Türkiye hakkında kitabı bulunan ve aynı zamanda Ahmet Davudoğlu’nun Arapça mütercimlerinden biri olan İbrahim Beyyumi Ganim, dostu ve arkadaşı Ahmet Davudoğlu’na yönelik bir mektup kaleme almış.
Açık mektup üzerinden ona sesleniyor. ‘Aziz dostum’ diye başlamış olduğu mektubunu övgü ve mukaddime ile uzatmadan doğrudan sadede geliyor ve konunun özüne giriyor ve meseleyi Suriye’deki gelişmelere getiriyor. Belli ki Türkiye’den ve Ahmet Davudoğlu’ndan daha ileri bir tavır bekliyor ve herhalde istediği Suriye rejimine daha fazla baskı yapılması ve olmuyorsa rejimin yalnız bırakılması. Elbette Türkiye’nin yapabilecekleri sınırlı lakin dost umduğuna küsermiş. Türkiye’nin tavrını çok açık bir biçimde yetersiz ve beklenilenin altında (mütehazil) olarak tanımlıyor. Türkiye’nin son yıllarda Arap dünyasında artan bir sempatiyle karşılandığını ve Türkiye’nin model olarak algılandığını, lakin Libya’da başlayan ayarsızlığın Suriye’de devam ettiğini ve bunun Arap dünyasında derin bir hayal kırıklığına neden olduğunu ve Türkiye’nin yaklaşımının Arapların diline düştüğünü ve uydu kanallarının en önemli ve öncelikli meselesi haline geldiğini ifade etmektedir. Dostu ve mütercimi olduğu Ahmet Davudoğlu’na, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasını ‘ikircikli, müphem’ olarak nitelendiriyor ve bu politikanın Türkiye’nin imajına zarar verdiğini de sözlerine ekliyor. Bu bağlamda, özellikle de ‘Türkiyye’ olarak bilinen TRT Arapça Kanalının da adeta Suriye’nin sesi ve SANA Ajansının Türkiye şubesi gibi çalıştığını ve bunun Suriye halkı ve onun ötesinde Arap halkını sukutu hayale uğrattığını belirtmektedir.
*
Türkiye’nin tavrı karşısında Arapların ‘ihbat üzerine ihbata’ yani hayal kırıklığı üzerine hayal kırıklığı yaşadıklarını ifade ediyor. Ve devamla şunları yazıyor: “ ‘Ölen ölür kalan sağlar bizimdir ya da kim kazanırsa kazansın müttefikimizdir’ politikası izliyorsanız bu ahlakın hangi yanına düşer?” Dostu Ahmet Davudoğlu’na devamla şunları söylemektedir: “Esat rejimi düşmesi halinde ne kaybedeceksiniz? Korkarım geçmiş yönetimlerin yanlışına düşmek üzeresiniz. Geçmiş yönetimler Arap toplumunun nabzını tutamamıştı, sizin de aynı yoldan gitmenizi temenni etmem! Statükoya yatırım yapanlar Arap baharını kaçırırlar.” Görüldüğü gibi Arap entelektüeller özellikle Arap Devriminden sonra Türk dış politikasının pusulasızlığından şikayet ediyor ve doğru zamanda doğru politika üretemediğini ileri sürüyor.
*
Benzeri refleksler Amerikalıların da başına gelmişti. Tunus ve Mısır rejimlerinin devrilmesi sırasında ikircikli davranmışlar ve nasıl tavır takınmaları gerektiğini tayin edememişlerdi. Devrim bittikten sonra da Kahire’yi ziyaret eden Hillary Clinton, ‘Tahrir gençliği’ tarafından karşılanmamış ve görüşme talebi geri çevrilmişti. Bunun üzerine yeni dönemde treni kaçırmakta olduğu korkusuna ve hissine kapılan Hillary Clinton ABD’ye döner dönmez Arap devrimine mesafeli politikasını gözden geçirmiş, değiştirmiş ve en azından Arap Devrimine bigane kalmaktan vazgeçmiştir. Arap dünyası genel olarak Türkiye’nin politikalarını onaylamakla birlikte yetersiz görüyor. Özellikle Başbakan Erdoğan’ın ‘yeni Hama’lar olmaması’ noktasındaki konuşmaları geniş yankılar uyandırdı. Bununla birlikte Rıfat Esat’ın Hama’da oynadığı meş’um rolü şimdi de değişken ve istikrarsız bir mizaca ve karaktere sahip olan ve kan dökmekte beis görmeyen Mahir Esat, Dera şehrinde oynuyor.
Adeta bu defa da Horan’da ikinci bir Hama katliamı yaşanıyor. Ve Suriye insan hakları örgütlerine göre ölenlerin sayısı 700 ile 800 civarında seyretmekte ve her gün de artmaktadır. İbrahim Beyyumi Ganim’in dikkat çektiği gibi, sadece Şanlı Cuma (22 Nisan 2011) günü ölenlerin sayısı 120’ye ulaşmış bulunmaktadır. Bu da tasavvurun üzerinde bir katliam yapıldığını gösteriyor. Şimdiden ölenlerin sayısı Mısır Devrimi sırasında ölenlerin sayısını aşmış bulunmaktadır. Arap halkı ve aydınları Türk hükümetinden statüko yerine halkın yanında yer almasını bekliyor ve aydınları üzerinden Türkiye’den kendilerini yalnız bırakmamasını istiyor. Arap halkları, arkasında Türkiye’yi görmek istiyor.
YENİ AKİT