HAKSÖZ HABER
HÜDA PAR Cizre ilçe Başkanı Ahmet Elçin, Cizre olaylarıyla ilgili rapor hazırlayan Mazlum Der'i yalanlayarak, konuyla ilgili olarak Mazlum Der'le herhangi bir görüşmelerinin olmadığını bildirdi.
Raporda, HÜDA PAR ilçe başkanı ile görüşüldüğü yönünde ifadelerin olduğu hatırlatılan açıklamada, "Oysa Mazlum Der ilçe Başkanı Abdullah Ekinci veya Mazlum Der adına herhangi birisi benimle veya parti teşkilatından birisi ile görüşmüş değildir. Bu asılsız haberi tekzip edip Kamuoyunun bilgilerine sunarız." denildi.
Mazlumder Şırnak Şube Başkanlığı 3 kişinin öldüğü Cizre olaylarına ilişkin açıklama yapmış ve konu hakkında taraflarla görüşerek bir rapor hazırlayacaklarını duyurmuştu. Mazlumder Şırnak Şube Başkanı Avukat Abdullah ekinci MAZLUM-DER olarak olayların yatışmasını müteakip telefonla Hüda-Par İlçe Başkanı ile görüştüklerini, sonra da Cizre Devlet Hastanesi'nde yaptıkları araştırmalarda 3 yaralı 2 ölü olduğu bilgisine ulaştıklarını kaydetmişti. Ekinci, "Akabinde de İnsan Hakları Derneği heyetiyle beraber HDP Şırnak İl Başkanı ile bir görüşme gerçekleştirildi. Aynı zamanda HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'a da telefonla ulaşılarak ve Cizre'deki diğer STK'lar ile birlikte DTK Eşbaşkanı Selma Irmak'ı BDP Cizre ilçe binasında ziyaret ettiklerini ve bu yönde bir rapor hazırladık" dedi. Hazırlanan raporu açıklayan Ekinci, şunları söyledi:
"Hüda-Par ilçe başkanı kendilerinin söz konusu çadıra saldırmadığını aksine olaydan bir gün önce HDP'den bir heyetin kendilerine nezaket ziyareti gerçekleştirdiğini ve bazı konularda hem fikir olarak ayrıldıklarını beyan etmiş akabinde gerçekleşen olaylara bir anlam veremediğini bazı gizli odakların kendilerini alana çekmeye çalıştığını beyan etmiştir. İzlenimlerimiz, kanımızca olay tarafları birbirine düşürmeye çalışan ve çatışmasızlık ortamının yöremizde yarattığı kısmi rahatlığı bozmaya çabalayan derin yapıların provokasyon amaçlı eylemidir. Derin odaklar eliyle bir PKK, Hizbullah savaşı çıkarılmaya çalışılıyor. Ayrıca görüştüğümüz tüm ilgililer özetle olayın provokasyon amaçlı olduğu konusunda ortak bir anlayış ve irade göstermişlerdir. Basında 'dindar insanlara saldırı' sözü çok kullanılıyor, aslında bu dindarlık ile ilgili bir şey değil, kanımızca bu husus çok ajite ediliyor. Müslüman ve Müslüman olmayan ayrımı üzerinden kamplaştırıcı, ayrımcı ve ayrıştırıcı bir söylem ile farklılıklar istismar edilmeye çalışılıyor. Halbuki olaylar partizanlık temelinde gelişen bir rekabet anlayışı içerisinde cereyan ediyor. Kanımızca dilin yumuşaması gerekiyor. Tarafların birbirlerinin hassasiyetlerine saygı duyarak, bu cümleden birbirini sürekli suçlayan, taciz eden, çetecilikle itham eden beyanlardan kaçınması sürecin normalleşmesi yönünden zaruridir. Aksi takdirde Kürdistan coğrafyasının halihazırdaki sosyo-politik gerçeğini ihmal eden aksi bir tavır barış sürecini sabote etmeye çalışan karanlık odaklara imkan ve fırsat verecektir. Görüştüğümüz ilgililer ve olayın tarafları güvenlik güçlerinin zaaf ve ihmalinin olduğu konusunda hemfikirdirler."
Daha sonra konuşan MAZLUM-DER Şırnak Şube Başkan Yardımcısı Av. Nurullah Unan ise, Cizre'de Müslüman evlerine yönelik saldırıların olduğu haberinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Unan, "27 Aralık 2014 tarihinde Cizre'de meydana gelen olaylar 3 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, pek çok vatandaşımızın da yaralanması ile sonuçlanmıştır. Kürt sorununda umut vaat eden bir sürecin yaşandığı bu günlerde Cizre'de yaşanan can kayıpları sürecin bir kez daha ne kadar hassas ve değerli olduğunu ortaya koymaktadır. Cizre'deki STK'lar olarak biz söz konusu hassas ve kırılgan süreçte herkesi serinkanlı ve sağduyulu davranmaya çağırmayı tarihi bir sorumluluk biliyoruz" şeklinde konuştu.
Tüm tarafları tarihsel görev ve sorumluluklarının bilincinde hareket etmeye provokasyonlara karşı serinkanlılık ve sağduyuyu elden bırakmamaya davet ettiklerini belirten Unan, "Ölenlere Allah'tan rahmet ve yakınları başta olmak üzere tüm Kürt halkına sabır diliyoruz" ifadelerini kullandı.
Görüldüğü üzere Mazlumder adına konuşan Şırnak Şube Başkanı ve Yardımcısının açıklamaları iki temel vurgu üzerine oturmakta. Bir, olay gizli ellerin bir provokasyonudur. İki, dine ya da dindarlara yönelik bir saldırı söz konusu olmayıp, gelişen hadiseler siyasi rekabetin yansımalarıdır!
Bölgede güya barış ve huzurun korunması adına dillendirilen bu söylemin açıkça PKK saldırganlığına kılıf arama gayretlerinin bir tezahürü olduğunu görmemek mümkün mü?