İç Zaaflarımızı Çoğaltmadan, Karşıtlarımızdan Alkış ve İnsaf Beklemeden..

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

7 Kasım Salı akşamı İstanbul Fatih’de ‘Yeryüzü İyilik Hareketi’nin merkezinde, 10 Kasım Cuma akşamı da, ‘İnsan ve Medeniyet Hareketi’nin davetlisi olarak Gebzedeydim. Her iki toplantıda ele alınan konular özellikle de Müslüman dünyasının kalbi mesabesindeki Ortadoğu coğrafyasında emperyalist devletlerin ve güç odaklarının devamlı entrikaları kadar ve ondan da daha önemlisi, kendi iç dünyamızda, hele de İslam adına sergilenen ve sosyal tesanüdümüzü, dayanışmamızı yaralayan iç açmazlarımız idi.

Tabiatiyle, son bir asrımız kadar, geleceğimize de ipotek koymak eğilimde olanbir resmî ideoloji önünde,-gerekçesinin izah edilmesi de beklenmeyen- bir gerileme sergilenmiş olmasının bir burukluk meydana getirdiğini, gönüllerde bir hüzün havası oluşturduğunu belirtmeliyim.

Sustuklarımızla suçlanamayız, ama, hangi gerekçeyle olursa olsun, kendimize yakışmayan sözlerimizle suçlanırız, vuruluruz da..

*

Ama, bu satırların sahibi, bugün özellikle de ülkemizde, her dönemde karşılaşılan bir çok erime ve çürümelere rağmen 40 sene öncelerde tahayyül ve tasavvur edemiyeceğimiz olumlu noktalara da geldiğimiz ve bu olumlu gelişmelerin bütün Müslüman coğrafyalarına da aynı şekilde olumlu etkilerinin olduğu kanaatinde..Temel değerlerimizin düşmanı olan güç odaklarını çılgına döndüren bu kazanımlarla yetinmeyip onları en ideal noktalara taşımak zorundayız. İslam Milleti’nin asıl düşmanları muhakkak ki, emperyalist- şeytanî güçlerdir. Onlardan yakınamayız ve hayat hakkımızı ve yaşama gücümüzü onların insaflarından veya zaaflarından dilenemeyiz.

Ama, bunları söylerken, pek çok zaaf, yanlış ve olumsuzluklarımızın olduğu, sosyal bünyemizi kemiren fısq’u fücur ve ifsadlarla karşı karşıya bulunduğumuz gerçeğinede göz kapayamayız.

*

Bu cümleden olmak üzere, Suûdî rejiminin yeni Veliahdi (ve ileri derece yaşlı olan babası Kral Selman yerine, kısa sürede bu rejimin tek hâkimi durumuna geliveren)Muhammed bin Selman’ın ‘Ilımlı İslâm’ sözü gündeme oturdu. Tayyib Erdoğan, bu ‘Ilımlı İslâm’ terimine tepki gösterdi ve bu deyimin, Müslüman olmayan güç odakları tarafından ileri sürüldüğünü ve ‘İslâm’ın tek olduğunu, ılımlısı- ılımsızı diye bir ayırım yapılamıyacağını’ söyledi. Ama, herbirimiz de kendi içimizden bazılarını benzer şekillerde, uç noktalarda, ütopik, marjinal, vs. diye nitelemiyor muyuz?

Doğru..İslâm’ı bir vakıa olarak kabul etmek zorunda kalan ve onu bütünüyle bertaraf etmenin mümkün olmadığını bilen müstekbir- emperyalist güçlerin, zihinlere yerleştirmeye çalıştığı bir kavram, ‘Ilımlı İslâm’.. Bununla, kendilerine zarar vermeyen, dünyanın şekillendirilmesine etkisi olmayan, kendi tahakkümlerine, maslahat ve menfaatlerine zarar vermeyenve dünyanın şekillendirilmesinde etkisi olmayan bir inanç kasdediliyor.

Halbuki, bir inanç ve ideolojiye bağlı olan bir insanın veya toplumun, dünyaya kendi ölçülerine göre bir düzen vermek istemesi gayet tabiidir. Aksi halde, o inanç veya ideolojiler, ne için var olduğu izahı edilemeyen bir felsefî kuruntu durumuna düşer.

*

Evet, İslâm tektir..Ama, onun yansıması ve algılanması ve de yorumu çok farklı farklıdır. Hattâ,bu yorum farklılıklarından dolayı aramızda sert tartışmalar ve hattâ Müslümanların birbirini tekfir etmesine ağır suçlamaların olduğu da bir gerçek..

İki milyara yaklaşan müslümanlar çok farklı mahallî kültürlerden izler taşıdığı gibi,  karşılaştıklarısosyo-ekonomik ve coğrafî şartların daetkisiyle; bir billûr avizedeki çok farklı ve rengarenk görüntülerde olduğu gibi farklılıkları yansıttığı da bir gerçek..

*

Bu işin esası, bütün bu tartışmaları sonlandıracak ve görüşü, dışımızdaki dünyalar karşısında nihaî söz kabul edilecek bir makamın, bir ‘baş’ımızın bulunmasına dayanmaktadır.Yoksa bu dağınıklık giderilemez ve her kafadan bir ses çıkmaya devam eder.

*

NOT:Yarın, (13 Kasım Pazartesi akşamı 20.30’da), Üsküdar- Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde, Hedef Platformu’nun hazırladığı proğramın konuşmacısı olarak bulunacağım, inşaallah..