Mısır’ın çağdaş Firavunu Hüsni Mübarek son yerel seçimler öncesinde geniş çaplı tutuklamalar gerçekleştirdi. Özellikle seçimlerde karşısına güçlü bir rakip olarak çıkacağından korktuğu Müslüman Kardeşler’in etkin şahsiyetlerini veya bu cemaatten aday olabileceklerini düşündüğü kişileri tutuklattı. Böyle yapmasının sebebi tabii ki seçimlerde kendine ve adamlarına güvenememesi, halkın iradesinin kendi adamlarından yana tecelli etmeyeceğini bilmesiydi. Dolayısıyla halkın iradesini polis şiddetiyle abluka altına almak istiyordu.
Çağımızın dikta rejimlerinin de böyle bir çelişkileri var. Bir yandan halka silah ve cop vasıtasıyla dayatma yapıyorlar. Diğer yandan da halkın irade ve tercihine başvurduklarını göstermek amacıyla seçime başvuruyorlar. Tepeden tayin yapmak işin daha kolay ve kestirme yolu değil midir? Ama çağın tabusu haline getirilen “demokrasi”ye kendilerinin de tabi olduklarını göstermek için “seçim” gerçekleştiriyormuş gibi görünmeye ihtiyaçları var. Ne var ki onların demokrasi anlayışları farklı. “Siz seçin biz onaylayalım” demiyor, “biz seçelim siz onaylayın ama seçmiş görünün” diyorlar. Birileri “böyle seçim mi olur?” dediğinde de hemen copları, yerine göre de silahları konuşturuyorlar.
Hüsni Mübarek, yerel seçimlerin özgür iradenin tecelli edeceği bir şekilde ve dürüstçe yapılması durumunda muhalif adayların özellikle de Müslüman Kardeşler’in adaylarının büyük bir zafer gerçekleştireceğini biliyordu. Ondan dolayı polis şiddetini ve aday engelleme metodunu kullanarak bunu engelledi. Seçim bölgelerinin yüzde doksanında Hüsni’nin partisi rakipsizdi.
Bu şartlarda seçime girmenin bir yararı olmayacağını, sadece Hüsni’nin dürüstlükten ve meşruiyetten uzak seçimlerini onaylama anlamı taşıyacağını gören Müslüman Kardeşler de seçimleri boykot etme kararı aldı ve halktan da oy kullanmayarak boykota destek vermesini istedi.
Bugünlerde Mısır’daki çağdaş Firavun rejimini uğraştıran önemli bir mesele daha var. Geçtiğimiz Pazar günü (6 Nisan) başkent Kahire’de ve ülkenin diğer bazı önemli şehirlerinde genel grev çağrısı yapıldı. Kötü yönetimi, ekonomik durumun kötüleşmesini, yoksulluğu ve diğer sorunları protesto amacıyla işe gidilmemesi, dükkânların açılmaması suretiyle bir genel grev gerçekleştirilmesi istendi.
Genel grev çağrısı çağdaş Firavun rejimini telaşlandırdı. Çünkü daha yakın zamanda, halk muhalefetinin ve tepkisinin caddelere, meydanlara yansıması şeklinde kendini gösteren bir Kifaye (Artık Yeter) tecrübesi yaşamıştı. Söz konusu hareket ülkedeki dikta rejiminin uzun süre başını ağrıtmıştı. Firavun rejimi bu hareketin önüne geçmek için her zaman yaptığı gibi başlangıçta yine polis şiddetini kullandı. Ama hareketin kitleselleşmesi ve geniş tabana yayılması sebebiyle polis şiddetinin bir halk ayaklanmasını tetikleyebileceği endişesiyle metot değişikliğine gitti. Bu kez siyasi oyunlarla, ülkedeki sistemde köklü değişiklikler yapacağı iddialarıyla muhalefeti etkisiz hale getirme çabası içine girdi. Muhalefetin başını çekenler bu vaatlerin oyun olduğunun farkında ve protestoların sürdürülmesinden yanaydılar. Ama Hüsni kendine akıl verenlerin akıllarından yararlanarak küçük çaplı reform girişimleriyle hem protestoları zamana yayabileceğini hem de ötesinden berisinden kırparak etkisini zayıflatabileceğini düşünmüştü. Bu tür kitlesel eylemlerin hedefe kilitlenmemesi ve dökülme sürecine girmesi durumunda belli bir zaman süreci içinde etkisiz hale geleceğini biliyordu.
Hüsni, zikrettiğimiz siyasi oyunlarla Kifaye riskini atlatmayı ve koltuğunu korumayı başardı. Sonra bir ara ortadan kaybolunca, yoğun bakımda olduğuna ve can çekiştiğine dair haberler yayıldı. Bu haberler Mısırlıları bayağı ümitlendirdi. Ama bir süre sonra Hüsni yine girdiği delikten çıktı ve hayatta olduğunu, son zamanların moda tabiriyle henüz nalları havaya dikmediğini gösterdi.
“Bu Hüsni’den bir kurtuluş yok mu?” diyen Mısır halkına geçtiğimiz Pazar genel grev çağrıları yapılması üzerine Kifaye hareketinin geri dönmekte olduğu telaşına kapılan çağdaş Firavun hemen polis ordusunu meydanlara döktü ve insanları dükkânlarını açmaya, işlerine gitmeye zorladı. Bütün zorlamalara rağmen yine de boykot çağrısı basite alınamayacak ölçüde bir başarı gerçekleştirdi. Yapılan açıklamalarda ise bunun sadece bir başlangıç ve asıl planlananın küçük bir parçası olduğu, devamının geleceği dile getirildi. Gidişat Hüsni’nin piramitine sultan olarak değil de halkı tarafından azledilmiş bir diktatör olarak girmesi ihtimali olduğunu gösteriyor.
Vakit Gazetesi