HAKSÖZ HABER
KHK tartışması bir kez daha alevlendi. Kılıçdaroğlu’nun sözleri üzerine hükümet cephesi 6 yıldır duyduğumuz hukuk devleti olma iddiasını yok sayan basmakalıp tezleri koro düzeni içinde tekrarladılar. Bunca yanlışa, olumsuz gidişe, toplumda yükselen tepkiye hiç aldırmadan güvenlikçi, kutsal devletçi ezberlerini bir kez daha terennüm ettiler. Anlaşılan o ki seçim sürecine girerken her desteği harekete geçirmeye niyetli iktidar KHK’ların meydana getirdiği büyük yıkımla yüzleşerek, en azından biriken kitlesel muhalefetin bir kısmını yumuşatma basiretini bile göstermekten aciz.
İlginç olan şu ki medyadaki iktidar yanlısı kalemler de bu basiretsizliğe çanak tutuyorlar. İşte Yeni Şafak’ın başyazarı Hüseyin Likoğlu’nun bugünkü yazısı tam manasıyla bu körleşmeyi yansıtan örneklerden biri. Yazının başlığı bile durumun vahametini ortaya koymaya yeter: “KHK’lı diye bir şey yok, Fetullahçı terörist var”
Gerçekten tam bir basiretsizlik hali bu. Tamam hak, hukuk, adalet hepsini unuttunuz. Mağdur edilen insanların aileleriyle birlikte yaşadıkları acıları görmezden geliyorsunuz. Bari bu sürecin size ne kadar zarar verdiğini görmezden gelmeyin.
“Fetullahçı teröristler büyük suçlar işlediler, dolayısıyla onarla karşı her türlü tedbiri almak devletin vazifesidir” mealindeki yazının son kısmını iktibas ediyoruz:
“KHK’lı” deyip mağdur edebiyatı yapanlar, işte bu hainlerin hamiliğini yapıyor. Hamiliği geçtim, onları tekrar devlete yerleştirme vaadinde bulunuyor. “Efendim hüküm giyenler ayrı”... Hakkında yasal işlem yapılmamış olanlar varmış, bir de beraat edenler varmış.
KHK ile TCK’yı anlamayacak kadar gözleri kararmış bunların. Hükmü Türk Ceza Kanunu kapsamında tesis ettirilir. Kanun Hükmünde Kararname ile ceza verilmedi, tedbir alındı. Birinin FETÖ’cü olduğu tespit edildiği halde, suç işlediği tespit edilemedi diye onu devlette istihdam etmek yeni 15 Temmuzlara davetiye çıkarmaktır.
KHK kapsamında yapılan işlemlerin tamamı doğru mudur, kurunun yanında yaş da yanmadı mı? Kesinlikle kurunun yanında yaş da yandı, yapılanların tamamı doğru değildir.
Zaten OHAL Komisyonu bunun için kuruldu. Polis Özel Harekât Merkezine, PKK kamplarına atılmayan bombaları atan hainler bile OHAL Komisyonuna başvurmuş. Komisyon on binlerce dosyayı tek tek inceleyerek kararlar veriyor ve bu zamana kadar da 17 binin üzerinde KHK ile ihraç edilenlerin iadesi konusunda karar verdi.
Fetullahçı Terör Örgütü, soru çalarak, şok mangaları oluşturarak, iftira atarak, kumpas kurarak, yüz binlerce insanı mağdur etti. Darbeye kalkışarak, 251 insanımızı şehit etti, 3 bine yakın insanımızı yaraladı. Türkiye’de KHK’lı diye bir şey yok, Fetullahçı teröristler var ve hâlâ birileri onlar eliyle iktidar olabileceğini umuyor.”
Burada ne görüyoruz? Güvenlikçi anlayışın gölgesinde kendisine ancak marjinal boyutta yer bulabilmiş bir hukuk anlayışı! Likoğlu açıkça yapılan işin yargı kararı olmayıp idari bir tedbir olduğunu söylüyor. Bu nasıl bir tedbirdir ki onbinlerce insan suçlanmadıkları, yargılanmadıkları ve ceza almadıkları halde ağır yaptırımlara maruz kalıyorlar? Hukuk devletinde böyle bir şey mümkün olabilir mi?
Anlaşılan o ki iktidar kaygısı ve kibriyle gözler kör olmuş. Kimse ne “Allah katında bu yapılanların vebali nasıl ödenir” diye düşünüyor, ne de yapılan edilenlerin hukuka uygunluğunu tartışıyor. Özetle “bu bir savaş, biz de savaştayız, her şey mübah” mantığıyla hareket ediliyor.
O zaman bu beylere şunu soralım: Yarın iktidar değişse ve gelenler Kemalist anlayışlarına uygun olarak sizleri, bizleri, hepimizi, aynen 28 Şubat sürecinde olduğu gibi, tehdit olarak tanımlasalar ne diyeceksiniz, ne diyeceğiz?
Sayın Likoğlu bir KHK ile gazetenizi kapatsalar, sizden dolayı yakınlarınızı memuriyetten atsalar ve “kararlarımıza yargı yolu kapalı, bir komisyon kurduk gidin derdinizi onlara anlatın, ikna edebiliyorsanız onları ikna edin” deseler, “bu yaptığınız hukuksuzdur” diyebilecek misiniz, diyebilecek miyiz?