Hz. Yûsuf’un rüyası ve ilahi takdir

MURAT KAYACAN

Bazı olaylar vardır ki insanın hayatını kökten değiştirir. Bir zamanlar ümitsiz görünen bir an, yıllar sonra büyük bir hikmetin parçası olarak karşımıza çıkar. Hz. Yûsuf’un hayatı da böyle bir süreçten geçmiştir. Küçükken gördüğü rüya (Yûsuf 12/4), kardeşleri tarafından kuyuya atılması, zindana düşmesi ve sonuçta Mısır’da güçlü bir mevkiye yükselmesi… Yûsuf sûresi 10/100. ayeti, tüm bu olayların nihai bir noktada nasıl anlam kazandığını gösteriyor; ancak burada önemli sorular var: “Hz. Yûsuf’un ailesinin ona secde etmesi ne anlama geliyor? Bu, o dönemde saygının bir göstergesi miydi yoksa farklı bir anlam mı taşıyordu? Hz. Ya'kûb ve oğullarının “çölden” getirilmesi ifadesi neyi anlatıyor?” İşte bu yazıda bu ayetin, günümüze uzanan mesajlarını birlikte inceleyeceğiz.

Ebeveynin Önceliği ve Tahta Çıkışı

Başına onca bela gelen Hz. Yûsuf, onları değil, kendisine verilen nimetleri saydı ve çocukken babasına nasıl “Babacığım” diye hitap etmişse (Yûsuf 12/4) Hazine Bakanı olduğunda da o saygısını devam ettirdi: “Yûsuf ebeveynini tahta çıkardı. Hepsi ona secde etti. Yûsuf, ‘Babacığım, işte önceden gördüğüm rüyanın tevili budur.’ dedi. Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilikte bulundu; çünkü beni zindandan çıkardı, şeytan aramızı bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz Rabbim dilediği şeyi lütfeder. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.” (Yûsuf 10/100). Ayetteki “Yûsuf ebeveynini tahta çıkardı.” cümlesi ile kastedilen şey, anne ve babasının secdenin ardından oraya çıkmalarıdır; çünkü anne ve babası da kardeşleriyle birlikte secde etmiştir. Ayette anne ve babasının önce söylenmesi, onlara verilen değerden dolayıdır. Hz. Yûsuf’un bu davranışı, anne ve babasına gösterdiği saygıya işaret eder.

Secdenin Niteliği ve Hz. Yûsuf’un Affediciliği

Hz. Yûsuf’un ailesinin ona secde etmesi ne anlama geliyordu? Yukarıdaki ayette “Hepsi ona secde etti.” ifadesi ile bildiğimiz anlamda secdenin kastedilmiş olması yani Hz. Yûsuf’un ailesinin alınlarını yere koydukları anlaşılabilir. Bu durumda o dönemin şeriatında böyle bir saygı gösterisine izin verildiği söylenebilir. Ayetteki ifadeyle bildiğimiz anlamda secdenin değil, saygı amacıyla eğildiklerinin hatta sadece başlarını eğdiklerinin kastedildiği de söylenmiştir. Bu kıssadaki secde olayı, Hz. Âdem’e meleklerin secde etmesi olayını (el-Bakara 2/34) akla getirmektedir. Ayetteki (Yûsuf 10/100) “ona” kelimesiyle yüce Allah’ın kastedildiğini düşünenler, secdenin de Allah’a yapıldığı kanaatindedir; ancak kardeşlerinin onu kuyuya atmasından önce gördüğü rüya dikkate alındığında bu yorumun doğru olması pek mümkün görünmemektedir. Yukarıda meali verilen ayette (Yûsuf 10/100) Hz. Yûsuf, karşılaştığı iyi durumları sayarken “Rabbim beni kardeşlerimin attığı kuyudan çıkardı.” dememiştir. Daha önce zaten “Bugün size kınama yok, Allah sizi bağışlar.” (Yûsuf 12/92) dediği kardeşlerine, “kuyuya atma olayını” tekrar hatırlatması başa kakmak ve nezaketsizlik olurdu.

“Çöl” ve Hz. Ya'kūb’un Mekânı Üzerine Tartışmalar

Hz. Yûsuf, “önceden gördüğüm” rüya derken çocukluğundaki rüyasını (Yûsuf 12/4) kastetmektedir. Hz. Yûsuf’un kardeşleriyle arasını bozanın “şeytan” olduğunu söylemesi, kardeşlerinin suçunu hafifletmek içindir. Hz. Ya'kūb ve oğullarının “çölden (mine’l-bedvi)” gelmeleri, onların hayvancılık yaptığını akla getirmektedir. Ayrıca oradan Mısır’a gelmeleri, yaşadıkları sosyal değişimi yansıtır. Ayette Hz. Yûsuf’un anne, baba ve kardeşlerinin Allah tarafından getirildiğinin söylenmesi, O’nun lütfuna ve belirleyiciliğine dikkat çekmektedir. Yani Sezai Karakoç’un (1933-2021) “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” adlı şiirinde dediği gibi “Göklerden gelen bir karar vardır.” Ayetteki “çöl” ile Hz. Ya'kūb’un ailesiyle yaşadığı yerin (Filistin) kastedildiğini düşünenler, bu yaklaşımlarına peygamberlerin kent merkezlerine gönderilmiş olmalarını delil getirirler.1 Dolayısıyla Hz. Ya‘kūb, çölde değil kent merkezinde peygamberlik yapmıştır. Hz. Yûsuf’un “Rabbim dilediği şeyi lütfeder.” demesi, insanların ummadıkları yerden rızıklandırılmaları şeklinde yorumlanmıştır. Bu anlam “Allah kullarına lütufkârdır, dilediğine rızık verir.”(eş-Şura, 42/19) ayetinde yer almaktadır.

Sonuç

Hayatın çalkantılı yolculuğunda kimi zaman kendimizi bir kuyunun dibinde kimi zaman da hiç ummadığımız bir makamda bulabiliriz. Yûsuf 10/100 ayeti bize gösteriyor ki önemli olan nerede olduğumuz değil, o anı nasıl anladığımız, yorumladığımız ve yaşadığımızdır. Hz. Yûsuf, yıllar süren ayrılığın ardından geçmişin acılarını değil, Allah’ın lütuflarını hatırlıyor ve kardeşlerini suçlamak yerine, affediciliği nedeniyle onların suçunu değil, suça teşvik eden ancak insanın sorumluluğunu ortadan kaldırmayan şeytanın vesvesesine dikkat çekiyor. İşte bu, affetmenin en yüksek mertebesidir! Bugün biz de hayatın içinde nice imtihanlarla karşılaşıyoruz; bazen haksızlığa uğruyoruz bazen de beklenmedik zorluklarla mücadele etmek durumunda kalıyoruz. Ancak asıl önemli olan şey, tıpkı Hz. Yûsuf gibi olayların ardındaki ilahi hikmeti görebilmektir. Öyleyse bugünden itibaren yaşadığımız sıkıntıları değil, onların içindeki mesajları ve bize kazandırdıklarını görmeye çalışalım. Bazen fark edemediğimiz şey, Allah’ın bizim için hazırladığı büyük bir iyilik olabilir. Tıpkı Hz. Yûsuf’un yaşadıklarının sonunda hayra dönüşmesi gibi…

 

1- “Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezlerine göndermedikçe ülkeleri helâk edici değildir.” (el-Kasas 28/59).