"İçki bütün kötülüklerin anası, uyuşturucu ise lanet bir çıkmazdır"

"Alkol, uyuşturucu, sanal kumar ve pornografi bağımlılıkları memleketin en korkutucu bağımlılıkları durumunda."

Bunu da konuşmayalım bence

İsmail Kılıçaslan/Yenişafak 

***

Türkiye’de çok tuhaf bir yönelim var senelerdir. Alkol ve uyuşturucu tüketiminin yol açtığı devasa sorunları konuşmaz olduk. Oysa içki bütün kötülülerin anası, uyuşturucu ise lanet bir çıkmazdır.

Bu, burada bir dursun.

Birkaç sene önce “kadına şiddette alkol tüketimin etkisi” konulu bir yazı yazmıştım da epeyce tepki almıştım. Tepki almıştım çünkü Türkiye’nin bir kısmına göre kadına şiddetin yahut yerli yerince adını koyalım her türlü şiddetin alkol ile herhangi bir bağı yok. Hatta giderek “alkol kötü bir şey değil, bunu edebiyle içmeyi bilmeyen insanlar çok azınlıkta” gibi bir standart bahaneleri de oluşmuş seneler içerisinde. Oysa Türkiye’de her türlü şiddetle alkolün de, uyuşturucunun da son derece sıkı bağları var.

Son örneği görmüşsünüzdür. Bir oyuncu kız, diğer bir oyuncu kızı 32 yerinden bıçaklayarak öldürdü ve ilk savunması “sarhoştum, hatırlamıyorum” oldu. Öldürülen kızın ablasının ve kardeşinin anlattıkları korkunç. Alkol alıp aynı eve eğlenmeye giden iki arkadaş, muhtemelen uyuşturucunun da etkisiyle kavgaya tutuşuyor ve biri diğerini öldürüyor.

Her ne kadar gazeteler olayı “Türkiye’yi yasa boğan olay” falan diye bilindik zırvalarla haberleştirseler de burada yas falan yok. Burada düpedüz Türkiye’de hızla artan alkol ve uyuşturucu tüketiminin aldığı bir can daha var.

İşin bir diğer tarafı da şu: Özellikle 6 Şubat Depremi sonrası deprem bölgesinde alkol ve uyuşturucu kullanımında anormal bir artış göze çarpıyor. İnsanlar kayıplarıyla oluşan boşluğu bu lanet olası zehirlerle ikmal etmeye çalışıyorlar.

Örnekleri çoğaltmak mümkün ama gereksiz. Durum, çoktandır imdat çağrısı düzeyinde Türkiye’de.

O halde gelelim işin bam teline. Alkol, uyuşturucu, sanal kumar ve pornografi bağımlılıkları memleketin en korkutucu bağımlılıkları durumunda. Yapılan araştırmalar beyaz yakalıların neredeyse üçte birinin uyuşturucu, alkol ya da pornografiye bağımlı hale geldiğini ortaya koyuyor. Gençler arasında kumar, uyuşturucu ve oyun bağımlılığı başı çekiyor. Kadınlarda alkol bağımlılığı korkutucu rakamlara ulaşmış durumda. Anlayacağınız, toplumun hemen her kesiminde bağımlılıklar hayatımızı felç edecek noktaya doğru tırmanıyor.

Burada iki tür mücadele biçimi var biliyorsunuz. Birincisi “oluşan suçla mücadele”, ikincisi de “önleyici faaliyetler.”

Suçla mücadelede dünya ortalaması düzeyinde ilerliyoruz. Sokakta satılan uyuşturucunun yüzde 10-15’ini ele geçirmek gibi bir ortalamadan söz ediyorum. Yahut sanal kumarın yüzde 30’una engel olmak gibi, pornografinin dolaşımını elden geldiğince baskılamak gibi.

İşin bu kısmında dünyada hemen hiçbir ülke başarılı olamıyor, Türkiye de pek başarılı sayılmaz.

“Önleyici faaliyetler” konusunda da pek bir gelişmemiz olduğunu söylemek zor. Türkiye’nin yüz akı kuruluşu Yeşilay, her türden bağımlılıkla mücadele ediyor etmesine ama kaynakları sonsuz olmadığı için bir noktaya kadar sürdürebiliyor mücadelesini. Yine de Yeşilay’ı güçlendirebildiği kadar güçlendirmek devletin boynuna borç. AMATEM benzeri bağımlılıkla mücadele merkezlerinin de çeşitli sorunları var. En başta yeterli yatak sayısına ulaşabilmiş değil bu merkezler. Orada da eksikleri gidermek lazım gelir.

Gelelim işin ek yerine.

Aslına bakılırsa bu lanet bağımlılıklarla mücadele ne suçla mücadele konseptiyle olur ne de ülkemizdeki gibi devlet destekli önleyici faaliyetlerle. Bu, bütünüyle sivil toplumun üstlenip yürütmesi gereken bir “topyekûn mücadele alanı”dır ülkemiz için. Gel gör ki Türkiye’deki sivil toplum da ikiye bölünmüş durumdadır epeydir. İlk grupta parasını pulunu Avrupa’dan alan ve dertleri arasında uyuşturucu, alkol vd bağımlılıklar olmayan fondaş STK’lar, ikinci grupta da iktidara yakın olmanın getirdiği imkânları yirmi senedir çarçur eden yandaş STK’lar vardır. Evet, istisnalar kaideyi bozmaz, güçlendirir.

Oysa seküler-dindar ayrımından sıyrılıp her türden bağımlılıkla mücadele edecek çok sayıda gönüllü kuruluşa ihtiyacımız vardır Türkiye’de. Çünkü sokaklarımız, caddelerimiz, evlerimiz bağımlılarla doludur.

Ama bunu da konuşmayalım bence. Nasıl olsa konuşmamız gereken en kritik şeyleri asla konuşmadan yolumuza devam etmeyi çok seviyoruz toplum olarak.

Yorum Analiz Haberleri