İçkale, Uludere ve Atıf Hoca

KENAN ALPAY

Diyarbakır İçkale’de JİTEM’in uzun yıllar karargâh olarak kullandığı merkezden çıkan kafatası kemiklerinin sayısı artıyor. Kazıları hızlandırmak ve daha geniş bir bölgede arama yapmak için artık iş makineleri de kullanılacak. İçkale’de yapılan bu kazılar ve şimdiye kadar bulunan kafatası kemiklerine dair hali hazırda Adli Tıp tarafından açıklanmış bir rapor yok.

İçkale/Saraykapı uzun yıllar Diyarbakır bölgesinde yaşayan insanlar için derin bir korkunun kaynağıydı. ‘Beyaz Toros’ların işkence ve faili meçhule götüren korku dolu hayaletler gibi şehrin sokaklarını turladığı yıllardan kalan tedirginlikler atlatılabilmiş değil.

Ergenekon ve Balyoz davasının Fırat’ın doğusuna derinliğine nüfuz etmesi için İçkale’de bulunan insan kalıntılarının sayısı çok önemli değil şu aşamada. Ceset kalıntıları orada değilse başka bir yerlerde bulunacak elbet. Fakat işkence ve cinayetin yarı resmi bir devlet politikası olarak icra edildiği yıllarda bu kirli ve kanlı tezgâhların başında bulunanların hesaplarının görülmeye başlanması gerekiyor. Bu sebeple önce Adli Tıp’ın açıklayacağı rapor ve yakınları kaybolmuş ailelerin DNA örnekleri üzerinde çalışmak gerekiyor.

Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na ilaveten geniş yetki ve imkânlarla donatılmış bir Araştırma Komisyonu oluşturulmalı. Görgü şahitleri başta olmak üzere bölgede zulme maruz kalmış, mağdur olmuş, kaybolmuş kişilerin envanteri çıkarılmalı. Jandarma başta olmak üzere insanlığa karşı suç işlemiş resmi-gayrı resmi tüm kadroların ifadelerine başvurularak bütün suçlar açıklığa kavuşturulup suçluların cezalandırılması için adli ve idari adımlar atılması gerekiyor.

Bir zaman birileri “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyerek popülarite kazanmak için görsel atraksiyonlar yapıyorlardı. İyi niyetten ve tutarlılıktan yoksun bu söylemler iflas etti tabii ki. Ancak bu sözü “JİTEM ve benzeri cunta organizasyonlarını çökertmek, Diyarbakır etrafında işlenen cinayetleri aydınlatmakla mümkündür” şeklinde ifade edersek her halde yanılmış olmayız.

Uludere’nin Hesabı

Uludere’de F-16’lardan fırlatılarak öldürülen 34 insanın durumuyla ilgili (kamuoyunun bildiği) atılmış ciddi bir adım yok. Neden acaba? CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun iki de bir ABD ve İsrail istihbaratına atıf yaparak Hükümeti sıkıştırma girişimlerinin gerçeklerin ortaya çıkması bağlamında pek bir katkı sağlayacağını zannetmiyorum. Bu ABD ve İsrail atıflarının hiç karşılığı yoktur anlamına gelmiyor elbet. Fakat bu atıfların katliamın ‘yerli’ unsurlarını gölgelemeye yönelik bir çaba olma ihtimali daha yüksek sanki.

Sınırda yapılan operasyonun sivillere yönelik büyük bir katliama dönüştürülmesinde Ordu içerisinde kimler, nasıl görev aldılar? İzah edilmesi gereken en önemli mesele budur. 34 insanın Hava Kuvvetlerine bağlı bir uçaktan atılan füzelerle öldürülmesinin üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçti.

Devam eden soruşturmanın gizli boyutları bir yana ancak elde edilen bilgi ve bulguların da açıklanmaması üstüne üstlük ailelerden devlet adına özür dilenmemesi yanlışta ısrar anlamına gelmektedir. Rauf Denktaş’ın cenaze merasime tam kadro katılan Devlet ve Hükümet protokolünün, Denktaş için yas ilan eden Hükümetin Uludere’de yaşanan bu büyük acıyı hafife alması veya telafi edilebilir görmesi ciddi bir yanılgıdır.

Atıf Hoca’nın Katili Kim(ler)?

4 Şubat 1926 tarihinde İskilipli Atıf Hoca ve arkadaşları Şapka Kanununa muhalefet etmekten dolayı idam edildiler. Aradan tam 86 yıl geçti. Üstelik biz şu anda dahi Şapka Kanunu’na muhalefet etmekten idam edilen insanlarımızın sayısını tam olarak bilemiyoruz.

İskilipli Atıf Hoca ve daha birçok Müslümanı idam sehpalarına gönderen kim(ler)di? İstiklal Mahkemesi adı verilen emir ve talimatla çalışan taşeron tetikçiler kimin emir kuluydu?

Bağımsız mahkeme diye bize yutturulmak istenen İstiklal Mahkemeleri başta Müslümanlar olmak üzere Kemalizme biat etmeyen tüm muhalifleri tasfiye etmeyi amaçlayan kanlı bir mezbahaydı. Mustafa Kemal’in emir kulu olduğunu açıkça ve övünerek beyan eden ve adı ‘Üç Aliler Divanı’ diye bilinen bu zulüm mekanizması İskilipli Atıf Hoca gibi daha bir çok alimin ve duyarlı insanın kanını döküşünün üzerinden neredeyse bir asır geçti.

Haksöz Dergisi Şubat sayısını Şehid İskilipli Atıf Hoca’ya ayırdı. Haksöz’ün Şubat sayısında İstiklal Mahkemeleri, Şapka Kanunu, İsyanlar ve Kemalizm üzerine geniş bir dosya yer alıyor. Bülent Gökgöz ve Bahadır Kurbanoğlu’nun uzun fakat meseleyi derinlemesine ve kuşatıcı bir tarzda ele alan yazılarını okumanızı tavsiye ediyorum.