Son aylarda tırmanan PKK şiddeti ve saldırılarda can veren gençlerin verdiği acı, Türkiye'yi bir kez daha Kürt sorunu ve onun doğurduğu PKK sorunuyla yüzleşmeye zorluyor. Bu yüzleşmenin gereklerini bıkmadan usanmadan konuşmak durumundayız.
Kürt sorunu, temelde, Kürt kimliğinin inkârı ve Kürtlerin asimilasyona, kültürel eritmeye tabi tutulmaları sorunudur. Çözümü de, esas olarak, Kürtlerin dil ve kültürlerini özgürce yaşamaları önündeki bütün engellerin kaldırılmasını içerir. Türkiye, Kürt kimliğinin tanınması, dolayısıyla Kürt sorununun halli yolunda son yirmi yılda hayli yol aldı. Ancak muhakkak ki bu sorunun gündemden çıkması ancak, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde Kürtlere yapılan vaadlerin yerine getirilmesiyle, yani kültürel haklarının tam olarak tanınması ve çoğunlukta oldukları bölgede idari özerkliğe sahip olmalarıyla mümkün olabilir. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti'ni "Türkiye devleti", Türkiye halkını "Türkiye milleti" olarak tanımlayacak yeni bir anayasaya ihtiyacımız var.
Türkiye, Kürt sorununu çözebilir, çünkü Türkleri ve Kürtleri birleştiren, başta din, ortak tarih, ortak coğrafya, karma evlilikler olmak üzere pek çok unsur var. Türkiye Cumhuriyeti, Türklerin ve Kürtlerin ortak devleti olarak kuruldu. Bugün Türklerin olduğu gibi Kürtlerin de büyük çoğunluğu ülkenin birliğinden yana. Bir zamanlar, bütün Kürtleri tek bir bayrak altında birleştirmek için yola çıkan PKK'nın ayrılıkçılığı terk etmesine yol açan esas neden bu.
Kürt kimliğinin inkârı, silahlı isyanların nedeni. Eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel'in hesabına göre PKK isyanı, 29. Kürt isyanı. İsyanlar giderek büyümüş; en az 30 bin yurttaşın ölümüne neden olan PKK isyanının da silahla bastırılması mümkün olmamıştır. İsyanların son bulması ancak Kürt sorununun halliyle mümkün olabilir. Nitekim 1991'den başlayarak, ama özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti döneminde Kürt kimliğinin tanınmasına yönelik reformlar, Kürtlerin çoğunluğunu sorunun demokratik yoldan halline destek vermeye yöneltmiştir. AKP'nin Türkiye Kürtlerinin birinci partisi olmasının, AKP'nin yegane Türkiye partisi olmasının nedeni budur. Ne var ki, yıllar süren baskı ve şiddet politikalarına tepkiler, Kürtler arasında PKK'ya yakınlık duyan bir kesimin yayılmasına yol açmıştır. TBMM'de temsil olunan Barış ve Demokrasi Partisi'nin tabanı esas olarak bu kesimdir.
Türkiye, Kürt sorununu çözebileceği gibi, PKK'nın silah bırakmasını da sağlayabilir. PKK ayrılıkçılığı terk ettiği gibi, kendisiyle görüşülüp anlaşıldığı takdirde silahları bırakabileceğini de açıkladı. Silahlı mücadeleye karşı çıkan, ama PKK ile ortak bir tabanı paylaşan BDP'nin TBMM'deki varlığı, silahların susması için gereken koşulları görüşmek için hükümetin elindeki, demokrasinin sağladığı çok değerli bir imkân.
Hiç kuşku yok ki AKP hükümeti, gerek Kürt sorununun halli ve iç barışın sağlanması için Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir açılım başlatan hükümettir. Ne var ki, gerek devlet içindeki, gerekse Parlamento'daki (AKP içine kadar uzanan) milliyetçi-militaristler barışçı çözümü engellemek için ellerinden geleni yaptıkları gibi, iç ve dış odaklar AKP hükümetini iktidardan uzaklaştırmak için PKK'yı kullanma çabasında.
Bugünkü koşullarda AKP liderliğinin yapması gereken, büyük bir barış ve demokrasi taarruzu için, olabildiğince geniş bir ittifak kurmak olmalı. BDP sözcüleri, hükümetten kararlı bir açılım beklediklerini her fırsatta ifade ediyor. CHP'nin yeni başkanı, kendisi de bir Kürt olan Kılıçdaroğlu "kan, kanla yıkanmaz" diyerek, baskı ve şiddet politikalarının çıkmaz yol olduğunu kabul ediyor. Sorumluluk sahibi Türk ve Kürt aydınları, barışçı ve demokratik çözüm için her zamanki gibi seslerini yükseltiyor. Barış taarruzu seçim kaybettirmez, kazandırır. Başbakan Erdoğan, Kürt sorununu çözen, iç barışı sağlayan lider olarak tarihe geçebilir.
ZAMAN