Eski polis müdürü, eski Susurluk hükümlüsü İbrahim Şahin, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra 10 Ocak 2009 günü savcı Zekeriya Öz’ün karşısına çıktığında yanında avukatı Birsen Uluğ da vardı.
Savcı Zekeriya Öz, Şahin’i sorguladı. Şahin bazı sorulara cevap verdi, pek çoğuna vermedi. Sorgu tutanağı tam 107 sayfa tuttu. Tutanağı sırasıyla savcı Zekeriya Öz, ismini vermemize hiç de gerek olmayan zabıt katibi, müdafi (savunmacı) sıfatıyla Birsen Uluğ ve şüpheli sıfatıyla İbrahim Şahin imzaladı.
İbrahim Şahin, hemen tutuklanması istemiyle diğer bazı şüphelilerle birlikte İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Mahkeme tutanağına göre şüphelilere önce savcılığın tutuklama istemini içeren sevk yazısı okundu sonra da Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. maddesindeki yasal hakları izah edildi. (Bu madde, şüpheli veya sanığın sorgulanmasında ya da ifadesinin alınmasında uyulması gereken kuralları içeriyor. Anılan kurallardan bir tanesi de, şüpheli veya sanığın ifadesinin, ifade alınırken orada bulunanlarca imzalanmasını veya şüphelinin ifadesini imzalamaktan çekinme hakkını veriyor.)
Mahkemenin bu hatırlatmasının ardından şüpheliler, ‘Yasal haklarımızı anladık, müdafiilerimiz vardır, onların huzurunda savunma yapacağız’ dediler.
Mahkeme tutanağına göre ilk sözü İbrahim Şahin aldı ve uzun uzun kendini savunduktan sonra, ‘Ben Cumhuriyet Savcısı’na ayrıntılı ifade verdim, sorulan sorulara doğru şekilde cevap verdim, benim yalan söyleme şeklinde hiçbir düşüncem olmamıştır, Allah için ne sorulduysa cevap verdim’ dedi.
Mahkeme, diğer bazı şüphelilerle birlikte İbrahim Şahin’in tutuklanmasına karar verdiğinde tarih 11 Ocak 2009 olmuştu, saatler 03.15’i gösteriyordu.
İbrahim Şahin’in tutuklanırken mahkemede verdiği ifade izleyen günlerde bütün gazetelerde haber oldu, manşetlere taşındı. Şahin bu ifadesinde, kendisine Terörle Mücadele Müsteşarlığı görevinin önerildiğini, bu göreve gelmesi halinde kullanmak üzere 300 kişilik bir operasyon timi oluşturmaya çalıştığını söylüyordu. Şahin, bu görevi kendisine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin General rütbeli subaylarının önerdiğini iddia ediyordu.
Bu ifade gazetelerde yayımlandı ama Şahin’in gözaltına alındığında poliste ve tutuklanmazdan hemen önce savcılıkta verdiği ifadeler bilinmiyordu. İşte Radikal’in geçen hafta haberleştirdiği ifadeler, Şahin’in savcılıkta verdiği ifadelerdi. (Şahin, poliste ifade vermemiş, susma hakkını kullanmıştı.)
Radikal’in 11 ve 12 Şubat 2009 tarihli nüshalarında yayımlanan haberler üzerine Genelkurmay Başkanlığı hem bir basın bildirisi yayımladı hem de Radikal gazetesini Basın Konseyi ile Gazeteciler Cemiyeti’ne, basın meslek ilkelerinin 4, 7 ve 10. maddelerini çiğnediği gerekçesiyle şikâyet etti.
Basın Meslek İlkeleri’nin 4. maddesi, “Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez” diyor. Radikal’in iki günlük haberlerinde, eğer böyle küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira olarak algılanan ifadeler varsa bile bunlar, haberlerimize kaynak teşkil eden tutanaktan alınmıştır.
Tutanaklardan alıntı yapılırken de, soruşturmayı yürüten savcının temel iddiaları ve sorgulanan kişinin buna verdiği cevapların dışına taşılmamaya özen gösterilmiştir. Bu yolla okuyucuların, Ergenekon soruşturmasının yürütülme ve soruşturulma biçimi hakkında bilgi ve fikir sahibi olmaları hedeflenmiştir.
Radikal, sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’ni değil, hiçbir kurum ve kişiyi eleştiri sınırlarının ötesine geçerek küçük düşüren, aşağılayan, iftira niteliği taşıyan ifadelere yer veren bir gazete değildir, olmayacaktır da.
Basın Meslek İlkeleri’nin 7. maddesi, “Saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler, kamu yararı ciddi bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanamaz” diyor. Ergenekon soruşturmasına
ve davasına kamuoyunun büyük bir ilgi gösterdiği gazete okuyan, televizyon seyreden herkesin malumu.
Bu soruşturma ve davayla ilgili haberlerin yayımlanmasının kamu yararına olduğuna da bence kuşku yok.
Basın Meslek İlkeleri’nin 10. maddesinde ise “Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça kimseye atfedilemez” deniyor. Burada bir kez daha, haberlerimizde geçen iddiaların Radikal’e değil, savcılığın sorgu tutanağına ait olduğunu hatırlatmam gerek.
Genelkurmay Genel Sekreterliği’nin Basın Konseyi’ne gönderdiği şikâyet dilekçesinde ayrıca Radikal’in soruşturmanın gizliliği ilkesini emreden CMK’nın 157/1, Türk Ceza Kanunu’nun 285/1 ve Basın Kanunu’nun 19. maddesini ihlal ettiği öne sürülüyor.
Biz, bu ifadeleri yayımlayarak halkın haber alma hakkını kullanmasına yardımcı olduğumuz inancındayız, zaten bu sebeple haberleri yayımladık. Bizim mesleğimizin özü haber vermek ve bu yolla halkın haber alma özgürlüğünü kullanmasına yardımcı olmaktır.
Burada sözü edilen yasa maddelerini ihlal edip etmediğimize, eğer bir soruşturma ve dava olursa, mahkemeler karar verecek.
***
Genelkurmay’ın basın bildirisinin gazetelerde yayımlandığı gün, İbrahim Şahin, tutuklu olarak bulunduğu Silivri Cezaevinden basına bir açıklama gönderdi ve Radikal’in yayımladığı ifadeleri vermediğini, savcının kendisine sormadığı soruları daha sonra sormuş gibi tutanağa eklediğini öne sürdü.
Şahin’in bu açıklaması üzerine bazı Radikal okurlarından, bizi yalan haber yayımlamakla itham eden mesajlar aldım.
Şunu hatırlatmam gerek: Şahin’in bugün reddeder gözüktüğü ifadelerin altında hem Şahin’in hem de avukatının imzası var, bu bir. Hem Şahin hem avukatı çıktıkları mahkemede ifadelerini reddetme hakları kendilerine hatırlatıldığında bu hakkı kullanmayıp ifadeyi kabul ediyorlar, bu iki. Ve son olarak, Şahin’in avukatı 19 Ocak 2009 günü tutuklama kararına itiraz ederken de bu ifade tutanağıyla ilgili hiçbir itirazda bulunmuyor. Ama ne zaman ki Genelkurmay Başkanlığı sert bir açıklama yapıyor, o zaman Şahin böyle bir açıklama yapıyor.
***
Kurulduğu günden beri Radikal’de yönetici olarak çalışıyorum, son sekiz yıldır da bu gazetenin Genel Yayın Yönetmeni’yim.
Bugüne kadar birkaç kez Genelkurmay Başkanlığı’nın doğrudan ya da dolaylı açıklamalarının muhatabı olduk. Her vakayı tek tek hatırlamıyorum ama bu son vakada Genelkurmay da haksız değil, Radikal de.
Biz gazetecilik güdüleriyle hareket ediyoruz ve edeceğiz; Genelkurmay ise ben dahil pek çok kişi tarafından da ‘deli saçması’ diye nitelenen bazı ifadeler yoluyla TSK’nın itibarının sarsılmasını önlemeye çalışıyor.
Daha önce çok kez yazdım, bir kez daha tekrar edeceğim:
Biz Radikal’de gerçeğe sadakat peşindeyiz; hata yaptığımızda özür dilemesini biliriz ama kasıtlı olarak gerçeği çarpıtmayız, yalan söylemeyiz.
RADİKAL