Hüseyin Çapkına soru: İsmail Bakır nerede?

Hilal Kaplan

Uğur Kaymaz (12), Ceylan Önkol (12), Canan Saldık (16), Aydın Erdem (23). Parantez içindeki yaşlarına mahkûm edilmiş dört genç... Öldürüldükleri sırada Uğur ayağında terlikleri babasının kamyonetine eşya taşımasına yardım ediyordu, Ceylan koyunlarını otlatıyordu, Canan ailesiyle beraber piknik yapıyordu, Aydın yolda yürüyordu. İçlerinde sadece Ceylan'ın fail(ler)i hâlen belirsizliğini koruyor, bazılarının dokunulmazlık zırhı hâlen sapasağlam çünkü. Uğur'un davası görüldü, failler beraat etti, beşinci sınıfa kayıtlı bir öğrenci olan Uğur terörist (!) ilan edildi. Ceylan için ceza davası bile açılamadı. Canan'ın faili olarak yargılanan beş asker, askerî mahkemede beraat etti. Aydın'ın davasıysa delil karartmaya çalışan polislerin varlığına ve olay anının kamera kayıtlarına rağmen önce kapatılmaya çalışıldı, sonra devam kararı alındı, düşe kalka da olsa sürüyor. Bu gençler son dokuz yılda öyle ya da böyle "devlet dersinde öldürülmüş" yüzlerce kişiden sadece dördü...

Şimdiyse size ismini parantez içindeki yaşıyla yan yana yazmayı hiç istemediğim birisinden bahsedeceğim: İsmail Bakır.

İsmail Bakır'ı 21 Mayıs'ta Ümraniye'de üç telsizli sivil polisin yanına yaklaşarak zorla bir araca bindirdiği söyleniyor. Olayın tek görgü tanığı olan ve o sırada karşı kaldırımda bulunan arkadaşıysa, İsmail'in araca zorla bindirilmeden önce, "Beni öldürecekler" diye bağırdığını söylüyor.

Üstelik geçtiğimiz ocak ayında İsmail, üç sivil polisin aracına binerek kendisini tehdit ettiği gerekçesiyle İnsan Hakları Derneği'ne başvurmuş. İsmail verdiği ifadesinde şöyle demiş:

"Aracıma binen sivil polislerden biri açık kahverengi deri ceketli, yanıma oturan ise siyah paltoluydu. Kirli sakallıydı, 35–40 yaşlarındaydı. Düzgün Türkçe konuşuyorlardı. Daha önce işyerinin önünde de benim ve çalışanların kimliklerini birkaç kez kontrol etmişlerdi. 'Kimsiniz, ismimi nereden biliyorsunuz?' dediğimde bana 'Ne yapacaksın biz kimiz boş ver' diye cevap verdiler. Bana 'Neden bu partiye üyesin' diye sordular. 'Hangi parti' dedim, 'BDP' dediler. 'Niye başka bir partiye değil de BDP'ye üyesin?' diye ısrar ettiklerinde, onlara BDP'nin yasal bir parti olduğunu söyleyerek neden bana bağırdıklarını sordum. Bana 'Konuşma' diyerek darp etmeye başladılar. 'Sen partiye bağış veriyorsun' diye bağırmaya başladı bir tanesi. Korku ve şaşkınlık içerisindeydim. Arabada yanıma oturan polis birden belindeki silahı göstererek, 'Sizin gibileri bundan anlarlar' diyerek ölümle tehdit etti. İçime büyük bir korku girdi çünkü daha önce kimse bana silah gösterip tehdit etmemişti. 'Bir daha seni orada görmeyelim. Oradan uzaklaşmaya bak' diyerek arabadan indiler."

Kaçırılma hadisesinden sonra Ümraniye'deki Atakent Karakolu'nu arayan İsmail'in ailesine görevli memur, oğullarının karakolda olduğunu ve gözaltına alındığını söylemiş. Ancak ne hikmetse karakola giden aileye, oğullarının burada olmadığı, gözaltına alınmadığı söylenmiş. Aile, Fatih'teki Terörle Mücadele Şubesi'ne de başvurmuş ancak bir sonuç alamamış.

Son aldığım bilgiye göre, pazartesi gecesi saat 21:45'te İsmail'in ağabeyi Mehmet Bakır "gizli numara"dan aranmış. Telefonun diğer ucundaki ses İsmail'e aitmiş. "Kaçırıldım, serbest bırakıldım. İki, üç güne kadar dönerim" demiş İsmail. Ağabeyinin "Neredesin, gelip alalım" diye sorması üzerineyse "Soru sorma" deyip telefonu kapatmış. Günlerdir ailesinin kendisini aradığını göz önünde bulundurursak, İsmail'in merak içinde bekleyen ailesini "gizli numara"dan arayıp hiçbir bilgi vermeden telefonu ağabeyinin yüzüne kapatması şüpheleri artırır cinsten. Ancak en azından şimdilik İsmal'in hayatta olduğuna dair umutlar artmış durumda. Fakat bu olay hâlen aydınlanmış değil.

Bu noktada İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'dan bu hadisenin geçmişte kaldığını sandığımız bir "gözaltında kayıp" vakasına dönüşmeyeceğinin teminatını vermesini ve alakalı kişiler gerçekten polisse haklarında gereken işlemin yapılmasını istemek zorundayım.

Kürt meselesinin çözümü açısından vatandaşın devlete güven duymasını sağlamaya çabalamak en elzem adım. Başbakan Erdoğan, Cumartesi Anneleri'yle olan tarihî görüşmesinde bizzat bu gibi hadi-selerin olmayacağının sözünü vermişken, hükümet kanadının da bu olaya ilgi göstermesini beklemek gerekir diye düşünüyorum. Ve yetkililere soruyorum: İsmail Bakır nerede?

YENİ ŞAFAK