HUMK’taki ‘Allah’ kelimesi!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Bakmayın siz onların; Osmanlı döneminde kurulan mahkemelerin kuruluş yıdönümlerinde attıkları “Kendi ülkelerindeki yargı organlarına ve bu organların karar ve dava süreçlerine gösterdikleri saygıyı aynı şekilde, Türk milleti adına karar veren bağımsız Türk yargısına da göstermelidirler” türünden nutuklara..

Bakmayın siz onların, bugünkü yasa değişiklikleri sırasında AB’dan gelen baskılara karşı “onur mücadelesi” veriyor görüntüsü sunmalarına..

Aslında tüm itirazlar, tüm tartışmalar “siyasi bakış açısı”ndan kaynaklanıyor.

Bakıyorlar; başka ülkelerle sıkı işbirliği içinde olan siyasilerin görüşlerine..

Eğer yabancı ülkelerle sıkı işbirliği içinde olan siyasiler kendilerine yakın görüştekiler ise, yabancı devletlerin yetkili isimlerinin Türkiye’ye yönelik açıklamalarını “Bakın gelişmiş ülkeler de bizim değişimimizdeki başarımızı alkışlıyorlar... Ne büyük bir ülke imişiz” diye gurur vesilesi yapıyorlar.

“Bizim kanunlarımız, yabancı ülkelerden tercüme yoluyla mı alınacak, böyle şey olur mu? Biz kendi kanunumuzu kendimiz yapamıyor muyuz?” diye hiçbir itirazda bulunmuyorlar.

Hatta “Tercüme ile kanun olur mu? Hiç mi olmasın, oturup üzerinde çalışalım, Türk toplumunun hassasiyetlerine uygun değişiklikleri kanun metnine alalım.” itirazlarına bile kulak asmıyorlar. Asmayanları destekliyorlar!

Yabancı ülkelerin yetkili isimlerinin açıklamaları, beyefendilerin destekledikleri siyasileri değil de, karşı gruptaki siyasileri över veya onlarla sıkı bir işbirliği içinde olunduğunu gösterir mahiyette ise, o zaman söylem hemen değişiyor ve; “Bağımsızlık onurumuzdur” formatına geçiyorlar!

Oldukça felsefi arka planı olan, bu soyut tartışmayı gündeme getirmeye neden ihtiyaç hissettim?

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu değişiyormuş da onun için..

Kanun değişiyor ve yeni şeklinde mahkemelerde edilecek yemin de şöyle düzenleniyormuş: “Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum, demesiyle yemin eda edilmiş sayılacak.”

“Ne var şimdi bu yemin şeklinde?” diyeceksiniz..

Yeminin 18.6.1927 tarihli eski metninin şeklini verirsem, yeni metindeki ifadelerin anlamı daha iyi anlaşılacaktır..

Kanunun ilk metnindeki ifade şöyle: “Yemin aşağıdaki şekilde icra olunur: Hakim şahide: ‘Şahit sıfatiyle sorulan suallere verdiğiniz cevapların hakikate muhalif olmadığına ve meşhudat ve malümatınızdan birşey saklamadığınıza Allahınız ve namusunuz üzerine yemin ediyor musunuz’ ve şahit de cevaben ‘Allahım ve namusum üzerine yemin ediyorum’ der.”

“Aaa? Bugün kanun metninde ‘Allahım ve namusum üzerine yemin ediyorum’ diye bir ifade mi var? Bu laikliğe aykırı... AKParti mi çıkarmış bu kanunu” diye sorgulamaya başlamasın hiç kimse...

Kanunun çıkarılış tarihini verdik: 1927..

Dolayısıyla, AKParti ile falan ilgisi yok.

80 yıldır kanunlarda yer alan “cemaat” kavramının 2006 tarihinde sanki ilk defa kanun metnine giriyormuş gibi telaşlanan ve AKParti hakkındaki kapatma davasına gösterdiği gerekçelerden birisini de “Vakıflar Kanunu’nda cemaat kelimesi geçiyor” diye süsleyen Başsavcımız da endişelenmesin.. Kanunun çıkarılış tarihinde AKPartililerin hemen hemen tamamı doğmamıştı bile!

Gerçi “AKParti kurucularından ... isimli şahsın özbe öz babası olan ... isimli şahıs, 1927 tarihinde metni içinde ‘Allah’ ismi geçen kanunun çıkarılışında etkin görev almış olup” diye müthiş bir delil sunmasının önünde hiçbir engel yok ama..

Başsavcımızın o tarihleri karıştıracağını hiç sanmıyorum..

Kendisi cezacı olduğundan, hukuk davalarında uygulanan bu yemin şeklinin kanun metninde olduğundan da bilgisi bulunmayabilir.

“Ne saçmalıyorsun; koskoca Başsavcı, hayatında hiç yemin görmedi mi?” diyeceksiniz..

Görmemiş olabilir, baktığı dosyalar hep ceza davaları. Ceza davalarında da yemin; eski şeklinde de “Allah adı üzerine” edilmiyor!

İşler hepten karışıyor değil mi?

Küçük bir bilgi vereyim ve konuyu kapatayım.. Ceza davalarında edilecek yemin, laikliği ağır basan Almanya’dan alınmış ve onların kanun metninde “Allah” kelimesi olmadığı için, bizim kanunda da “Allah” kelimesi geçmemiş. Ama hukuk davalarındaki yemin şekli, Hıristiyanlık anlamında dindar olan İsviçre’den alındığı için, yemin metninde “Allah” kelimesi geçiyor.

Bugün ise, laikliği yıkmak istediği ileri sürülen AKParti sayesinde, kanun metnindeki “Allah” kelimesi çıkartılıyor!

“İstemezükçü”ler, sırf AKParti’ye karşı çıkmak için, bu değişikliğe de itiraz ederlerse, hiç şaşırmayın!

Dedik ya, itirazlar içeriğe değil, yöneticilerin siyasi görüşlerine göre şekilleniyor!

Vakit gazetesi