İbrahim Karagül’ün Yeni Şafak’taki bugünkü yazısının (07 Ocak 2020) konuyla alakalı kısmı şöyle:
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, 1979 İran Devrimi ve Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin işgalinden bu yana iki ülke arasındaki en büyük kriz.
Bugüne kadar tanık olduğumuz ABD-İran restleşmelerinin çok ötesinde bir durum var ve bir adım sonrasını tahmin etmek çok güç.
İki ülke, bugüne kadarki “kontrollü kriz”de mi devam edecek yoksa yeni biroyun kurulup toptan imhaya dönük bir süreç mi gelişecek, çok yakında işaretlerini göreceğiz.
TEHDİTLERİN BÜYÜKLÜĞÜ SADECE GERÇEĞİ GİZLEDİ
Zira İran-ABD ve İran-İsrail restleşmesi sözlerin, konuşmaların, tehditlerin büyüklüğü ile orantılı olmadı hiç. “İsrail’i haritadan silme” sözleri hiçbir zaman yerini bulmadı.
ABD’yi vurma sözleri hiçbir zaman yerini bulmadı. ABD’nin İran’da rejim değişikliği, açık savaş tehditleri hiçbir zaman yerini bulmadı. İsrail’in “en büyük düşman İran” yaygaraları hiçbir zaman hedefini bulmadı.
ABD: İRAN’I HEDEF ALIP ÜLKELERİ İŞGAL ETTİ. İRAN: ABD’Yİ HEDEF ALIP İŞGALDEN YARARLANDI.
ABD, İran’ı hedef gösterip ülkeleri işgal etti, Müslüman ülkeleri, Arap topraklarını mahvetti. Yüz binlerce insan öldü, şehirler harabeye döndü. Uygulamada esas düşman mazlum ülkeler ve siviller oldu. İsrail, İran’ı hedef gösterip Filistin’i vurdu, Lübnan’ı vurdu, Suriye’yi vurdu.
İran ise, “ABD ile savaşıyoruz” dedi, işgallerden en büyük payı alan ülke oldu. ABD işgalleri sayesinde Irak’a hâkim oldu, bölgedeki etkinliğini olağanüstü artırdı. ABD’yi hedef gösterip mezhep savaşlarını yaydı, binlerce insanı sadece “mezhep kimliği” yüzünden kıyımlara uğrattı.
İran Devrimi’nden bu yana “Büyük Şeytan Amerika ile savaş” İran’ın en büyük propaganda aracı oldu. Ama geride Müslüman dünyanın ikiye ayrılması, mezhep savaşları, Fars emperyalizmini bıraktı.
ABD İLE SAVAŞIYOR GÖRÜNÜP MÜSLÜMANLARLA SAVAŞMAK..
İran’a karşı elbette ABD’nin ya da İsrail’in yanında durmayacağız. Bölgedeki herhangi bir ülke ve insan için bu kabul edilebilir bir şey değildir.
Temel prensibimiz; ABD veya herhangi bir bölge dışı gücün, coğrafyamıza dönük her saldırısına, saldırı girişimine karşı çıkmaktır. Bu ilkesel bir duruştur.
“Ancak” ABD işgallerinin gölgesine sığınıp bir başka savaşı yürütmek, bunu yaparken de “ABD ile savaşıyor” gibi görünmek, ortamdan yararlanıp mezhep savaşı ya da Fars milliyetçiliği yürütmek, bunu yaparken hiçbir ölçü tanımamak, “düşman” gördüğü Müslümanları kıyımdan geçirmek, hazmedebileceğimiz bir şey değil.
KİMSE GÜNAHLARINI BAŞKASININ ELİNDEKİ KANLA TEMİZLEMEMELİ.
Kimse kendi günahlarını başkalarının suçlarıyla örtmemeli. Kimse kendi suçlarını başkalarının elindeki kanla temizlememeli. Kimse bütün bölgeye, “emperyalizmle savaşıyorum” diyerek, emperyalizmle dolaylı çıkar ilişkisine girmemeli.
İran Batı ile savaşıyor görünüp, S. Arabistan ve BAE de Batı ile ortak görünüp coğrafyayı mahvettiler. Bu iki cephe arasındaki kavga, ABD işgalleri kadar yıkıma yol açtı.
Adına ister Arap-Fars savaşı, isterseniz mezhep savaşı deyin, bu çatışma bölgemize yönelik bütün işgallerin gerekçesi oldu. Çünkü, ABD’nin işgallerinin de, İsrail’in ölçüsüzlüklerinin de böyle bir kavgaya, bölge içi çatışmaya ihtiyacı vardı.