Yukarıdaki başlığın, son günlerde yüzlerce defa duyduğunuz, yüzlerce defa okuduğunuz değişik gazetelerdeki, internet sitelerindeki haberlerin başlıkları olduğunu, değişik televizyonlarda yer alan haberlerin sunuş cümlesi olduğunu ben de biliyorum.
Dolayısıyla, “Hayrola, biz o haberi okuyalı 10 gün oldu, daha yeni mi yazacaksın?” diyerek, beni eleştiriye koyulmayın..
Evet; artık herkes ezberledi ki, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 8’ini Necdet Sezer, bir tanesini Süleyman Demirel, iki tanesini de Turgut Özal atamış!
Hepimiz ezberledik artık bu bilgiyi..
Ben de, Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin kimin döneminde atandığının ayrıntıları üzerinde durmayacağım.. Dikkat çekeceğim husus, “Hangi hakimin, kim tarafından atandığı” yönündeki haberlerin tekrarlanmasındaki yoğunluk...
Merak ettim, “Hangi üyeyi kim atadı?” ifadesinin geçtiği internet sitelerinde yer alan haber sayısını öğrenmek istedim. En geniş arama motoru olan google’a baktım; 63.000 çıktı.
İtiraz edecek muhalif okuyucularım çıkacaktır tabiiki.. “Cümleyi kalıp şeklinde mi aradın?” diye soracaklardır. Evet tırnak içinde, kalıp şeklinde bu cümleyi aramadım. Ama bu kelimelerin tümünün geçtiği haberleri aramış oldum.
Kaldı ki; “hangi üye” yerine “hangi hakim” diye başlayan ifadelerin de varlığını ve bu aramada onların yer almadığını düşünürseniz, 63.000 sayısının birebir olmasa da, büyük oranda gerçek durumu yansıtan ortalama bir rakam olduğunu siz de kabul edeceksiniz sanırım..
Buradan nereye varacağız?
Şuraya varacağız..
Bugün Türkiye’de, AKParti hakkında açılmış olan davanın hukuk kuralları gereği, nasıl sonuca varacağından çok, karar verecek hakimlerin hangi dönemde atandığı bilgisine ulaşılarak tahminde bulunma tartışması yaşanıyor.
Kimse hukuk adamlarına müracaat, hukuk kurallarını inceleme ihtiyacı hissetmiyor artık..
Mahkeme üyelerinin, hangi Cumhurbaşkanı döneminde atandığına bakıp, kararı açıklıyorlar!..
Düşünebiliyor musunuz, kamuoyunun gündeminde bir dava var.. Bu davanın sonucu hakkında düşünürken, hemen hemen hiç kimse, “İddia ne imiş, şöyle güzelce bir bakalım.. İddianın dayandığı delil ne imiş, bu konudaki anayasal ve yasal düzenlemeler ne imiş?” diye derinlemesine bir inceleme içerisinde değil...
Hemen hemen herkes, Anayasa Mahkemesi üyelerinin kim olduklarına bakarak sonucu tahmin etmeye çalışıyor.
İşte toplumun getirildiği güvensizlik ortamı, bu noktaya kadar vardı..
Böyle bir şey olabilir mi?
Sizin şahsınıza bir dava açılmış olsa; davayı kaybedip/kazanma ihtimalinizi araştırırken, bakmanız gereken şey nedir?
Tabii ki hukuk kuralları.. Karşı tarafın dayandığı deliller..
Hayır, bunlara bakılmıyor şimdi..
“Davanın görüşüleceği mahkemedeki hakim kim?” diye bakıyorsunuz, hakimin kim olduğunu öğrenerek tahmin etmeye çalışıyorsunuz..
Böyle bir ülkede, adil yargılanma diye bir kavramın geçerliliğinden bahsedilebilinir mi?
Hukuk Devleti’nin üstünlüğünden bahsedebilir misiniz?
İnsanların, yargıya güven duyduklarından bahsedebilir misiniz?
Evet; bir-iki kişi değil, kamuoyunun hemen hemen tamamı aynı şeyi tartışıyor. Hürriyet’inden Milliyet’ine, Sabah’ına kadar tüm gazetelerde, tüm televizyonlarda aynı konu irdeleniyorsa, Anayasa Mahkemesi’ndeki üyeler, aslında hukuka bağlı kalarak karar verecek olsalar bile, yine de sırf bu güvensizlik ortamı sebebi ile büyük bir yanlışın içinde olduğumuz açık değil midir?
Ne yapılmalı?
Bu güvensizlik ortamı tamir edilmeli.. Düzeltilmeli.. Değiştirilmeli..
Herkesin yargıya güveneceği bir ortam inşa edilmeli..
“Kim atamıştı? Haaa o mu? Tamam, şu yönde oy kullanır o zaman!” değerlendirmesi yapamayacak bir güven ortamına acilen kavuşulmalı..
6 sene önce tasfiye olmuş bir siyasi koalisyonun, hem de 8 sene önce seçtiği bir Cumhurbaşkanı’nın, tamamen kendi takdiri ile atadığı hakimlere mahkûm mu kalacağız biz?
Onları yıllarca tartışıp, ne yapacağız biz?
Böyle bir bölünmüşlük, siyasette bile kabul edilemez görülüyor da, yargıda nasıl mazur görülebilir?
Darbeci Kenan Evren’in icadı olan, “Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamını, dolaylı veya direkt olarak Cumhurbaşkanı’nca seçilmesi” uygulamasının, artık rafa kaldırılması gerekmiyor mu?
Siyasi parti kapatılması ile ilgili olarak, kısmi bir değişiklik yapılarak, bugünkü krizi aşabilirsiniz belki. Ama yarın bir başka konuda, yine aynı yapı çıkmayacak mı karşınıza.. Aynı tartışmayı yaşamayacak mıyız biz?
Sorunun çözümü, “Türk Milleti Adına” karar veren mahkemenin, mümkün olabildiğince millet tarafından seçilmesinin sağlanmasından geçmektedir.
Millet seçtiğinde, “O atadı, bu atadı” tartışması da, yaşanmayacaktır artık!
Vakit gazetesi