Önce din adamlarımıza sesleniyorum. Sonra mütedeyyin siyasetçilerimize.. Ve muhafazakâr bürokratlarımıza...
Lütfen.
Lütfen..
Ne mal olduğu belli olan, her şeyleri ile rol yapan şu aktristlere şirinlik yapmayın.
İnancınızdan taviz vermeyin. İlkelerinizi ihmal etmeyin..
İstediğiniz kadar şirinlik yapın, onlar yine size tepeden bakacaklar.
Soytarılık yapacaklar.
Sizin üzerinizden rol kesecekler.
Sizi hakir görmeye çalışacaklar..
Bu tiynetteler çünkü.
Somut örneklerini aşağıda vereceklerim gibi, bunlar yerler içerler, sonra o kaba pislerler..
O somut örnekler, Antalya’da yaşandı.
Hafta sonu, Antalya Altın Portakal Film Festivali başlamış.
Jüride görev alan bir bayan bacaklarını göstererek rol kesiyor.. Jüride görev alanı, bacağını göstererek kendisini kanıtlamaya çalışıyorsa, gerisini siz düşünün..
Sadece belden aşağıya çalışmıyor, kafaları..
Militanlıkta da, onu-bunu hiç aratmıyorlar..
Nasıl mı?
1993’de yaşanan Sivas olayları, odatv tutuklusu Soner Yalçın imzası ile tek pencereden bakılarak belgesel haline getirilmiş, onu misafirlere izlettiriyorlar..
Misafirler de, çılgınca alkışlayarak neyin militanı olduklarını ispatlıyorlar.
Festivalin sponsorlarına bakıyoruz.
T.C. Kültür Bakanlığı..
T.C. Başbakanlık Tanıtma Fonu..
Paralar devletten.
Kaynak hükümetten.
Ama utanmazların şu yaptığına bakın..
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Fatih Şahin etkinlikte konuşacak.
Ama ne mümkün..
Sözde sanatçılar, “alkışlarla protesto” ediyorlar… Arada bazıları laf atıyorlar..
Konuştuğuna, konuşacağına pişman ediyorlar, sponsor bakanlığın müsteşar yardımcısını..
Sonra Antalya Valisi Ahmet Altıparmak, bir ödülü takdim ederken, yine aynı aktristlerin “alkışlı protesto”suna maruz kalıyor..
Aynı anda, fısıldaşma şeklinde laf atmalar, hakaretler..
Devletin valisi, konuşmasını yarıda kesip, inmek zorunda kalıyor..
Saygısızlığa bakın. Terbiyesizliğe bakın..
Aynı tepeden inmeci bakış, festival etkinliği çerçevesinde, mezar ziyareti sırasında da, din görevlisine karşı tekrarlanıyor.
Şehidlerin mezarları ziyaret ediliyor. Din görevlisi kabirlerin başında dua ediyor..
Ama o ne?
Adını ilk defa duyduğum Mine Soley isimli bir kadın, din görevlisine çıkışıyor:
“Mustafa Kemal’i neden söylemiyorsunuz? Atatürk için de dua etseydik. Neden etmedik? O zaman bu şehide de dua geçmiyor!”
Bu kadının, merak edip biyografisine baktım: “Kazandığı ve aday gösterildiği bir ödül bulunmuyor” diye yazılı..
Demek ki, bu çıkışı ile, en azından aday gösterilmeyi garantilemeyi düşünüyor..
Terbiyesizlik dizboyu..
Din görevlisinin yapacağı duaya bile karışıyor, şaklaban..
Kime dua edilip, kimin adının duada geçirileceğine, sanki “bol bacak görüntülü filmlerin, şuh kadını Mine Soley” karar verecekmiş!
Hani sorsak bu bacak göstererek sanatçı olunacağını sanan kadına: “yarım saat önce de Atatürk anıtına çelenk koymuşsun. Orada Peygamberin adını ağzına aldın mı ki, şehid kabri başındaki duada da, M. Kemal’ın adının geçmesini istiyorsun!”
Öyle ya..
Dürüst isen, Atatürk anıtında sadece M. Kemal’e değil, şehidlere ve Hz. Peygamberin ismine de yer verirsin..
Sonra şehidlikteki duada yaptığın çağrının da sırf kavga çıkarmak için söylenmediğinden emin oluruz..
Her şeye rağmen yine de, benim itirazım, o aktristlere değil.
Benim itirazım, valiye..
Müsteşar yardımcısına...
Din görevlisine..
Nedir bu bacakçılara gösterilen iltifat?
Ne gereği var, sanki?
Bırakın, kendi kendilerine ödüllerini versinler. Kendi kendilerine mezarlıkları ziyaret etsinler.
Biliyorlarsa bir dua ederler.
Bilmiyorlarsa, mal gibi orda durup, geri dönerler..
Belki o zaman, bir utanmaları olur..
Böyle efelik taslamazlar..
YENİ AKİT