Hutbede Baasçı Tezler Dile Getirildi

Diyanet’in bugünkü “Tekbir” konulu Cuma hutbesinde skandal ifadeler yer aldı.

HAKSÖZ-HABER

Diyanet İşleri Başkanlığının belirlediği ve her Cuma camilerde okutulan hutbelerin bugünkü başlığı “Tekbir: Allâhu Ekber” idi. Hutbede başta Suriyeli ve Mısırlı kardeşlerimiz olmak üzere sokaklarda, cephelerde zalimlere karşı mücadelelerinde dillerinden tekbir düşürmeyenler hedef alındı.

Baasçıların sıklıkla kullandığı bir retoriğin hutbede kendine yer bulması bu hutbeyi hazırlayan kişi ya da komisyonun kimler olduğuna dair ciddi kuşkular uyandırdı.

Hutbede Irak, Suriye ve Mısır’a atıf yapılarak buralarda kardeşin kardeşi öldürdüğü ve öldürürken tekbir getirenlerin İslam’a karşı en büyü cinayeti işledikleri ifade ediliyor. İşte o ifadeler:

Aziz kardeşlerim! Ancak Müslüman muhayyilenin bugün tekbir sesini hayal edemeyeceği yerler de var. Bağdat’ın sokaklarında, Şam’ın çıkmazlarında, Nil nehrinin kıyılarında kardeşin kardeşi öldürürken Allah-u ekber demesi ne hazindir. Bebeklerin kulaklarına okunan tekbirin, artık onlar katledilirken duyulmaya başlanması ne büyük bir hüsrandır Ya Rab! Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu öğütleyen bir dinin mensuplarının, bunu yaparken en yüce kelimeyi dillerine alabilmelerinden daha hazin ne olabilir. Tekbiri bir katlin, tekbiri siyasi bir emelin, tekbiri bir sûiistimalin, tekbiri bir ticaretin sloganı haline getiren Müslümanların “hayye’ale’l-felâh” çağrısına mazhar olmalarını ne kadar bekleyebiliriz? Allah’ın büyüklüğünü küçük emellerimize âlet ettiğimiz sürece, nasıl kurtuluş umabiliriz? Allah’ın zulme razı olmayacağını bile bile, O’nun adını hayal edilemeyecek yerlerde tekbirlerle dillendirmek, İslam’a karşı işlenen ne büyük bir cinayettir.

Ne Suriye’de Esed güçlerinin ve Şebbihaların katliamlarını tekbirlerle işledikleri ne de Mısır’da darbecilerin ve Baltacıların “Allahu Ekber” diyerek halka saldırdıkları doğru değilken kullanılan bu ifadeler kimi hedef alıyor? Tabi ki Baas vahşetine ve darbeye direnen Müslümanları…

Yaşananları “kardeş katli” olarak görmek nasıl ve hangi zihnin ürünü merak etmemek mümkün değil. Bağdat sokaklarında ABD-Maliki ittifakına, Şam’ın çıkmazlarında Esed’in Şebbihalarına, Nil Nehrinin kenarında darbeci Sisi’ye ve uluslararası destekçilerine karşı verilen mücadeleye “kardeş kavgası” elbisesi giydirmek oldukça büyük bir maharet.

Suriye ve Mısır’da kardeşlerimizle dayanışma sorumluluklarımızın hatırlatılması ve teşvik edilmesi gereken camilerde kardeşlerimizi incitici ve yaşananları saptırıcı söylemlerin kullanılması kabul edilemez bir çirkinliktir. Dinine, namusuna, hayatına kastedenlere karşı kıyam eden Müslümanların tekbirlerle anlam kazanan mücadelesini gölgelemeye dönük bu girişimin sorumluları bir an önce hesap vermelidir.

***

Diyanet’ten Açıklama

Diyanet İşleri Başkanlığı, tepkiler üzerine Twitter üzerinden açıklama yaptı. Açıklama şöyle:

Başkanlığımız bugünkü hutbe ile mezhepçilik fitnesi sebebiyle bölgemizde yaşanan kardeş kavgasının yanlışlığına işaret etmiştir. Aksi takdirde zalimlerin zulmüne maruz kalan Müslüman kardeşlerimizin kastedilmiş olması mümkün değildir.

 


Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı 26.07.2013 tarihli hutbenin tamamı:

TEKBİR: ALLÂHU EKBER

Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu v-Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahil Hamd

Kardeşlerim!

Allah-u Ekberle doğar bütün müminler. Her doğan Müslüman çocuğun kulağına önce tekbir okunur. Allah-u Ekberle ölür müminler. Bütün mü’minlerin ruhları ebediyete tekbirle uğurlanır.

Tekbir Allah’ın emridir. Allah’ı ululamaktır. Allah’ı yüceltmektir. O’nu her şeyden üstün tutmaktır. Tekbir, Allah’ı acizlikten, noksanlıktan, şirkten, O’na layık olmayan tüm sıfatlardan tenzih etmektir. O’nunla ilgili her şeyi nefsî isteklerine üstün tutmaktır. Tekbir, kalbi mâsivâdan arındırmaktır. Allah’ı yüceltirken kendi acziyetini tatmaktır. Tekbir yeryüzündeki büyüklenmeleri, kibirlenmeleri, böbürlenmeleri reddetmektir.

Aziz Müminler!

Tekbir tevhidin en veciz ifadesidir. Tekbir, hayatımızdaki ve dünyadaki bütün büyük değişimlerin anahtarıdır. Ne zaman dünya, ahirete, manevi âleme temas etse, tekbirle Allah’ın büyüklüğünü tasdik ederiz.

Günde beş vakit dinleme nimetine nail olduğumuz Ezanı Şerifler Allah-u Ekber diye başlar. Ezan bizi dünya hayatından bir anda koparıp alır. Allah’a hamdolsun ki bugün dünyanın her yerinde ezanlar, tekbirler süsler yeryüzünü. Allah’ü ekber nidaları titretir arş-ı Rahmânı. Dünyayı terk edip mânevi iklime girmek için namaza durduğumuzda iftitah tekbiri getiririz. İlahi huzura mirâcımızı böyle başlatırız. Namazda, mutlak bir huzur içindeyizdir. Allah’ın karşısında hareket etmemiz ne mümkün. Acziyet ve huşû içinde onun huzurunda donup kalmalıyken, Allah’ın büyüklüğü bize hareket edecek tâkâti sağlar. Bu yüzden namazdaki her hareketimizi tekbirle gerçekleştiririz. Ve rükûda belimiz bükülmüşken Allah’ın hamdimizi duyduğunu müjdelemesiyle yeniden doğruluruz. Secdeye bir daha kalkmamak üzere kapanmışken, Allah-u Ekber diyerek yeniden hareket edecek gücü buluruz kendimizde. Bayramlarda bu huzuru o kadar yoğun hissederiz ki, fazladan tekbirler getiririz. Ve omuz omuza kılınan bayram namazlarından melekleri selamlayıp çıktığımızda, kubbelerden tekbirler taşar ve Itri, besteler tekbirlerimizi.

Tekbirle açarız oruçlarımızı. Oruç daimi bir ibadet halidir, bedenden ve dünyadan arınmaktır. İftar, yeniden fıtrata, dünyaya dönmektir. Bu dönüş de müezzinin Allah-u Ekber nidasıyla gerçekleşir. 

Resul-i Ekrem (s.a.s), ilk vahyi aldıktan, mânevi âlemle o yoğun teması gerçekleştirdikten sonra, üstünü örtmüştü. Cibrîli-i Emîn, ona vahyi getirirken “Ey örtüsüne bürünen, kalk ve uyar” demişti, sonra da (ve rabbeke fekebbir) “Allah’ı tekbir et”[i] diye emretmişti. Böylelikle mânevi aleme irtibatından sonra tekrar dünyaya dönüşünü tekbirle gerçekleştirmişti.

Aziz kardeşlerim!

Ancak Müslüman muhayyilenin bugün tekbir sesini hayal edemeyeceği yerler de var. Bağdat’ın sokaklarında, Şam’ın çıkmazlarında, Nil nehrinin kıyılarında kardeşin kardeşi öldürürken Allah-u ekber demesi ne hazindir. Bebeklerin kulaklarına okunan tekbirin, artık onlar katledilirken duyulmaya başlanması ne büyük bir hüsrandır Ya Rab!

Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu öğütleyen bir dinin mensuplarının, bunu yaparken en yüce kelimeyi dillerine alabilmelerinden daha hazin ne olabilir. Tekbiri bir katlin, tekbiri siyasi bir emelin, tekbiri bir sûiistimalin, tekbiri bir ticaretin sloganı haline getiren Müslümanların “hayye’ale’l-felâh” çağrısına mazhar olmalarını ne kadar bekleyebiliriz? Allah’ın büyüklüğünü küçük emellerimize âlet ettiğimiz sürece, nasıl kurtuluş umabiliriz? Allah’ın zulme razı olmayacağını bile bile, O’nun adını hayal edilemeyecek yerlerde tekbirlerle dillendirmek, İslam’a karşı işlenen ne büyük bir cinayettir.

Belki İslam âlemini bugün örten perde, kendine mâneviyat kapılarını açacak tekbir anahtarını yitirmiş olmasıdır. Belki yeniden aydınlık ufuklara bakmalıyız ve Cibrîli-i Emîn’in o kanat gerişini, Kadir Gecesinde yere inişini düşünmeliyiz ve Allah’ın büyüklüğünü o yüceliğe yaraşır şekilde yeniden tekbir etmeliyiz. Ki böylece Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadesiyle her bir tekbirimiz Allah’a olan sadâkatimizin bir sadakası olsun.[ii]

Ya Rab! Mübarek Ramazan ayı hürmetine âlem-i İslamı çepeçevre saran karanlıklardan koru. Bizi Cibrîli-i Emîn’in “kalk” emrini duymuşçasına gafletten uyandır.

Ya Rab! Ramazan-ı şerifimizi ihya eden en önemli ibadetlerden olan itikafa girdiğimiz şu günlerde itikafa giren mü’minlerin duaları hürmetine inanan kardeşlerimizin acılarını dindir.

Ya Rab! Biz günah işledik, Senin yüce adını haksız yerde zikrettik, Sen bizim adımızı haksızlar arasında zikretme.

Ya Rab! Seni hamd ile tesbih eder, seni yüceltiriz, bize huzurunun kapılarını aç.

Ya Rab! Yüceliğini hakkıyla, hak yerde tekbir etmeyi nasip eyle.

Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi nârın azabından koru.

Rabbimiz! Bütün hesapların ortaya döküldüğü gün beni, ailemi ve bütün müminleri bağışla.

Rabbimiz! Sen, gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilensin. Bizi, ailemizi ve müminleri açığa vurma. Tüm imtihanları kaybetmiş olsak da bizi rahmetine kabul et. Belimizi büken ağır yükleri omzumuzdan, karanlık perdeleri üzerimizden kaldır. Beldelerimizi emin kıl, yüreklerimizi yakınlaştır.

Âlem-i İslamı içine düştüğü fitnelerden, tefrikadan, cehaletten kurtar! Bizlere yeniden aziz bir ümmet olarak adaleti ayakta tutmayı nasip eyle.

Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu v-Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahil Hamd



[i] Müddessir, 74/1-3.

[ii] Müslim, Zekât, 53.

 

 

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!