HTŞ'nin Afrin ve Azez hamlesi bölgedeki denklemi değiştirir mi?

Necdet Özçelik Star Açık Görüş eki için kaleme aldığı makalesinde, 'Ankara'nın HTŞ'nin etkisini SMO'yu konsolide etmek için itici bir faktör olarak kullanmak istemesi kuvvetli bir ihtimal' yorumunda bulunuyor.

Geçtiğimiz hafta boyunca Heyet Tahrir al-Şam (HTŞ) örgütü ile Türkiye'nin desteklediği Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) bazı bileşenleri arasında meydana gelen çatışmalar dikkatleri yeni bir çatışma dinamiği üzerinden tekrar Suriye'nin kuzeydoğusuna çekti. Esasen bir yıldan daha fazla devam eden bu çatışma dinamiğindeki yeni olan durum HTŞ'nin Türkiye'nin Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekât alanlarını da kısmen içine alacak şekilde İdlib'teki doğal yaşam alanıyla birlikte yeni bir etki alanı oluşturma girişimidir. Suriye'deki savaşa çeşitli şekillerde taraf olan aktörlerin reaksiyonlarından da anlaşıldığı gibi, HTŞ'nin böylesine bir girişimin Suriye'nin kuzeydoğusunda askeri ve siyasi denklemi değiştirecek bir potansiyele sahip olduğu da görüldü. Bu durum Türkiye açısından bakıldığında, HTŞ'nin Afrin ve Azez çevresinde etki üretmesi için de bir seri fırsat ve risk barındıran bir sınama olarak değerlendirilebilir.

Bitmeyen iç çekişmeler ve yerelleşme öncelikleri

2011 yılında Suriye'deki Devrim girişiminin silahlı kanadını meydana getiren Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bileşenlerinin birbirinden bağımsız ve yerel motivasyonlarla hareket etmeleri devrimin senkronize ve kolektif bir silahlı program geliştirmemesinin en önemli nedenlerinden biri olarak gösterilebilir. Öyle ki, Dera, Hama, İdlib ve Halep çevresindeki ÖSO unsurları Rusya ve İran'ın da etkisiyle 2015 yılından itibaren kendi faaliyet alanlarına hapsedilerek, harekât alanları birbirinden ayrıştırılarak zaten sağlıksız ilerleyen askeri koordinasyonlarının bütünüyle önüne geçilmiş oldu. Bu da ÖSO'nun giderek zayıflayarak kaçınılmaz bir şekilde birçok harekât alanında mağlup olmasına neden oldu. Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren Halep'teki ÖSO direnişinin 2016 yılı sonlarında bütünüyle kırılması ise ÖSO'dan SMO'ya dönüşümün de başlangıcı olarak kabul edilebilir. Zira, Halep çevresindeki muhalif silahlı grupların hayatta kalabilmesinin tek yolunun bir çatı altında ve daha nizami bir ordu formatında yeniden teşkilatlanmasından başka bir yolun olmadığına dair bir kanaat hakimdi. Nitekim öyle de oldu. Halep direnişini kaybeden ve o zamanki ÖSO bileşenlerinin en önemli unsurlarında biri olan Şam Cephesi'nin de kabul etmesiyle birlikte 2017 yılında Suriye Milli Ordusu kuruldu. Halep çevresindeki gruplara ilave olarak, İdlib, Lazkiye de içine alacak şekilde 41 farklı grup SMO'ya katıldı. Bu gruplardan 15'i İdlib ve batı Halep'de faaliyet gösteren eski Ulusal Kurtuluş Cephesi'nden, 26'sı ise ÖSO'dan gelen gruplar olarak kayda geçti. Üç Kolordu şeklinde teşkilatlanan SMO'nın 70.000 civarında savaşçı gücü olduğu tahmin edilmektedir. Aralarında en dikkat çekici gruplar şu şekilde sılanabilir. Ahrar El Şarkiya, Feylak El Şam, Hamza Tugayı, Sultan Murad Tugayı, Özgür İdlib Ordusu, Şam Cephesi, Ceyşül İslam, Ceyşü'l Ahrar, Ceyşü'l-Ahrar, Ceyş'ül Şarkiye ve Ceyş'ül Nukba. Afrin, Azez, El Bab, Tel Abyad ve Resülayn'da tanımlanış ve belirgin bir askeri yapı içinde faaliyet göstermesi beklenen SMO bileşeni olan birçok grupta halen devrim girişiminin ilk yıllarındaki gayri-nizami kodlardan uzaklaşamayan bir anlayışın hâkim olduğu söylenebilir. Bu da nizami bir ordu projesi şeklinde kurulan SMO'nun bir takım hayati sorunlarla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Grupların bir kısmında komuta, kontrol ve koordinasyon problemleri gibi teknik sorunlara ilave olarak siyasi bir hedef etrafında birleşememe gibi ideolojik yaklaşım farkları da görülmektedir.

Sınırlı destek

Diğer taraftan uluslararası siyasi/askeri/ekonomik desteğin Türkiye ile Körfez ülkelerinden birkaçıyla sınırlı kalması, ekonomisini genel olarak yabancı yardımlara ve Türkiye'ye açılan sınır kapılarına endekslemiş olması ve grupların yerel hakimiyet yaklaşımı SMO'nın önündeki yaşamsal sorunlar olarak görülmektedir. Son dönemlerde SMO'nun 3'üncü Kolordusu bileşenleriyle SMO içindeki diğer gruplar arasında ekonomik, siyasi ve asayiş uygulamaları gerekçelerinden dolayı iç çatışmaların meydana geldiği gözlenmektedir.

Yukarıda ifade edilen sorunlar, PKK/PYD başta olmak üzere birçok tehdide karşı verilen mücadeleyi zora sokacak bir potansiyel de taşımaktadır. İdlib kuzeyindeki HTŞ ile komşu olan ve Afrin güneyini de içine alan bölgenin sorumluluğunu üstlenen 3 'üncü Kolordu içindeki Şam Cephesi çevresinde biriken grupların diğer SMO gruplarıyla ayrışan askeri ve siyasi öncelikleri SMO içindeki iç çekişmelerin kaynağı olarak görülmektedir. Bu grupların SMO'nun kurumsal kimliğini tehdit eden faaliyetlerinin de hem Türkiye'yi hem de diğer SMO bileşenlerini kaygılandırdığı bilinmektedir.

HTŞ'nin Afrin ve Azez hamlesi

İdlib'deki en baskın silahlı grup olan ve SMO'nun bir parçası olmayan Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ), SMO'daki iç çatışmalardan faydalanarak toprak kontrolünü İdlib'den Afrin'e ve buradan da Azez'e kadar genişletmek için bir girişimde bulundu. İdlib'te yerleşik olan ve burada uzunca bir süre baskın bir otorite olarak pratiği tecrübe eden HTŞ Afrin güneyinde SMO içindeki Şam Cephesinin neden olduğu kaotik ortamdan istifade ederek önce Hatay sınırında bulunan Cinderes'e, buradan da Afrin kent merkezine kadar ilerledi. Müteakiben de SMO'nun Şam Cephesi unsurlarını geri çekilmeye zorlayarak Kilis'in karşısındaki Azez önlerine kadar ilerledi. HTŞ'nin bu hamlesi esnasında TSK unsurları ile PKK/PYD teröristlerinin temas hatlarından uzak durmaya çalıştığı gözden kaçmadı. HTŞ'nin ilerlemesinin Kefr Cenne bölgesinde Azez güneyinde önemli bir direnişle karşılaştı. Türkiye'nin ve diğer SMO bileşenlerinin de müdahalesiyle HTŞ ile Şam Cephesi arasında bir anlaşma sağlandı. HTŞ büyük ölçüde Azez ve Afrin'den çekildi. HTŞ her ne kadar bu bölgelerden çekilmiş olsa da SMO içinde kendine müzahir gruplar aracılığıyla etkisini halen devam ettirmektedir. Zaten sonrasında meydana gelen çatışmalar da HTŞ'nin bütünüyle bu bölgelerden çekilmediğini ve HTŞ'nin SMO içindeki müzahir gruplar üzerinde de bir etki sahibi olduğunu gösterdi. Bununla birlikte HTŞ'nin Azez'e kadar ilerlemesiyle birlikte Rus Hava Kuvvetlerinin Azez güneyine hava harekâtı düzenledikleri, PKK/PYD'nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekat bölgelerine saldırılarını arttığı ve durumu Türkiye karşıtı bir propaganda alanına sürüklemeye çalıştığı görüldü. ABD tarafından da HTŞ'nin Afrin ve Azez çevresindeki varlığının kabul edilemez olduğuna dair birtakım açıklamalarda bulunuldu.

HTŞ'nin Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekât alanlarındaki varlığı birçok çevrede Türkiye'nin HTŞ ile olan saha temasını sorgulamak için gürültü kopartacak durum olarak görülse de, SMO'nun birleşik yapısını muhafaza etmek için bir fırsat olarak da görülmelidir. Bilindiği gibi, Türkiye HTŞ'yi BM Güvenlik Konseyi gereğince bir terör örgütü olarak görmekte ve bu konuda da yaklaşımını değiştirmemektedir. Türkiye'nin İdlib'te sürdürdüğü ve kısmen başarılı olduğu radikallerin ılımlılardan ayrıştırılması, radikallerden dönüşmesi muhtemel olanların ilga edilmesi, dönüşmeyen radikallerin imha edilmesi, ılımlıya dönüşenlerin Suriye muhalefetine entegre edilmesi gibi kapsamlı bir proje içinde HTŞ önemli bir rol oynadı. Bu süreçte, İdlib'teki el-Kaide'ye en yakın grup olan Hurraseddin gibi bir örgütü ayrıştırıp imha etmeyi başardı. Ensar Ebu Bekir el Sıddık Tugayı gibi Suriye Yöntemiyle de ilişkisi olduğu değerlendirilen bir terör örgütünü de polisiye yöntemlerle ortadan kaldırdı. Başlangıçta kuvvetli bir Selefi ideolojiyi takip eden HTŞ el-Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerle hiçbir bağının olmadığını deklere ederek ılımlı bir kimlik inşası sürece girdi. İlk önce Nusra Cephesi'nden Şam'ın Fetih Cephesi'ne, ardından da Heyet Tahrir el-Şam'a dönüştü. İdlib'teki mültecileri "Kurutuluş Hükümeti" adı altında sosyal hizmet sunarak Türkiye'ye ilave mülteci akını gelmesini de engelleyen bir rolü de oldu. Bu bakımdan değerlendirildiğinde PKK ile ideolojik ve organik bağını reddetmeyen PYD'ye göre HTŞ'nin terör karakterinden uzaklaşmak için daha çok gayret ettiği söylenebilir. HTŞ'nin Afrin ve Azez çevresinde fiziki olarak bu bölgelerde olmasa dahi kendine müzahir diğer gruplar aracılığıyla İdlib 'tekine benzer bir etki üretme kapasitesinden bahsedilebilir.

Ankara'nın tavrı

Ankara'nın HTŞ'nin Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekât alanlarında etki üretmesine karşı sessiz kalmasının nedeni olarak SMO içinde Şam Cephesi gibi bazı gruplardan duyduğu memnuniyetsizlik. Bölgede daha istikrarlı ve tek bir güce sahip olmak isteyen Ankara'nın HTŞ'nin etkisini SMO'yu konsolide etmek için itici bir faktör olarak kullanmak istemesi kuvvetli bir ihtimal. Bununla birlikte, Ankara'nın bu etkiyi HTŞ'yi İdlib dışına çıkartmadan kullanmak gibi bir yaklaşım geliştirdiği de ifade edilebilir. Bundan sonra Afrin ve İdlib arasındaki sınırların daha belirginleşeceğini ancak, İdlib 'ten Afrin'e tek yönlü etkinin hakim olacağı bir süreçten bahsedilebilir.

Suriye Haberleri

Ahmed el-Şaraa: Türkiye her zaman Suriye'nin yanında yer aldı, bunu unutmayacağız
Hakan Fidan: Doğru tarafta yer almış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye devrim lideri Ahmed el-Şaraa ile görüştü
İşgalci Çin’den Suriye’nin yeni yönetimine Uygur küstahlığı
Suriye'de 14 yıl sonra köyüne kavuşan Semir Akça evini mayınlarla çevrili buldu