Hukuk bu kadar keyfiliği kaldırmaz!

Yıldıray Oğur muhaliflerini sindirmek için dün normal görünen davranışları bugün suç sayma pragmatizminin sadece muhalifler için değil, bugünün güç sahipleri için de büyük bir tehlike kaynağı olduğuna dikkat çekiyor. 

Yıldıray Oğur’un Karar gazetesinde yayımlanan yazısı (18 Ocak 2021) şöyle:

Ne kadar pragmatik o kadar anakronik

Anakronizm, Yunanca "geriye", "karşı" anlamını veren "ana" eki ile zaman anlamındaki khronosun birleşmesinden ortaya çıkan bir kavram.

Özetle olayların zamansal bağlamının dışında değerlendirilme yanlışına verilen addır.

Aslında ille de kötü olmayan pragmatizmin Türkiye’de neredeyse ilkesizlik anlamında edindiği kötü anlamları zaten yaşayarak görüyoruz.

Bu iki kavram devirlerin birbirlerini yanlışlayarak ve tasfiye ederek değiştiği Türkiye siyasetinde bir araya gelince ortaya ciddi ahlaksızlıklar, tutarsızlıklar, çelişkiler, ceza davaları hatta nihayet şiddet çıkıyor.

Son bir hafta içinde bunun üç örneğini gördük.

Önce CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 2013 yılında Türkiye’de çözüm sürecinin başlamasından hemen sonra Paris’te iki kadınla birlikte karanlık bir cinayetle öldürülen PKK’lı Sakine Cansız’ın ardından attığı bir tweet nedeniyle teröristlikle suçlandı, bu tweet 6 yıl sonra tam da CHP’nin İstanbul’da belediyeyi AK Parti’den almasından hemen sonra açılan davanın delilleri arasında girdi.

Geçen haftalarda Kaftancıoğlu’nun teröristliği bir kere daha Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilince, televizyonlara çıka iktidar sözcüleri bu tweeti kendilerine delil gösterdiler.

Halbuki Kaftancıoğlu, adı bilinmeyen bir CHP İstanbul İl yöneticisi olarak o tweeti attığı günlerde devletin kosteri milletvekillerini İmralı’ya PKK’nın lideriyle görüşmeye götürmeye başlamış, Sakine Cansız’ın cenazesi hükümetin onayıyla Türkiye getirilmiş, hükümet sözcüsü üzüntülerini bildirerek başsağlığı dilemiş, Diyarbakır’da valilik cenazenin şehrin en büyük meydanında bir mitingle kaldırılmasına onay vermiş, polis korumasında yapılan cenazeye televizyonlar canlı yayında bağlanmış, aralarında devletin ajansı ve resmi televizyonunun da olduğu bütün medya cenazeyi ve suikastı günlerce haber yapmış,  cenaze ertesi gün iktidarı destekleyen ve desteklemeyen medyada barış, kardeşlik manşetleriyle verilmiş, şimdi televizyonlarda bu tweet üzerinden Kaftancıoğlu’nu teröristlikle suçlayanlar da o günlerde Sakine Cansız’ın barışı desteklediği için hedef olduğu yolunda yazılar yazmışlardı.

Yani 7 yıl öncesinin bu bağlamını tamamen görmezden gelip, oradan sadece Canan Kaftancıoğlu’nun tweetini çekerek bugüne taşıyınca ortaya terör propagandası suçu çıkarılmıştı.

Benzer bir anakronik ahlaksızlık örneği de eski Hürriyet yazarı Melis Alphan’ın başına geldi.

O da 2015 Nevruz’unda Diyarbakır'dan Facebook'unda paylaştığı bir fotoğrafta, ellerinde Öcalan resimleri olan kişiler göründüğü için terör propagandasından geçen hafta ifade verdi.

Halbuki o Nevruz mitinginde bizzat Öcalan’ın okuduğu mektup devletin onayı bilgisi dahilinde yazılmış, İmralı’dan çıkarılmış ve aralarında Anadolu Ajansı, TRT’nin de olduğu bütün kanallar o mektubun okunuşunu canlı olarak yayınlamışlar, o mitinginde çok sayıda iktidarı destekleyen köşe yazarı ve gazeteci de bulunmuş, Diyarbakır’dan canlı yayınlarla Nevruz’un barış havası övülmüş ve ertesi gün gazetelerin manşetlerinde yine o mitingden fotoğraflar manşetlerde yer almış, tabii ki bütün bunlar yapılırken mitingin kürsünün hemen arkasında duran Öcalan fotoğrafı her yerde çıkmıştı. Ayrıca o Öcalan fotoğraflarından en sonuncusu İmralı’da devlet tarafından çekilip, HDP’lilere verilmiş bir fotoğraftı.

Ama bütün bu bağlam bir tarafa bırakıldığında, o günlerde Facebook'unda bir kare fotoğraf paylaşmak 2020 yılında bir terör propagandası suç deliline dönebiliyor.

Sadece adı bilinen muhalifler değil, Türkiye’de geçmişte başta devletin, iktidar partisinin herkesin desteklediği zamanlarda girdiği ve destek verdiği ‘cemaat’ten iktidarın desteği kestiği zaman çıkmadığı için binlerce insan FETÖ üyesi haline geldi, pek çoğu hapiste, daha fazlası işini, malını mülkünü kaybetti. Yine hükümetin İmralı’ya, Kandil’e seferler düzenlediği günlerde söyledikleri, sosyal medya hesaplarından paylaştıkları yüzünden yine binlerce insan PKK propagandasından ceza aldı, hapse girdi, işini kaybetti.

Bu aslında son durumundan memnun olunmayan muhaliflere uygulanan anakronizm tarifesi.

Herkese aynı tarife uygulanmıyor.

O yüzden geçen hafta bu pragmatik anakronizmin üçüncü örneği hepsinden farklıydı.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, aralarında kendi partisinin de olduğu muhalefet partilerini gün aşırı PKK ve FETÖ ile birlikte anan Bahçeli’ye FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi öncesi, en büyük operasyonu olan 17/25 Aralık’a verdiği açık desteği hatırlatan bir dizi tweet attı.

MHP, 17/25 Aralık operasyonlarına büyük destek vermiş; Devlet Bahçeli, operasyonların birinci yıldönümünde Meclis’te yaptığı konuşmada 17-25 Aralık’ı Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası ilân ettiklerini açıklamıştı.

2014 yılında MHP, bu hafta için özel bir logo dahi tasarlamıştı.

2015’teki 7 Haziran seçimlerinin ardından Bahçeli, Cumhuriyet’in o günlerdeki genel yayın yönetmeni Can Dündar’a partideki odasında verdiği röportajda, masasının yanında duran ayaklı takvimin pilini saat tam 17:25’i gösterirken çıkardığını anlatmıştı:

"Bunu bizzat ben yaptım. 17:25’i gösterdiğinde pilini çıkardım. Her gün bu takvime bakıyorum. Buradan da anlayabilirsiniz ki biz, 17 ve 25 Aralık’ın hesabının sorulması vaadimizden asla geri adım atmayız."

Bahçeli, 7 Haziran seçimlerinden sonra AK Parti’yle koalisyon görüşmeleri için de bir şart ileri sürmüştü: "Ver Bilal’i, al hilali."

Hatta şimdi pek kimse hatırlamıyor, şimdi asenaya dönen bazı kalemlerin elinden çıkan meşhur Pelikan bildirisinde Davutoğlu’nun suç kalemlerinden biri şuydu:

"REİS’e yönelik hırsızlık iftirası kampanyasının asenası olarak arzı endam eden Bahçeli "Bilal’i ver koalisyonu al" diye nara atmaya başlar.

REİS çok öfkelenir.

Kendisinden açık açık çocuğunu kurban vermesini istemektedirler.

Hoca ise Bilal Erdoğan’ı kurban olarak isteyen Bahçeli’nin meclis yeminini sonuna kadar bekler.

Ve sonra da tüm kabinesiyle birlikte alkışı basar."

Bütün bunlar büyük sırlar da değil.

Hala MHP’nin resmi Twitter hesabında, 17/25 Aralık operasyonlarına verdiği destek mesajları yerinde duruyor.

Buna benzer tweetler yüzünden Türkiye’de insanlar bir anda adlarını KHK listelerinde bulup, memurluktan atıldı, bu ve benzer tweetlerin delil olduğu davalarda mahkumiyet alıp hala hapiste olan binlerce insan var.

Ama MHP’nin bu desteğin hatırlatılmasından bu kadar rahatsız olmasına da aslında hiç gerek yok.

Çünkü Türkiye’de iktidar anakronizmi gayet pragmatik bir biçimde kullanıyor.

Eğer son güncellenmiş halinizde iktidara destek veriyorsanız, geçmişinizde sıfır noktanız iktidara destek verdiğiniz yerden başlatılır.

Öncesi sıfırlanır ya da görmezden gelinir.

O yüzden MHP’nin 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, AK Parti kapatma davasında, Gezi’de, 17/25 Aralık’ta ne dediğinin artık hiçbir önemi yok. Af kapısı her zaman açıktır. Mühim olan son nefeste iktidarı destekleyip desteklememektir.

Ama 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, AK Parti kapatma davasında, Gezi’de, 17/25 Aralık’ta ve 15 Temmuz’da muhafazakar kesime, AK Parti iktidarına ve Erdoğan’a destek vermiş biri bile olsanız, eğer en son hukuksuzluklarından ve anti-demokratik uygulamalarından şikayetçiyseniz size geçmiş olsun.

Bu son nefesteki ekberü'l-kebâir sizin bütün eski hayır ve hasenatlarınızı siler. Bir yanlış, 10 doğruyu götürür. 

Bir bakmışsınız zaten iflah olmaz bir komünist, dinsiz bir liberal, aslında kripto bir FETÖ’cü olduğunuz ortaya çıkarılmış.

İktidarın Türkçe Olimpiyatları’nda gözyaşı döktüğü günlerde attığınız bir tweet, Öcalan’ı övmeyene kız verilmeyen devirlerde çözüm sürecindeki akil adamlığınız teröristliğinizin nişanesi oluverir.

Hiçbiri yok diye sevinmeyin, son durumunuzda iktidara muhalifsen, geçmişiniz bugüne suç olarak taşınır, aynı dönemde sizinle aynı şeyleri yapmış bugünün iktidarı destekleyicilerine suç olmayan size suç oluverir.

Bu pragmatik anakronizmde, 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, Gezi’de, 17/25 Aralık’ta, 15 Temmuz’da hatta 2017 referandumunda Erdoğan’ı desteklemiş Selçuk Özdağ gibi eski bir AK Parti grup başkanvekili bile olsanız, Ankara’nın ortasında Cuma namazına giderken size saldırılınca, 8 saat ne denileceği şaşırılır, 17/25 Aralık’ı Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası ilan etmiş son ortağı ürkütmekten korkulur.

Pragmatik anakronizmde vefa yoktur.

Bugün iktidarı destekliyor olmanız, yarın ilk eleştirinizde sizin geçmişinizin de suç halinde önünüze getirilmesini engellemez.

Muhtemelen yarın Cumhur İttifakı bitse AK Parti cephesi, Bahçeli’nin son dört yılda verdiği desteği bir anda silecek ve tekrar onun aslında nasıl da 17/25 Aralık operasyonlarına destek verdiğini hatırlatmaya başlayacak.

Muhtemelen o sırada MHP de AK Parti’yle ittifak günlerini bırakıp, Erdoğan’ın çözüm süreci günlerini, milliyetçiliği nasıl ayakları altına aldığını hatırlayıverecek.

İfade hürriyetinin, hukukun olmadığı bir ülkede herkes her an terörist, vatan haini ilan edilmeye bir adım uzakta yaşıyor demektir.

Geçmişi bugünün ihtiyaçları için anakronik olarak kullanarak, her an bir suçlamaya çevirerek ortaya birbirine güvenmeyen bir toplum, şahsiyetsiz insan profilleri çıkar.

Dün suç olmayan bir fiilin, yarın sadece istenen insanlar için suç haline gelebildiği bir ülke sadece muhalifler için değil, iktidarı  elinde bulunduranlar için de riskli, tekinsiz bir ülkedir.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!