz. Böyle bir hakkınız yok…” diyerek, laik devrimin en önemli belgelerinden olan Medeni Kanunu ve laik düzeni şer'i bir bakış açısıyla eleştirmiş ve bu yayınlar Anayasanın ve Devrim Yasalarının öngördüğü laik devlet ilkeleri çerçevesinde yapmak zorunda olan devlet kurumu TRT'de gerçekleşmiştir. (Ek.177)”

Şimdi diyeceksiniz ki, iddianamede yer alan bu parçanın kusur neresinde?

Hangi birini sayayım. İşte birkaçı:

1.TRT'de, İslamcı kimlikleriyle bilinen kimselere program yaptırmayı yasaklayan bir hakim zihniyeti çok düşündürücü değil mi? Devletin bütün kurumları, bütün vatandaşlara açık olmalı değil midir? Dini ve felsefi düşüncesinden dolayı vatandaşlar arasında ayrım yapmak ve onlara eşit davranmamak hukuk devletinde ve TC. anayasasında hangi maddeye sığar!

2. Sayın savcıya göre benim konuşmam “laiklik ilkesine açıkça aykırı” imiş. Bir önceki yazımda “meselenin esası farklı demokrasi ve laiklik anlayışıdır” demiştim. Gelecek yazılarımda sayın savcının da dahil olduğu Türk yargısının laiklik anlayışını ortaya koyup eleştireceğim. Evrensel insan hakları belgelerinde ve gerçek demokrasilerde düşünceyi açıklamak suç da değildir, laikliğe aykırı da değildir. Ben o konuşmada İslam miras hukukunun propagandasını yapmadım. Sorulan bir soru üzerine “Miras taksiminde erkek çocuğa iki, kız çocuğa bir hisse” verilmesinin gerekçesini anlattım ve özetle bunun “nimet-külfet, gelir-gider, hak ve borç dengesine bağlı” olduğunu ifade ettim. Bu bir ilmi açıklamadır, görüş bildirme bile değildir. Demek ki, savcı benim “Bu bir zulümdür, ilkelliktir, iyi ki ondan kurtulmuşuz” diye –ilmî açıklama yerine- İslam Hukuku aleyhine propaganda yapmamı beklemiş, bu olmayınca da açıklamayı laikliğe aykırı saymış.

3. Sayın Prof Dr. M. Kemal Öke benim konuşmada ne söyleyeceğimi bilerek programa davet etmiş değil, iktidarın ise bundan haberi elbette olamaz. Her şey önceden planlanmadan oluyor, soru soruluyor ve ben de öyle değil, böyle bir cevap veriyorum. Durum bundan ibaret olduğu halde televizyon yönetimi derhal harekete geçiyor; sayın Öke'yi programdan alıyor (veya onu ayrılmak durumunda bırakıyor), benim birkaç gün sonra yayınlanması proglamlanan bir başka konuşmamı da yayından kaldırıyor. Sayın savcı iktidarı suçlayabilmek için olaydan –yanlı yorumlarıyla- bahsediyor da yönetimin aldığı tedbirlerden hiç söz etmiyor; bu bir hukuk adamına yakışır mı?

İddianamede nakledilen sözlerimin mana ve maksadı ile laiklikle ilişkisine bir sonraki yazımda gelelim.

Yeni Şafak gazetesi