Geçen yazıda "oryantalistlere ve deistlere Kur'an'ın metin sıhhati konusunda icmaa aykırı iddialarda bulunma fırsatını veren Müslüman bilginlerin hakikate olan derin saygılarının bir gereği olarak zamanında yazılıp söylenmiş 'şaz ve kıyle' kabilinde görüşleri kitaplarına almış olmaları" olduğunu söylemiştik.
Bunun ne anlama geldiğini anlatıp son noktayı koyalım.
Genel kabule veya kurala aykırı kelimelere, rivayet ve görüşlere "şaz" denir. Şaz görüşler dilde, hadiste, kıraatte ve herhangi bir konuyla ilgili bilgi ve haber aktarımında söz konusu olabilir. Şaz görüş, bilgi ve haberlere kaynaklarda yer verilir, lüzumu halinde kritik edilir, ama bunlarla amel edilmez, herhangi bir yargıda referans alınmaz.
Şaz rivayetler kıraat farklılıkları ve Kur'an'ın toplanması için de söz konusu olmuştur. Genel kabul gören görüş "yedi kıraat" farkıdır, "on kıraat" da reddedilmiş değildir. Yedi veya on kıraat, değil "farklı Kur'anlar"a farklı mezhep veya dinin usulüyle ilgili farklılığa da mesnet teşkil etmiş değildir. Mesela en esaslı iki ana akım sayılan Sünni mezhepler ile Şia arasında -gerek itikat ve kelamda, gerekse fıkıhta- ortaya çıkan farklı görüş ve içtihatlar, "farklı Kur'an metinleri"nden değil, sübutundan kimsenin şüphe etmediği nasslar üzerindeki yorum, tevil ve içtihat farkından kaynaklanır. Sübutunda ihtilaf olmayan nassın delaleti farklı içtihatlara yol açabilir. Bu aynı metnin birden fazla (çoğul) okumaya tabi tutulması demektir ki, epistemolojik ve fıkhi çoğulculuğun esası budur. Dinin füruları dışında iki ana akım arasında -bana göre pek de önemli sayılmayan- usul farkının dahi mesnetleri bu mahiyettedir. Sünnilik ile Şiilik arasındaki fark, Hıristiyanlıktaki Katolik, Ortodoksluk ve Protestan mezhep farkından tamamen ayrıdır; Hıristiyanlıkta mezhep farkı neredeyse "din farkı"dır; Sünnilik ve Şiilik ise aynı dinin çatısı altında vücud bulur. Sünni ve Şiiler yanında Zahirileri, Zeydileri ve İbadileri de aynı çatı altında birleştiren ortak ve değişmez payda Kur'an-ı Kerim'dir. Birçok konuda farklı yorum ve içtihatları olan İslam mezhepleri arasında Kur'an konusunda en ufak bir ihtilaf ortaya çıkmamıştır ki, bu ümmetin icmaıdır.
Durum böyle olmakla beraber İslam bilginleri kıraat konularında tarihte beyan edilmiş şaz rivayet ve iddialara kitaplarında yer vermiş, bunların kritiğini yapmışlardır, sebebi, gerçeği şüphe ve tereddütlere karşı korumaktır. Bu yalan yanlış da olsa aykırı rivayetlerin ancak zikredilmesi durumunda gerçeğin ortaya çıkmasını zorunlu kılan ilmi araştırma ilkesine, yani hakikati arama çabasına olan sadakate işaret eder. Böyle yapmasalardı, biri çıkar -bugünkü bazı modernist ilahiyatçıların yaptığı gibi- 'saklanmış bir görüş'ü bir keşifmiş gibi ortaya çıkardığı iddiasında bulunurdu.
"Şaz görüş ve rivayetler" yanında "kıyle" türünden söylentiler de vardır. Kıyle "Şöyle de denmiştir, bu konuda ilmi değeri olmayan şu söz de söylenmiştir" kabilinden şeylerdir. Dikkatlice araştırıldığında oryantalistlerin İslam inancına ve Müslümanların genel kabullerine aykırı olarak öne sürdükleri iddiaların çoğu, şaz ve kıyle kabilinde bilgi ve marjinal haberleri cımbızla bulup çıkarmaları, akademik araştırma merceği altına alıp büyütmeleri, böylece İslam'dan neş'et eden kurucu bilgi ve kök fikri sarsmaya yeltenmelerinden ibaret olduğu görülür. Kur'an'ın sıhhati konusunda uyandırılmak istenen bilumum şüphe ve tereddütlerin de esası budur; bunların ne ilmi ne hakikat değeri vardır.
Müslümanların tarihte kabul ettiği epistemoloji ve muteber saydıkları usul (metodoloji) açısından "icma" bağlayıcılık değeri olan ittifaktır. Bütün mezheplerin üzerinde icma'a vardıkları konu Kur'an'ın ilk indirildiği gibi, değişmeden, tahrifata uğramadan, eksik veya fazlalığa maruz kalmadan bugüne kadar tevatüren bize gelmiş olmasıdır. Bu Edille-i şer'iye'nin dört ana kaynağından biri olan icmadır. İcmaı ise ne haber-i vahid hükmündeki sahih haber ve nakiller, ne şaz veya kıyle hükmündeki görüş ve söylentiler bozar. Oryantalistler ve deistler işte ümmetin icmaını bozup hükümsüz bırakmak istemektedirler.
ZAMAN