Hayrettin Karaman’ın konuyla ilgili bugünkü Yeni Şafak’ta (25 Ağustos 2017) yayınlanan “Din Adamı” başlıklı yazısından bir bölüm şöyle:
Arkadaş şu cümleyi de sarf etmişti:
“Hz. Peygamber bir din adamıdır. Ehl-i Beyt imamları, Ehl-i Sünnet imamları hepsi din adamıdırlar. Arifler din adamıdırlar.”
Birinci cümle yanlış olmanın ötesinde yakışıksız da! O din adamı değil, bütün Müslümanlara beşer olarak eşit, farklı olarak da Allah’ın kendisine vahyettiği Peygamber'dir. Diğerleri de beşer olarak Müslümanlara eşit olup farklılık ya Peygamberimiz'in ailesinden olmak veya okuyarak, öğrenerek âlim olmak, eğitim görerek kâmil insan olmaktan ibarettir. Peygamberimiz hariç tamamının yanılmaları ve günah işlemeleri mümkündür, diğer müminlerden ayrı bir sınıf teşkil etmezler, hiçbiri ma’sûm değildir. Aile hayatları vardır, günah çıkarmazlar, çalışır kazanır yerler… Sünnî İslam’da bu böyledir.
Önce Allah’ın Peygamberine buyruğunu hatırlayalım:
De ki: “Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı bekliyorsa iyi Hakk’a makbul ibadet ve iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın” (Kehf:110).
Demek ki, peygamberler de diğer insanlar gibidir, Allah adına konuşmazlar, Allah’tan geleni tebliğ ederler, onların günah işlemez ve dini açıklamada yanılmaz oluşlarının sebebi Allah’ın koruması ile olmaktadır. Vahiy gelmediğinde yanılmaları mümkündür ve olmuştur da.
Hz. Ebûbekir (r.a.) halife seçildiği zaman Allâh’a hamdüsena ettikten sonra şöyle buyurdu:
“Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin başınıza halife seçildim. Ancak Kur’ân nazil olmuş, Hz. Peygamber (s.a.v.) dinin hükümlerini açıklamıştır. Sizin en zayıfınız, hakkı alınıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir. Ey insanlar! Ben ancak Hz. Peygamber(s.a.v.)’in yoluna uyarım. Kendiliğimden bir şey icat edici değilim. Eğer iyilik yaparsam bana yardımcı olun. Eğer sırat-ı müstakimden kayarsam beni düzeltiniz.
Ben bu sözümü söyler, hem kendim için hem de sizler için Allâh’ın affını talep ederim.”
Hz. Ömer halife olunca ilk hitabesinde halka şöyle seslenmişti: “Ben Allah’a itaat ettiğim ve Resulü’nün izinden gittiğim sürece bana itaat edin, yoldan saparsam itaat etmeyin.”
Halife daha cümlesini bitirmeden birisi kılıcına sarılarak ayağa kalkmış ve ona şöyle seslenmişti: “Sen hakka bağlılık ve itaatten saparsan şu kılıçla seni yola getiririz!”.
Hz. Ömer, bu davranışı memnuniyetle karşıladı ve böyle bir halkı olduğu için Allah’a şükretti.
Papa böyle bir konuşma yapabilir mi?
Hristiyan din adamları böyle bir konuşma yapabilirler mi?
Peygamberimiz (s.a.) ve ashabı, ehl-i beyt, arifler… hep evlendiler, çoğu rızkını çalışarak elde etti, yanılmak ve sapmaktan hep korktular, Allah’a sığındılar ve tevbe ettiler. Kimsenin günahını çıkarmaya yeltenmediler, günaha girdim diyenlere tevbe etmesini telkin ettiler. Bunlara “din adamı” demek yanlış olmanın ötesinde geleneğe de aykırıdır.
Yıllarca önce bu konu tartışıldı, cami hizmetlerini yapanlara ve hocalara “din adamı” demenin yanlış olduğu sabit oldu ve onlara “din görevlisi” dendi. Şimdi durup dururken bu yanlışı tekrarlamanın manası ve faydası yoktur, zararı ise çoktur. Çünkü din adamı bir terimdir ve başta Katolikler olmak üzere bazı dinlerdeki ruhban sınıfına aittir.
Ruhban sınıfı manasında din adamlarının bizde olmadığına dair teyitlere devam edeceğim.