Ankara’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu’nda günlerdir devam eden aramaların bizi götürmesini istediğimiz iki hedef var bence.
Hedeflerden biri ve görece kısa vadeli olanı, o iki subayın Bülent Arınç’ın evinin etrafında ne yaptığını, ne amaçla orada bulunduklarını şüpheye yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarmak.
Halen yapılan spekülasyonun bini bir para. Sadece bu konuda Genelkurmay’a hak veriyorum: Savcı bir an önce soruşturmasını tamamlamalı ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmalı. Eğer dava açacaksa bile bu soruşturma öyle aylar sürmemeli.
İkinci ve bence daha uzun vadeli hedef, Türkiye’nin hukuk devleti olması, hukukun üstünlüğünün ve egemenliğinin tanınmasıyla ilgili.
Lafa gelince siyasetçilerden Genelkurmay’a kadar herkes hukukun üstünlüğüne inanıyor ve savunuyor. Ama böyle söylemek ve lafta savunmak yetmez, herkesin hukuka uygun davranması, kimsenin yasadan kaynaklanmayan yetkiler kullanmaması gerekir.
***
Bugün gazetemizin birinci sayfasını kaplayan belgeler, bundan 15 yıl öncesine ait Seferberlik Tetkik Kurulu belgeleri.
Bu yazı yazılırken halen bir ağır ceza hâkimi, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun Ankara Bölge Başkanlığı’nda, yani bu belgelerin de üretildiği yerde, arşiv odasında tarama çalışması yapıyor, isnat edilen suçla (Bülent Arınç’a yönelik suikast veya izleme-dinleme) ilgili delil arıyordu. Büyük ihtimalle siz bu yazıyı okurken o hakim yine aynı arşiv odasında belge taramaya devam ediyor olacak.
Hâkim, eğer isnat edilen suçla ilgili bir belgeye rastlarsa onları bir tutanağa geçirecek, o tutanak savcının soruşturmasında kullanılacak. Ama aynı hâkim, yaptığı tarama sırasında halen gündemde olan suçla (Bülent Arınç’a yönelik girişim) ilgisi olmayan ama yine de kanunun suç saydığı fiillere ilişkin olduğunu düşündüğü belgelere rastlarsa, bunları da ikinci bir tutanakla saptayabilir.
İşte bugün yayımladığımız türden belgeler, en azından bana göre, kanunun suç saydığı fiiller. Çünkü ne Seferberlik Tetkik Kurulu’nun, ne onun bağlı olduğu Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın ve ne de ÖKK’nın da bağlı olduğu Genelkurmay 2. Başkanlığı’nın görevleri arasında vatandaşlar hakkında istihbari bilgiler tutmak, vatandaşları TİKKO’cu, Dev-Sol’cu, PKK’lı, Alevi, Şafi, cemaatçi gibi sıfatlarla sınıflamak diye bir şey var.
ÖKK’ya bağlı bazı birimlerin Güneydoğu’da ve eski zamanlarda Kuzey Irak’ta kimi operasyonlara katıldığını veya operasyon yürüttüğünü, bunların bir kısmının ‘siyah operasyon’ denen türden işler olduğunu duyuyoruz, biliyoruz.
Ama burada 90’lı yılların sıcak çatışmalı Güneydoğu’sundan değil Ankara şehir merkezinden, Eskişehir’den vs. söz ediyoruz. Buralarda yürüyen bir ‘düşük yoğunluklu savaş’ yok; buralarda olsa olsa terörist faaliyetler var, onlarla mücadeleyle görevli savcılar, polisler, jandarmalar var; polis ve jandarmanın özel istihbarat birimleri var.
Yani, ÖKK’ya bağlı STK’da sürdürülen aramalardan elde edilebilecek bir sonuç da bu: Şehirlerde yürütülen, bazen ‘sosyetik fişleme’ adıyla gazetelere de yansıyabilen türden haber alma-fişleme faaliyetlerinin hukuka uygun olup olmadığını, yetkili kişiler tarafından kanunun kendilerine verdiği yetki çerçevesinde yapılıp yapılmadığını da öğreneceğiz.
Eğer o yetkileri veren bir kanun varsa, hiç kuşkusuz bu kanun tartışılacaktır.
Ve sonuç her ne olursa olsun, Türkiye’de hukuk devletinin güçlenmesi ve bu sayede demokrasinin güçlenmesi için hayırlı olacaktır. Buna eminim.
RADİKAL