Dün gece CNN Türk’te Semiha Şahin’in sunduğu Akıl Çemberi programında çok ilginç bir tartışma yaşandı. Tartışmayı, programın dört daimi konuğundan biri olan Hulki Cevizoğlu’nun (öbürleri Mete Yarar, Melik Yiğitel ve Hasan Basri Yalçın), sınır ötesinden atılan roketlerin neden engellenemediğine dair soru ve eleştirileri başlattı.
İHA’lar, SİHA’lar neden roket daha ateşlenmeden tespit edip vurmuyor?
Cevizoğlu önce ‘cezalandırma’ ile ‘önleme’ arasındaki farka dikkat çekti. Yetkililerimiz, roketlerin ateşlendiği yerin tespit edildiğini ve ‘misliyle’ cevap verildiğini söylüyordu her defasında; iyi de, bu önleme değil cezalandırmaydı. Oysa ‘bizim’ uydularımız, SİHA’larımız, İHA’larımız yok muydu; onlar neden “şu anda ekranda gördüğümüz” işte kamyonun üzerindeki namlunun yönü sınırlarımıza döndüğünde bunu tespit edip daha ateşlenmeden imha etmiyordu?
Bu soruya eski asker Mete Yarar cevap verdi: İHA’ların, SİHA’ların gökyüzünden bakıp yeryüzündeki her şeyi ânında görme yetenekleri yoktu. Onlar ancak insan eliyle odaklandıkları yeri görebilirdi.
İsrail’in Demir Kubbe’sini biz de kuramaz mıyız?
Mete Yarar, roketlerin ateşlenmeden tespit edilip vurulmasının mümkün olmadığını HAMAS’ın İsrail’e attığı roketleri örnek vererek anlattı. Böyle bir teknoloji olsaydı İsrail de kullanırdı; oysa biz biliyorduk ki İsrail, roketleri havalandıktan sonra, Demir Kubbe teknolojisiyle havada vuruyordu.
Cevizoğlu bunun üzerine Demir Kubbe teknolojisini Türkiye’nin kullanıp kullanamayacağı sorusunu attı ortaya. Hayır, bu da mümkün değildi, çünkü Demir Kubbe sadece çok dar alanlarda etkili olabilen bir teknolojiydi, 900 kilometrelik bir sınır boyunca böyle bir sistemin kurulması imkânsızdı.
Altın vuruş: O zaman 900 kilometre boyunca duvar örelim
Hulki Cevizoğlu bunun üzerine son teklifini öne sürdü: Sınır boyunca duvar örmek! Zaten bildiği kadarıyla bir bölümü örülmüştü; tamamına örersek içimiz tamamen rahat etmez miydi?
Bu soruya da cevap Hasan Basri Yalçın’dan geldi: Bilindiği gibi roketler havadan, çok yükseklerden geliyordu sınır içlerine. Bu durumda da duvarların kilometrelerce yükseltilmesi gerekirdi ki bu da mümkün değildi.