“Hz. Muhammed’e Mucize Verilmiş midir?” Yazısına Dair Bir Eleştiri

Abdulhakim Beyazyüz’ün sitemizde yayınlanan “Hz. Muhammed’e Mucize Verilmiş midir?” başlıklı yazısına Cundullah Avcı’nın yaptığı eleştiriyi ilginize sunuyoruz:

“HZ. MUHAMMED’E MUCİZE VERİLMİŞ MİDİR?” YAZISINA BİR ELEŞTİRİ

Mu‘cize, sözlükte “bir şeye güç yetirememek” anlamındaki acz kökünden türeyen mûcizin (âciz bırakan) isim şeklidir. Mucize; aciz bırakan, yani benzerini insanların yapmaktan aciz kaldığı olağanüstü/tabiatüstü olay anlamına gelir.1 Nesefi mucizeyi; “peygamberin nübüvvetini ispat için tabiat kanunlarına aykırı olarak Allah tarafından verilen ve diğer insanlar tarafından benzerinin ortaya konamayacağı olağanüstü hal veya fiiller” olarak tanımlamıştır.2 Klasik kelam kitaplarında benzer muhtevada birçok tanımı görebilmek mümkündür. Bu konuda eser kaleme alan Bâkıllânî, mucizeyi; “sadece Allah’ın kudreti dâhilinde olan; melek, insan ve cin gibi mahlûkatın gücünün yetmediği fiiller”3 olarak tanımlamaktadır

Kelamcıların tasnifine göre mucizeler, genel olarak hissî, haberî ve aklî olmak üzere üç kategoriye ayrılmıştır.4

Kur’an’da mucize kelimesi yer almamakla birlikte acz kökünden fiil ve sıfat kalıpları “âciz kalmak; güçsüz bırakmak; Allah’ın ayetlerini yalanlamak amacıyla yarışmak” manalarında yirmi bir ayette geçer.

Hadislerde de mucize kelimesi görülmemekte, fakat acz kökünden türeyen çeşitli kavramlar sözlük anlamında kullanılmaktadır Kur’ân-ı Kerîm’de peygamberlerin Allah tarafından gönderilmiş gerçek elçiler olduğunu kanıtlayan olağanüstü olaylar çok defa âyet (âyât) kelimesiyle ifade edilmiştir. Bunlar;  Hz. Salih’in dişi devesi (el-A‘râf 7/73)5, Hz. Musa’nın asâsı ile parıltılı eli (el-A’râf 7/106-108; Hûd 11/96; el-Kasas 28/31-32, 35),  Hz. İsa’nın gösterdiği olağan üstü hadiseler (Âl-i İmrân 3/49-50) ve inkarcıların peygamberlerden mucize talepleri genellikle bu kelime ile anlatılmıştır.  Kur’an’da ayrıca beyyine, burhan, sultan, hak ve furkan da mucize anlamında kullanılmıştır.6

Matüridi mucizeyi “peygamberin elinde ortaya çıkan ve benzeri öğrenim yoluyla meydana getirilemeyen olay” diye tanımlar.7 Kadi Abdülcebbar’a göre ise Allah tarafından yaratılan, nübüvvet iddiasında bulunan kişinin doğruluğunu göstermeyi amaçlayan ve nitelikleri bakımından insanları benzerini getirmekten âciz bırakan olağan üstü hadisedir.8  

Bu kısa girişten sonra Abdulhakim Beyazyüz hocanın 30/05/2018 tarihinde yayımlanan yazısında9  mucizeleri ikiye ayırdığı ve bir kısım resullerin Allah’ın elçisi olduklarının bir delili olarak, halkın gözleri önünde gerçekleşen olağanüstü olaylarla desteklenmeleri kapsamında giren mucizelerin Resulullah’a verilmediği ifade etmiş,  rivayetlerin Kur’an’ın mucize verilmediğine ilişkin ayetlerine aykırı olduğunu belirtmiş ve yazının sonuna doğru ise -bizimde katıldığımız- “Usul itibariyle hadisler Kur’an’ın değinmediği bir şeyi, (Kur’an’a aykırı olmamak şartıyla) beyan edebilir. Kur’an’ın değindiği bir şeyi de tefsir de edebilir. Biz böyle bir durumda bu beyanla, tefsiri dikkate de almak zorundayız. Ama Kur’an’ın açık beyanına ters düştüğünde ise, onlarca hadis de olsa bu hadisleri kabul etmemiz mümkün olamaz.” demektedir.

Bizce hocamızın bir kısım resullerin Allah’ın elçisi olduklarının bir delili olarak, halkın gözleri önünde gerçekleşen olağanüstü olaylarla desteklenmeleri kapsamında giren mucizelerin Resulullah’a verilmediği düşüncesinin temelinde yatan saik şudur; Büyük çoğunluğu hurafe veya mitolojik hikâyelerle süslenerek anlatılan mucize iddiaları, birçok yönden vahyin gerçeklerine aykırı tasvirler içermekle birlikte, dile getirilen iddialar giderek yerleşik bir inanç doktrinine dönüşmüş ve adeta sorgulanamaz addedilerek Hz. Peygamber’in risaletinin bir parçası haline getirilmiştir. Böylece Kur’an’ın tanıttığı peygamber yerine, tamamen rivayet kültürüne dayanan ve daha ziyade, olan yerine olması tasavvur edilen bir peygamber portresi oluşturulmuştur. Böyle bir peygamber portresi ise vahyin tanıttığı peygamberden öte, adeta beşeri özelliklerinden arındırılıp olabildiğince mucizelerle veya olağanüstülüklerle bezenmiş bir peygamber kimliğinden başka bir şey değildir.

Her ne kadar toplumumuzun böyle bir gerçekliği var ise de bir ifratı ret eder iken başka bir ifrata düşülmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Mucizenin verilmemiş olmasının iddia etmek ayrı bir durumdur, peygambere isnat edilen mucizelerin bir kısmının kurgusal olduğunu söylemek ayrı bir durumdur. Bence burada dikkat edilmesi gereken mucizelerin bir kısmının kurgusal olduğu ancak belli bir kısmının ise sahih rivayetler ile bizlere ulaştığı noktasıdır.  Mucizenin bir türünü red yoluna değil, popüler inançlarla karışarak yozlaşmaya müsait hale gelen senkretik veya spekülatif mucizeye karşı çıkılması gerekir. 

Resulullah’ı beşer sıfatından mücerred bir insanüstü varlık olarak tasvir eden anlayışa itiraz edilmesi gerekmektedir. Sürekli ilahi yardımlara muhatap, her adımında bir mucize gerçekleşen peygamber anlayışının yanlış olduğu kadar, hiçbir şekilde ilahi nusret ile desteklenmemiş, sekine indirilmediğini iddia etmekte ayrı bir yanlış olduğu kanaatindeyiz.

Bir “konu”yu ret ederken konu ile ilgili lehe olan rivayetlere sıcak bakılırken aleyhe olan rivayetlerin aynı senetler ile gelmesine dikkat edilmeksizin zayıf veya uydurma olduğuna hükmederek “konu” red edilebilmektedir. Halbuki yapılması gereken hadislere aleyhe veya lehe olup olmadıklarına bakılmaksızın hepsinin zanni olduğu hususu dikkat edilerek “konu” ile ilgili tüm hadislerin ayrı ayrı değerlendirilmesi yapılması gerekmektedir. 

Şüphesiz peygamberlerin temel mucizelerinin gönderildikleri toplumun sosyal yapısı, kültürel birikimleri ve gelişmişlik seviyesiyle uyumlu olması, onların söz konusu iddialarında doğru söylediklerinin daha çabuk ve kolay anlaşılmasına imkan sağlamıştır. Nübüvveti ispat eden delillerin bu özelliğinden dolayı insanlar, kendilerine meydan okuyan peygamberleri dikkate almış, onlarla ilgilenmiş ve iddiaları hakkında fikir yürütmüşlerdir. Bu itibarla peygamberlerin temel mucizelerinin toplumlarında bilinen sanat, fen ve bilim türüne benzeyen harikalardan olması, ilgi görmelerini sağlamıştır. Nitekim deve mucizesi ile Semud kavminin sosyal yapısı ve kültür birikimi arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü deve, onların sosyal faaliyetlerinde ve sahip oldukları kültürde merkezi bir rol oynuyordu. Bu yüzden, sıradan bir devenin alışılmadık bir şekilde su içmesi onların dikkatini fazlasıyla çekmiştir. Aynı şekilde asa ve parıltılı el mucizeleriyle Mısır toplumunda sihir mesleğinin yaygın olması arasında da bir irtibat bulunmaktadır. Sihrin mahiyetini çok iyi bilen bir toplumda yine sihre benzer bir mucizeyle sihirbazların mağlup edilmesi halkın dikkatini fazlasıyla celp edecek mahiyettedir. Özellikle Kur’an mucizesiyle Mekke halkının ilgi alanları arasında tam bir uyumun olduğu görülmektedir. Mekkeli müşriklerin edebî sahadaki üstünlüklerine rağmen Kur’an kelamı karşısında aciz kalmaları, bütün dikkatlerinin Kur’an’a yönelmesine sebep olmuştur. Şu halde genel bir sonuç olarak şunu söylemek mümkündür ki, peygamberlerin temel mucizeleri ile gönderildikleri toplumun ilgi alanı arasında yakın bir ilişki vardır. İnsanlar, en iyi bildikleri konularda rekabet edemedikleri için peygamberleri dikkate almak zorunda kalmışlardır.10

Ancak temel mucizeler dışında ayrıca peygamberlerin ve onan inanlara sekine indirme adına veyahut peygamberlerin nübevvet iddialarını ispat sadedinde tali bazı mucizelerde gerçekleşmiştir.

Peygamberlerin Allah’tan gelen vahye dayanarak verdikleri gayb haberleri hissi mucizelerdendir. Toplumların başlarına geleceğini önceden bildirdikleri felaketlerin aynen meydana gelmesi, Hz. İsa’nın muhataplarının evlerinde ne yiyip ne biriktirdiklerini haber vermesi (Âl-i İmrân 3/49), Resulullah’ın Bizanslılar’ın İranlılar’ı savaşta mağlup edeceğini (er-Rûm 30/1-4), kisranın saltanatının yıkılacağını (Beyhakī, VI, 325; İbn Hacer, XIV, 122), İslâm dininin doğuda ve batıda yayılacağını (Buhârî, “Menâķıb”, 25) bildirmesi bu tür mucizelerden olup aynı zamanda her ne kadar belli bir süre içerisinde gerçekleşmiş olsalar dahi toplumların gözü önünde meydana gelen olaylardandır.

Bedir ve Hendek gazvelerinde meleklerin müslümanlara yardım etmesi (Âl-i İmrân 3/123-127; el-Ahzâb 33/9), çeşitli münasebetlerle suyun çoğalması ve yemeğin bereketlenmesi (Buhârî, “Menâķıb”, 25) yine bu türdendir. Kur’an’da bu nevi hadiseler “nusret” kelimesiyle ifade edilir (el-Bakara 2/214; Âl-i İmrân 3/123; el-Enfâl 8/10; et-Tevbe 9/25; er-Rûm 30/47). Ayın yarılması, Bedir Savaşı’nda meleklerin müslümanlara yardım etmesi (Âl-i İmrân 3/122-123; el-Enfâl 8/9-10), Peygamber’in attığı bir avuç kumun düşmanların gözüne isabet etmesi (krş. el-Enfâl 8/17) olayları Kur’an’da zikredilen hissi mucizelerdendir.

Resûlullah’ın az yemekle birçok insanı doyurması, az suyu çoğaltması, elindeki taşların Allah’ı zikretmesi, bazı hayvanların onunla konuşması, çağırdığı ağacın yanına gelmesi olayları da hadis ve siyer kaynaklarında nakledilen hissi mucizelerindendir.

Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan mucize taleplerine karşı ortaya konan olumsuz tavır  müşriklerin talebine yöneliktir. Zira Kur’an’da inkarcıların hissi mucize isteklerine karşılık Hz. Peygamber’in beşeri özelliklerine, sadece tebliğle görevli bulunduğuna, iman etmek istemeyenlere bu tür olayların fayda vermediğine dikkat çekilmiş, akıl ve sağduyu sahibi kimseler için Kur’an’ın yeterli sayılacağı vurgulanmıştır (el-İsrâ 17/59; el-Ankebût 29/50-51) aksi takdirde kendilerine gösterilecek mucize sebebiyle iman etmemeleri karşısında azap ile cezalandırılacakları ayetlerde açıkça belirtilmiştir. “Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a yemin ettiler. De ki: "Ayetler, ancak Allah Katındadır; onlara (mucizeler) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz?”11, “Bir de derler ki: "Rabbinden üzerine bir ayet (mucize) indirilse ya!.." De ki: "Gayb yalnızca Allah'ındır, siz bekleyedurun; ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim.”12, “Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.”13, “Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler”14

Abdulhakim Beyazyüz hocanın kabul etmediği mucize türüne örnek olarak Kur’an’dan iki örnek gösterilebilir. Bunlardan ilki İsra olayıdır ki ayette;  “Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”15 Denmekte olup ayetin tefsiri sadedinde gelen “sahih” rivayetler ile nuzül sebebine bakıldığında Resulullah’a hissi bir mucize verildiği ve bu mucizenin toplum önünde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

İkincisi ise; “(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.”16 Bu ayetlerin inmesine sebep olarak Bedir, Huneyn gibi birkaç savaşta Hz. Peygamber’in, yerden bir avuç çakıllı toprak alarak düşmana doğru savurması, tozun ve çakılların birçok savaşçıya isabet ederek onları saf dışı bırakması olayı zikredilmiştir (İbn Hişâm, Sîre, II, 280-281; İbn Kesîr, III, 570-572) ayetin tefsiri sadedinde gelen rivayetlerde İbn Abbâs'tan rivayetle Ali İbn Ebu Talha der ki: “Bedir günü Allah Resulü (s.a.) ellerini kaldırdı ve: Ey Rabbım, eğer şu topluluğu helak edecek olursan bir daha asla yeryüzünde sana ibadet edilmeyecektir,diye dua etmişti. Cibril ona: Bir avuç toprak al ve bunu onların yüzlerine at, dedi. Hz. Peygamber, bir avuç toprak alarak bunu onların yüzlerine attı. Müşriklerden hiç kimse kalmadı ki gözlerine, burun deliklerine ve ağzına bu bir avuç topraktan isabet etmiş olmasın. Arkalarını dönüp kaçtılar.” Süddî der ki: “Allah Rasûlü (s.a.) Bedir günü Hz. Ali (r.a.)’ye : Yerden bana çakıl ver, buyurdu. Hz. Ali, üzerinde toprak olan çakılları ona verdi de Hz. Peygamber bunu müşriklerin yüzlerine attı. Gözlerine bu topraktan bir parça girmedik hiç bir müşrik kalmadı. Sonra müminler peşlerine düştüler, onları ya öldürdüler ya da esir ettiler.” Ayet ve ayeti nüzul sebebine dair verdiğimiz iki hadis olayın toplumun gözü önünde gerçekleştiğini açıkça belirtmektedir. 

Bu durumda Abdulhakim Beyazyüz hocanın bir kısım resullerin Allah’ın elçisi olduklarının bir delili olarak, halkın gözleri önünde gerçekleşen olağanüstü olaylarla desteklenmeleri kapsamında giren mucizelerin Resulullah’a verilmediği düşüncesi belli saiklerden dolayı eksik ifade edildiği kanaatindeyiz.   Bu eksikliğin hocamızdan bilerek sadır olduğunu düşünmeyip, salih amel üretme çabasının bir sonucu olduğunu, toplumun yanlış algılarını düzeltme çabası içerisinde olması nedeniyle böyle bir eksikliğin vukuu bulduğu kanaatindeyiz. 

Yemeğin çoğalması, suyun ellerinden fışkrıması vs gibi mucizeler belki sahabenin psikolojik durumunun yansıması olarak kabul edilebilir. Bunları birer mucize yerine o günün şart ve imkanları çerçevesinde şekillenen psikolojik bir vaka olarak değerlendirme imkanımız da mevcuttur. Ancak bunlar dışında yine hocamızın kabul etmediği kategori kapsamına dahil olan iki ayet bulunduğunu düşünmekteyiz.

Abdulhakim Beyazyüz hocanın ikinci kısma giren hadislerin kabul edilemeyeceğine ilişkin olarak belirtmiş olduğu sebeplerden ikincisi olan “Hz. Muhammed (s.a.v.) vefatına kadar, onunla ilgili birçok detaydan bahseden vahiy/Kur’an, rivayetlerde zikredilen çok büyük mucizelerden hiçbir şekilde bahsetmemektedir.”düşüncesi de bizce eksik ve hatalıdır. Çünkü hareket fıkhımızı, sosyal hayatımızı düzenleyecek ikinci derecedeki kaynak hadis ve sünnettir. Hadis ve sünnetin olmadığı kabul edilmediği bir din anlayışı tamamen sakat bir anlayıştır. Hadis ve sünnetsiz ancak yollarımız kararacak, din eksik anlaşılacak ve yanlış bir peygamber tasavvuru oluşacaktır. Bir hükmün/olayın ayette olmaması o hükmün/ayetin batıl veya gerçekleşmediğini göstermeyeceği açıktır. Ayetlerce vuzuha kavuşturulmamış birçok hüküm Peygamberin sünneti ile teşrii ile konulmuş ve uygulana gelmiştir.  Hocamızın önermesi doğrultusunda bu hükümlerin de iptali veya Kur’an’da bulamadığımız peygamberin hayatının ayrıntıları ile ilgili siyer kaynaklarını da bu önerme kapsamında ret etmemiz gerecektir.

Rabbim bizleri sahih İslam anlayışına kavuşturması, amellerimizi Kur'an ve Sünnet ışığından geçirenlerden eylemesi, tefrit ve ifrattan bizleri uzak tutması, vasat bir ümmet eylemesi, hakkı hak olarak batılı batıl olarak bilenlerden eylemesi niyazı ile Allah’tan dileğimiz, bizi sahih İslam anlayışına ulaştırması ve ulaştırdığı dosdoğru yolda ayağımızı sabit kılmasıdır. Kur’an’ın kendini ifade ettiği gibi; “Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için de kılavuz olan bir kitaptır.”17

 

1- İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Beyrut, 1995, V/370; İsfehanî, Ragıb, el-Müfredat fi Garibi’l-Kur’an, İstanbul, 1986, s. 334

2- Nesefî, Akaid; İslam İnancının Temelleri, Haz. M. Seyyid Ahsen, Otağ Yayınevi, İstanbul, 1975, s. 47

3- Bâkıllânî, Olağanüstü Olaylar ve Aralarındaki Farklar (Mucize, Keramet, Sihir), Çev. Adil Bebek, Rağbet Yay., İstanbul, 1998, s. 47.

4- Sâbûnî, el-Bidâye, s. 47-52.

5- Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.

6- http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=300350&idno2=c300235#1

7- Kitâbü’t-Tevĥîd, s. 289-290

8- Kadi Abdulcebbar, el-Muġnî, XV, 199, Şerhu’l Usuli’l-Hamse, s.384

9- https://www.haksozhaber.net/hz-muhammede-ayetmucize-verilmis-midir-32676yy.htm

10- Kadi Abdulcebbar, Şerhu’l Usuli’l-Hamse, s.386

11- En’am 109

12- Yunus 20

13- İsra 59

14- Kamer 2

15- İsra 1

16- Enfal 17

17- Bakara 2

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!