Kılı kırk yaran, önüne gelen kanunları sayfalar dolusu gerekçelerle veto eden, hatta anayasa değişikliklerine bile posta koyan Necdet Sezer, önüne konulan bir Adli Tıp Kurulu kararını hemen onaylamış ve sadece TBMM ile Cumhurbaşkanı’nda olan af yetkisini kullanarak bir mahkûmu affetmiş! Aslında onlarca mahkûmu affetti de..
Bunların içinde birisi, bugünlerde hayli popüler..
Kim mi bu affedilen popüler mahkûm?
Susurluk’un merkezindeki İbrahim Şahin!
Çete kurmaktan mahkûm olan bir emniyetçi!
Ne deniyordu; bir zamanların Anayasa Mahkemesi Başkanı olan, sonrasında Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Sezer’in önüne konulan o Adli Tıp Kurulu kararında?
“İbrahim Şahin duyma ve hafıza sorunu yaşamaktadır. Cezaevinde kalamaz. Şahin’in iyileşme ihtimali de yoktur.”
Muhafazakar bir insanın ataması mı var?
Apartmanının kapıcısına kadar her şeyi sorgulayan ve “Olmaaaz” diye itiraz eden Necdet Sezer..
Refah Partisi’nden bir milletvekilinin, yıllar öncesinde bilmem ne ilindeki toplantıda yaptığı iddia edilen konuşmanın doğruluğunu şıppadanak anlayan ve hem partiyi kapatan, hem de milletvekiline siyaset yasağı koyan büyük hukukçu Sezer..
Üniversitelerde öğrencilerin kendi iradeleri ile başörtü takmalarının ne kadar büyük bir tehlike(!) olduğunu sezen ve bunun için yasak kararının altına uzun uzun muhalefet gerekçeleri ile izahatlar döktüren titiz hukukçu Sezer..
İbrahim Şahin’in o skandal raporuna sıra gelince, tüm uyanıklığını(!) kaybetmiş..
Küçücük bir itirazda bile bulunamamış!
“Şu Adli Tıp Kurulu kararını güzelce bir inceleyin, bana ayrıntıları ile bir rapor hazırlayıp getirin” niye demedi acaba?
Veya dindar bürokratların atamasında geliştirdiği araştırma adetini; yani kapıcıya varıncaya kadar sorgulatıp, “Evlerinde tesettürlü var mı? Haremlik selamlık uygulanıyor mu?” türünden bir tetkik operasyonunu, İbrahim Şahin için niye yapmadı acaba?
İbrahim Şahin’e “haremlik selamlık” araştırması yapacak değildi tabii ki.
Şahin için yaptıracağı araştırmada, “Gerçekten sıhhati elverişsiz mi? Gerçekten hafıza sorunu var mı? Gerçekten duyma sorunu yaşıyor mu?” sorularına cevap arayacaktı..
Yapmadı..
Aslında bir gerekçe sunmasına bile gerek yoktu..
Takdir hakkını, “affetmeme” şeklinde kullansaydı, kimse ondan hesap soracak değildi.
Ama dönemin Cumhurbaşkanı Necdet Sezer Beyefendi, çeteciye gösterdiği hoşgörüyü, hatta yakınlığı, bu ülkenin dindar insanlarına göstermedi!
Veya tersinden söylersek, dindar insanlara gösterdiği kılı kırk yaran sorgulama önyargısını, bir çeteciye karşı göstermedi..
İşlediği suçlar sebebi ile yargının verdiği cezanın 486 gününü sildi, Şahin’i cezaevinden çıkardı..
Şimdi o Şahin, Ergenekon davasından tutuklu..
Ve hakim önünde savunmasını yapıyor.
“Hafızasını kaybetti” denilen İbrahim Şahin, öyle ayrıntılı olayları anlatıyor ki, sizin bizim hafızamız, yanında yaya kalır.
Bakın ne demiş hakim huzurunda, önceki gün verdiği ifadede: “Savcılıktaki ifademi kabul etmiyorum. Ben emekli general Veli Küçük’ü hayatımda hiç görmedim.”
Nasıl ama?
Savcılıktaki ifadesini hatırlamıyor.. Ama hayatının herhangi bir evresinde, bir kişiyi görüp görmediğini çok iyi hatırlıyor!
Eeee, Necdet Sezer’in affına mazhar olmuş bir çeteci o..
Çelişkiden mi çekinecek?
Yalan söylemekten mi korkacak?
Devam ediyor İbrahim Bey: “Çatlı’yı tanımıyorum. O isimle tanımıyorum. Başka isimle tanıyorum.”
Nasıl?
Hafıza dört dörtlük değil mi?
Kimi nasıl tanıdığını veya tanımadığını, başka isimle mi, gerçek ismiyle mi tanıdığını nasıl da emin olarak anlatıyor, görüyor musunuz?
Susurluk’la ilgili olarak da şunları söylüyor İbrahim Şahin: “Susurluk kazası kesinlikle kaza değildir. Adam, ‘Kazadan 2.5 dakika sonra haberim oldu’ diyor. Hiç kimse, bir kazayı 2.5 dakika sonra öğrenemez. 2.5 dakika sonra kazayı öğreniyorsan, yaptıran sensin. Ya da yaptıranlarla ortaksın.”
Sadece hafıza değil, muhakeme gücü de dört dörtlük..
Muhataplarının açıklarını şıp diye yakalıyor, anında deşifre ediyor..
Ama Necdet Sezer’e sorarsanız, o; “Hafıza kaybına uğramış bir mahkûm. Onun iyileşme ihtimali de yok. Affedilmesi gereken bir ağır hasta.”
Öyle mi Sayın Cumhurbaşkanım?
YENİ AKİT