Hz. Alî döneminde asayiş ile ilgili bir görevli (Kesîr el-Hadramî) anlatıyor:
Kinde kapıları yönünden Kûfe mescidine girdim, beş kişinin bir araya gelmiş Hz. Ali hakkında hakarete varan sözler söylediklerini fark ettim, içlerinden bornoz şeklinde bir kıyafete bürünmüş olanı ise "Ali'yi öldüreceğime Allah'a söz veriyorum" dedi, onu yakaladım, diğer arkadaşları dağılıp kaçtılar. Adamı Hz. Ali'ye getirdim ve aramaızda şu konuşma geçti:
- Bu adamın seni öldüreceğine yemin ettiğini işittim.
- Sana yazıklar olsun, sen kimsin!
- Ben Sivâr el Münkırî'yim.
Hz. Ali bana döndü, konuşma şöyle devam etti:
-Bırak onu.
-Adam seni öldürmeye yemin ettiği (Allah'a söz verdiği) halde onu bırakacak mıyım!?
- Adam beni öldürmediği halde ben onu öldüreyim mi?
- Bu adam aynı zamanda sana küfür (hakaret) etti?
- İstersen sen de ona hakaret et!
(Kaynak:Serahsî'nin Mebsût'u, Bağiy: Devlete karşı ayaklanma bahsi)
Hz. Ali devlet başkanı, siyasi ve dinî (din anlayışı bakımından) muhalifi olan gruptan (Hâricîlerden) bir bazıları toplanıp aleyhinde konuşuyorlar, onları takip etmiyor, içlerinden biri öldürme niyetinde olduğunu söylüyor, hatta buna yemin ediyor, ona da -henüz suç gerçekleşmedi diye- ceza vermiyor. Hakaret konusuna gelince ona karşı bir mukabele etme veya cezalandırma hakkı bulunduğunu ima ediyor ama bunu da kendisi kullanmıyor.
Demokrasi ile övünen, her fırsatta şeriat aleyhine konuşan birileri ise ortada silahlı bir kalkışma, silahlı kalkışmaya dair konuşma ve bu maksatla yapılan toplantılar bulunmadığı halde bunlara konuşma ve dinlerini serbest yaşama hakkı ve imkanı verirsek dindarlıkları güçlenir ve yayılır, sonunda belki şiddete de başvurarak rejimi değiştirmeye kalkışırlar diye bir kısım vatandaşlarına ayrımcılık yapıyorlar, onları bazı temel insan haklarından mahrum ediyorlar.
İbret alına!
YENİ ŞAFAK