Adem Özköse - İçimizdeki Faşisti Durduralım Arkadaşlar! - 31.07.2015 / Diriliş Postası
Suruç’taki patlama sonrası hükûmetin başta PKK olmak üzere DHKP-C, MLKP ve IŞİD’e yönelik başlattığı operasyonların ardından herkesin içindeki faşizm bir bir ortaya çıkıyor. PKK’ya bağlı silahlı militanlar, her sakallıyı IŞİD’çi kabul ederek üst üste infazlar gerçekleştirirken; hükûmetin PKK’ya yönelik haklı operasyonunu destekleyenlerin bir kısmı da her Kürt’e PKK’lı muamelesi yapmaya başladı.
Başta sosyal medya olmak üzere her alan bugünlerde bir sürü iğrençliğe, sığlığa, basitliğe sahne oluyor. Kimimiz tüm Kürtleri tıpkı Ermeniler gibi bu topraklardan sürmeyi teklif ederken kimimiz de sadece Kandil’in değil; Doğu’daki tüm şehirlerin bombalanması gerektiği tezini dillendirecek kadar ileri gidebiliyoruz.
İçimizden birileri çoktan fabrika ayarlarına dönmüş durumda… Üzerinde “Ne Mutlu Türküm Diyene” gibi faşizmin zirvesi olan bir sözün olduğu füzelerin resimleri çoktan sosyal medyada paylaşılmaya, yüzlerce beğeni almaya başladı bile… Bu tür tezleri savunan, bu tür saçmalıklara imza atanların bir kısmının AK Parti gibi ümmetçi bir partinin savunucularından olması ise başlı başına bir paradoks…
Bir insan nasıl ailesini, mahallesini, şehrini sevebilir; bunlara karşı özel bir muhabbet besleyebilirse tabî ki vatanını da sever. Fakat bizim vatanımız sadece Sykes Picotların, emperyalistlerin çizdiği sınırlardır derseniz biz buna itiraz ederiz.
Bizim vatanımız Edirne ile başlayıp Kars’la bitmez. Bizim vatanımızın sınırlarının bir ucu Afrika’ya uzanırken diğer uçları ise Asya’ya, Ortadoğu’ya, Avrupa ve Balkanlara kadar uzanır. Bizim sınırlarımız ulusçu zihinlerin yenilgilerini meşrulaştırmak için kutsallaştırdıkları sınırlar değildir. Misak-ı Millimiz ise Âlem-i İslâm’ın tüm sınırlarıdır. Nerede bir Müslüman varsa nerede Kur’ân okunup namaz kılınıyorsa orası bizim toprağımızdır. Şehid Hasan el-Benna’nın dediği gibi; Müslümanın sınırlarını inancı belirler. Çünkü bizi birbirimize bağlayan asıl bağ ırkî kimliklerimizden ziyade inancımızdır. Müslümanlığımız, Türklüğümüzden de Kürtlüğümüzden de Araplığımızdan da önce gelir. Biz Müslüman bir Çinliyi, kâfir bir Türk’e bir kez değil; bin kez tercih ederiz. Çünkü Müslümanlığımız bunu gerektirir.
Her Müslümana IŞİD’çi muamelesi yapmak ile her Kürt’e PKK’lı muamelesi yapmak arasında aslında hiçbir fark yoktur. Kürtlerin tümüne PKK’lı yaftası vurmak, PKK’ya karşı verilen mücadeleyi güçlendirmez, bilakis daha da zayıflatır. Hatta bu sorunlu dil nedeniyle PKK, Kürt kardeşlerimizle aramıza duvarlar örme amacına çok daha hızlı ulaşır. Ayrıca bir örgütün işlediği vahşi cinayetler nedeniyle bir halkın tümünü suçlu ilân etmek ne hak ve adalete ne de insanlığa sığar.
Aslında Türk faşizmi ile Kürt faşizmi birbirlerine düşman gibi gözükseler de birbirlerine dostturlar. Çünkü Kürt faşizmi, kendini Türk faşizminin açtığı alanlar üzerinden var eder. Buna karşın Türk faşizmi de Kürt faşizmi güçlendiği an daha da palazlanır.
Biz hepimiz aynı ümmetin Türk, Kürt, Arap, Çerkez çocuklarıyız. Unutmayalım Türk de Kürt de Arap da Çerkes de İslâm’la her şeydir; İslâm’sız hiçbir şeydir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Hangi kavim İslâm’a sarıldıysa, Kur’ân’ı kendine rehber edindiyse yükselmiş; Kur’ân’dan, Peygamber’den uzaklaşınca da perişan olmuştur.
Anadolu toprakları bizim için önemlidir. Çünkü bu topraklar kardeşliği, dayanışmayı, paylaşmayı, merhameti, mazluma, ümmete el uzatmayı simgeler. Anadolu yüreğini Şam-ı Şerîf’e, Gazze’ye, Kahire’ye, Üsküp’e, Arakan’a açtıkça; ümmete önderlik, ağabeylik yaptıkça daha da bereketlenmektedir.
Önümüzde uzun bir süreç, şanlı bir kavga var. Devletin PKK ile mücadelesinde başarılı olmasını istiyorsak her birimiz öncelikle içlerimizdeki faşizmi durdurmalıyız. PKK; barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ne kadar çok kurşun sıkarsa biz inadına barışı, kardeşliği, dayanışmayı savunmalıyız. Bunu yaparken de asaletimize, insanlığımıza zarar verecek her şeyden kaçınacağız. İşte o zaman PKK’nın nefesi hızla kesilecek; barış ve kardeşlik için verdiğimiz bu asil mücadele zaferle taçlanacaktır.