İbrahim Karataş / Yeni Akit
Irkçılığa müsaade edilmemeli
Türkiye’de ırkçılık tam gaz devam ediyor. Doğrusu hükümete sessiz kaldığı için sitem etmekle birlikte, bir gün meydanı boş bulanlara yumruğunu göstereceğine olan inancımız da tamdı(r). Sayın Cumhurbaşkanımızın “şarlatan” dediği organize kafatasçılarla ilgili henüz harekete geçilmedi ama geçileceğine dair umudumuz yüksek.
Sadece hükümet değil, insanları sırf Arap, Afgan, Pakistanlı olduğu için dışlayan, şiddet uygulayan ve toplumu tahrik edenlere karşı herkesin sesini çıkarması gerekiyor. Bu talebe “Ülkemde Arap istemiyorum” deyip karşı çıkacak ve hatta bizleri Arapseverlikle suçlayanlar olacaktır. Onlara da cevabımız şudur ki; Ne Arapseveriz ne de Arap düşmanıyız. İyisini severiz, kötüsünü sevmeyiz. Sizin gibi Arap nefretiyle dolu değiliz. Araplar her yeri işgal etti diyorsunuz. İşgal ettiyse neden sokaklarda onlar değil de siz çetecilik yapıyorsunuz? İşgal varsa bu topraklarda kaç Arap askeri varmış sayar mısınız? Peki Türk askeri kaç Arap ülkesinde var? Biz söyleyelim; en az dört ülkede. Yanlış anlaşılmasın; askerimiz ya kendi güvenliğimiz için ya da ilgili ülkenin davetiyle orada.
Milyonlarca göçmenin toplu halde gelişinden rahatsız olunabilir. Gitmeleri de istenebilir. Ancak sokakta bir araya gelip yabancı dövüyorsanız Türklüğünüzden önce insanlığınızdan şüphe duyarız. Hem sizler dürüst değilsiniz. Yabancı eğer Rus, Ukraynalı vs. olunca sesiniz çıkmıyor. Veya Arap bir şirket yatırım yapınca “Ülkeyi Araplara sattılar” dersiniz de Avrupalı bir şirket burada bir şirket alınca sesiniz çıkmaz. Önce Suriyeliler işimizi alıyor diyordunuz, Suriyeliler şirket kurup kendi kendilerini istihdam edince de “Sokaklar Suriyeli dükkânlarla dolu” diyorsunuz. Ayrıca başkası ülkenize gelince milliyetçiliğiniz tutar, ama kendiniz başka ülkeye göç etmeyi bir başarıymış gibi insanların gözüne sokarsınız. Siz başka ülkeye gidiyorsunuz da başkası bu ülkeye gelemez mi?
Hem Arapça tabelaları kaldırtırsınız ama İngilizce olanlara sesiniz çıkmaz. Bazılarınız “Biz Avrupalıyız, Avrupa dillerinin sakıncası yok” diyorsunuz. Avrupalılığınızı konuşalım o zaman. Bu nasıl bir Avrupalılıktır ki gitmek için vizesiz bir ülkeye pasaportla gidip ondan sonra ormanların içinden kaçak olarak bin kilometre yol yürüyerek gideceğiniz yere varıyorsunuz? Acaba Avrupalılığınızdan Avrupalıların haberi var mı?
Sizin daha büyükleriniz de yıllarca ve halen “Neden Müslümanlar Müslüman ülkelere göç etmiyorlar da Avrupa ülkelerine göç ediyorlar” deyip İslam’a laf sokuyorlardı. Buyurun işte bütün Müslüman ülkelerden insanlar akın akın Türkiye’ye geldiler ve fakat sizler engel oluyorsunuz. Demek ki sorun İslam’da değil sizlerin ırkçı tavırlarınızda.
Eğer seçim sonuçları bir ölçüyse bu ülkede ırkçılıkta aşırıya kaçanların sayısı belli. Şükür ki çok değiller ama zararları çok fazla. Hükümet oy kaygısıyla bunların suçlarına sessiz kalmamalı. Hem biliyoruz ki hükümet ırkçılara rağmen seçim kazandı ve önümüzdeki yerel seçimlerde bir tanesi bile hükümete oy vermeyecektir. Hükümet bugüne kadar göç meselesinde (göç yönetimi hariç) doğrusunu yaptı. Savaştan kaçanlara kapılar kapatılamazdı. Gelenlerse savaşın ortasına yollanamazdı.
Yapılanın doğru olduğunu çoğunluk biliyor ve fakat herkes doğrudan yana olmayabiliyor. Mesela fakire yardımı herkes doğru görür ama bazıları yardım etmez ya da az eder. Irkçılar hariç diğer kesim biraz böyle bir tavır içinde. Doğru olanın savaş bitmeden insanların gitmemesi olduğunu bilirler ama yine de Suriyeliler gitsin derler. Bilhassa muhafazakâr kesim içinde böyle bir tutum var. Onlar da unutmamalı ki nefislerini mutlu edecek bir hadise eğer Allah’ın zoruna giderse İlahi tokat yeme ihtimali vardır. Belki de Allah Müslümanların kardeşliğini sınıyordur ve tahkiki kardeşlerle taklidi olanları ayırıyordur. Böyle olası bir imtihanda yanlış tarafta kalmak büyük hüsrandır.