Hutbe: Konu ve muhteva (3)

Ali Bulaç

14 ve 16 Ağustos tarihli yazılarda maksada uygun iyi bir hutbede kullanılacak bilgi kaynakları ile anlatımının ne ve nasıl olması gerektiği konularını ele almaya çalıştık.

Bu son yazıda hedefi toplumu bilgilendirici ve eğitici olan hutbede her hafta ele alınacak konulara sıra gelmiş bulunmaktadır. Buna hutbenin muhtevası da diyebiliriz. Benzer esas ve ilkeleri camilerde belli vakitlerde verilen vaazlar için de uygulayabiliriz.

Hutbe ve va'zın referans kaynakları İslamiyet'tir. Camiye giden bir Müslüman, imam veya hatibin kendisini İslami bilgi zemininde irşat edeceğini düşünür. O halde, sağa sola sapmalar yapmadan hutbe ve vaazların bariz bir biçimde:

1) İslam'ın varlık görüşünü, âlem tasavvurunu anlatması gerekir. Nereden geldik, niçin buraya geldik ve nereye gideceğiz? Hangi hikmete mebni olarak bu hayatı yaşıyoruz? Hayatın anlamı nedir? Varlık âlemi ve dünya anlamdan ve amaçtan yoksun mu? İnsan fiillerinin ahlaki hedefi nedir, gibi merkezî sorular daima sorulmalı ve cevapları birinci bölümde işaret ettiğimiz bilgi kaynaklarından hareketle verilmelidir. Bu soruların doğru cevap kümesi, belki gündelik basit bir konu anlatılırken dahi hutbenin arka fonunda durmalıdır.

2) En çok ihtiyacını hissettiğimiz konu "iyi insan" modelidir. Eğitime milyarlarca dolar harcandığı halde devletler, ister örgün ister yaygın eğitim iyi insan değil, devletin kurucu felsefesini iyi özümsemiş, kanunlara riayet eden, meslekî formasyonu yüksek, zekâ üniteleri geliştirilmiş, üretici, tüketici ve maddi elemanlarıyla donanımlı insan yetiştirmeyi hedeflemektedirler. Iskalanan "iyi insan"dır. Hutbeler sıklıkla "iyi insan" modelini ele almalıdırlar.

3) Belirtmeye gerek yok ki, "iyi insan" "iyi Müslüman" olmakla mümkündür; çünkü İslamiyet'in nihai gayesi insan-ı kâmildir. Ve bunun en yüksek düzeydeki modeli, örnek şahsiyet Hz. Peygamber (sas)'dir. O halde yine sıklıkla "iyi insan"ın başka kültür modellerinde değil, İslamiyet'in doğru anlaşılması ve yaşanmasıyla yetişebileceğini ve bunun yegâne örneğinin Efendimiz (sas) olduğu anlatılmalıdır.

4) Hutbe, varlık görüşü, hayatın anlamı, iyi insan ve model şahsiyet konularını İslam kelamı ve inançları çerçevesinde ele alırken, asıl göndermeleri, "somut insan"a, yani gündelik hayatını türlü türlü sıkıntı ve sorunlarla çevrili olarak yaşayan gerçek insana yapmalıdır. Ferd-i vahid olarak insan, bir ailenin üyesi, bir mahallenin sakini, bir şehrin hemşehrisi ve bir toplumun ve nihayet bir ülkenin mensubu olarak insan. Bu insanın iktisadi, psikolojik, ailevi, sosyal vb. yüzlerce sorunu olabilir. Hatip ve vaiz kendi toplumunun aktüel sorunlarını dikkate alıp bu sorunlar çerçevesinde konularını tespit etmelidir.

5) Hatip ve vaiz, sorunları yüzeysel ele aldığı intibaını vermemelidir. Aksine anlamlandırıcı, analiz edici bir anlatım bulmalı, küçük insan için bir yol haritası çizebilmelidir. Bu açıdan her zaman "merkezî hutbeler"in yarar sağlamadığı -belli zamanlarda olabilir- ama genel olarak yörenin ihtiyaçlarını ve maddi-sosyal gerçekliklerini göz önüne alarak hazırlanmalarında zaruret var.

Hatibin en önemli görevi dini sevdirmesi, cemaati dinî hayata ısındırmasıdır. Bunun yanı sıra, manevi ve ahlaki değerlerin yüceltilmesi, aileyi ve annenin ev içindeki rolünü ve saygınlığını takviye edici irşatlarda bulunmak diğer önemli görevidir. Bir toplum maddi, ekonomik, teknolojik ve bilimsel yönden ne kadar zengin olursa olsun, "toplumsal sermayesi" o oranda zengin değilse felah bulamaz. Toplumsal sermaye aile, akraba, yakın ve uzak komşu, dostlar, mahalleli, hemşeri, yaşadığı ülke insanları ve genel olarak mensubu bulunduğu evrensel İslam topluluğu, yani ümmet-i Muhammed (sas)'in çeşitli ihtiyaç ve sorunlarının hangi düzeyde olduğu gerçeğidir. Eğer hatip insanı, aileyi ve toplumu merkeze alarak sorunları dile getirir, bu arada ihtilaflı konular olan siyasi, mezhebi, etnik ve milliyetçi tema ve taraf tutmalardan uzak durursa hem Allah'a hem topluma karşı görevlerini yerine getirmiş olur.

ZAMAN