Başbakan Erdoğan orta yerde vazgeçip geri dönmez de bu olağanüstü etkileyici hükümet programını uygularsa yeni bir toplumun temellerini atarız.
İnsan haklarına uygun, insan odaklı, merkezî yönetim biçimini değiştiren, bütün ırklar, dinler, mezhepler arasında eşitliği sağlayan, bilgisayarlı eğitime geçen, zenginleşirken ortak refahı arttırmayı amaçlayan, demokrasiyi müessesleştiren bir ülke yaratmanın programı bu.
Yeni Türkiye’nin yol haritası.
Tam hükümet programının okunduğu gün Apo’dan da “Barış Konseyi’ni kurmak için anlaştık”mesajının gelmesi, en derin sorunlarımızı çözmenin eşiğine geliyoruz umudu yaratıyor doğrusu.
Şimdi iki tür muhalefetle karşılaşabiliriz.
Bir muhalefet tarzı, her türlü yenileşmeye, demokratikleşmeye, özgürleşmeye, eşitliğe karşı çıkacaktır.
Diğer bir muhalefet türü ise AKP’yi sözlerini tutmaya zorlayacak, demokratikleşmeden taviz verilmesine karşı çıkacak, özgürlüğün ve eşitliğin peşini kovalayacak, yeni bir Türkiye’nin kurulmasına“eşlik” edecek bir muhalefet olacak.
Eski usul muhalefetin zamanla kaybolacağını, diğer muhalefet türünün ise Türkiye’nin geleceğine ortak olacağını göreceğiz.
Yeni bir cumhuriyetin, yeni bir toplumun temellerini atmaya hazırlanırken, eski dönemin “toplumun ruhuna sinen” hastalıklarından öyle kolay kurtulamıyoruz.
Zulüm dolu bir doksan yıl, sadece zalimi değil mazlumu da kirletti.
O korkunç “beyin yıkama”, halka uygulanan psikolojik savaş, hepimizi sakatladı.
Çifte standart, bir alışkanlığa dönüştü.
Şimdi aynı hastalıkları Fenerbahçe konusunda görüp yaşıyoruz.
Bakın, darbecilerin, cuntacıların ortaya çıkartıldığı dönemde bizi aynı yöntemlerle kandırmaya kalktılar, “generallere dokunmanın aslında ordu düşmanlığı” olduğunu söylediler.
Sanki ordunun içindeki cuntalar ve darbeci zihniyet ayıklanmıyor, bizzat ordu yok ediliyordu.
Darbeci generalle ordu aynı şeymiş gibi sunmaya çalıştılar.
Hâlbuki durum tam aksineydi.
Güçlü bir ordu kurabilmek için cuntacılığı ve darbeciliği ortadan kaldırmak gerekiyordu.
Bugün de sanki Fenerbahçe’nin içine yerleşmiş, Fenerbahçe’nin prestijinin arkasına saklanmış bir grupla değil bizzat Fenerbahçe’yle uğraşılıyormuş gibi göstermeye uğraşıyorlar.
Yeni bir toplum kurarken, bu ülkenin her yanına, her hücresine sinmiş kiri temizlemek zorundayız.
En kirli alanlardan biri futbol.
Bunu futbolla ilgilenen herkes biliyor.
Kirli olan sadece Fenerbahçe değil, bütün futbol dünyası kirli, mafya futbolun içine girmiş, şiddet futbol kulüplerinin bir parçası haline gelmiş.
Mafya Fenerbahçe’nin içinde de var, Beşiktaş’ın içinde de var, Galatasaray’ın içinde de var...
Mafya futbol kulüplerinin yönetimlerine pençelerini geçirmiş.
Burada mesele “şike” değil, kimin şampiyon olduğu, kimin kaç gol attığı da değil, burada mesele mafyanın, silahın, şiddetin, tehdidin futboldan temizlenmesi, Ergenekon destekli mafyanın vantuzlarını yapıştırıp futbolun kanını emmesine engel olunması.
Yeni bir toplum kuracaksak, her şeyi yeni baştan ve temiz olarak kuracağız.
Futbol da buna dâhil.
Burada Fenerbahçe taraftarının hassasiyetini ve hissettiği acıyı kullanarak bu temizliği engellemeye çalışmak ahlaka uygun bir davranış değildir.
Benim dedem de Galatasaraylıydı, babam da Galatasaraylı, ben de Galatasaraylıyım ama Galatasaray’ın da soruşturulmasını, Galatasaray’ın içindeki mafyacılığın da temizlenmesini istiyorum.
Futbol açısından bakarsak Fenerbahçe’nin küme düşürülmesini asla istemem, Fenerbahçesiz bir lig heyecanından ve zevkinden çok şey kaybeder, Fenerbahçe ya da Beşiktaş olmadığında Galatasaraylı olmak eskisi kadar coşku vermez, aynı şey diğer iki kulüp için de geçerlidir.
Ama kendimizi futbolun heyecanına kaptırıp futbolun içindeki mafyayı görmezden gelirsek, bunun görmezden gelinmesini istersek, yeniden kuracağımız toplumun çok önemli bir köşesi kirli kalır.
Suçu, mafyayı, çeteyi, cuntayı bir köşede dokunulmaz bırakırsan o oradan çoğalıp yayılır.
Temiz bir ülkemiz, mafyasız bir futbolumuz olsun.
Ondan sonra oturup maçların tadını çıkartalım.
TARAF