Emanuel Kabu bir zamanlar Hristiyan bir misyonerken Kitab-ı Mukaddes’e dair sorduğu soruların peşine düşüp enteresan bir hikâyenin ardından Müslüman olmuş bir Sierra Leoneli. Müslüman olduktan sonra Ebu Kerim Kabu ismini kullanmaya başlayan Afrikalı genç, ailesi tarafından evinden kovulmasına ve çektiği tüm çilelere rağmen Müslüman kimliğini muhafaza etmek için mücadele etmiş. Üsküdar’da bir kahvehanede saatler süren bir sohbetin ardından ortaya çıkan röportajda benim dikkatimi çeken birçok nokta oldu. Sizleri bu sefer de bir Batı Afrika ülkesi olan Sierra Leone’den bir mühtedinin hikâyesiyle baş başa bırakırken İslam’ın şartlar nasıl olursa olsun insanlık için bir cazibe merkezi olmayı sürdürdüğüne şahit olmanın mutluluğunu yaşadığımı da ifade etmek istiyorum.
Sierra Leone Türkiye’de çok fazla bilinen bir ülke değil. Bu nedenle röportajımıza öncelikle Sierra Leone’yi tanıyarak başlayabilir miyiz?
Sierra Leone ilk olarak Batılı sömürgeciler tarafından ağır şartlar altında çalıştırılıp daha sonra özgür bırakılan Afrikalı Müslüman köleler tarafından kurulmuştur. Sierra Leone “arslanlı dağlar” anlamına gelmektedir ve bir Batı Afrika ülkesidir. Özellikle Portekizliler bizim ülkemize bu ismi vermişler. Sierra Leone elmas madenleri bakımından oldukça zengin bir ülke olsa da halkımız son derece fakir. Çünkü Batılı devletlerin kışkırtmalarıyla yaşanan iç savaşlar Sierra Leone’nin kalkınmasına, halkımızın fakirlikten kurtulmasına izin vermiyor. Free Town şehrinin başkentlik yaptığı Sierra Leone’nin nüfusu ise 7 milyon civarındadır.
Sierra Leone’de halk din olarak genelde neye inanıyor?
Sierra Leone halkının bugün yüzde 70’i Müslümanken geri kalan kesim ise daha çok Hristiyan ve yerel dinlere mensup insanlardan oluşuyor. Fakat Hristiyanlar Müslümanlara göre başta ekonomi ve siyaset olmak üzere farklı alanlarda oldukça güçlüler.
Ebu Kerim, seni daha yakından tanıyabilir miyiz? Sierra Leone’de nasıl bir hayatın vardı?
Ben Sierra Leone’nin Waterloo şehrinde doğdum. Bizim şehrimiz ülkenin Batı bölgesindeydi. Aile olarak Hristiyanlığın içindeki Pentakostal Hareketi’ne mensuptuk.
Pentakostal Hareketi nedir?
Pentokastal Hareketi aslıda Protestanlık içinde doğmuş bir akımdır. Pentokastaller yaratıcıyla doğrudan ilişki kurmaya ve Kitabı Mukaddes’i okuyup anlamaya önem verirler. Pentokastal Hareket’de teslis inancındaki baba ve oğuldan sonra üçüncü bileşen olan Kutsal Ruh çok özeldir. Tanrı’nın İsa’nın şekline bürünerek yeryüzüne indiğine inanılır. Benim babam kendini Hristiyanlığın yayılmasına adamış bir misyonerdi ve bulunduğumuz şehirdeki Hristiyanlar arasında saygı duyulan biriydi. Sierra Leone halkı genelde fakirdir; fakat bizim durumumuz normal halka göre daha iyiydi.
Niçin, bunun özel bir sebebi var mıydı?
Çünkü hem babam hem de ben misyonerlik çalışmalarının içinde bulunduğumuz için aile olarak kilise tarafından destekleniyorduk. Fakat ileriki yaşlarımda üç veya dört nesil öncemizin aslında Müslüman olduğunu, Sierra Leoneli birçok Hristiyan gibi bizim büyüklerimizin de misyonerlerin çalışmalarıyla Hristiyanlığa geçtiklerini öğrendim.
Sierra Leone’deki misyonerlik çalışmalarını daha çok kimler destekliyor?
Farklı Batılı ülkelerden yardım geliyordu. Fakat bizim içinde bulunduğumuz misyonerlik faaliyetlerine daha çok Amerika’daki kiliseler destek veriyordu.
Bize nasıl misyoner olunduğunu anlatır mısın? Örneğin misyoner olmak için özel bir eğitimden geçiriliyor muydunuz?
Babam Hristiyanlığın hizmetinde bir misyoner olduğu için ben de çocukluğumdan itibaren kilisenin desteğiyle özel okullarda eğitim gördüm. Misyoner olmak için öncelikle Kitab-ı Mukaddes’i, özellikle de İncil’i çok iyi bilmelisiniz. Misyonerlik çalışmalarında Müslümanları veya başka bir dini topluluğu Hristiyan yapmayı hedefliyorsanız onların dinlerini de ayrıntılarıyla öğrenmeniz gerekiyor. Müslümanlara yönelik misyonerlik çalışmalarında Kuran’da geçen Hz. İsa ile ilgili övücü ayetler de kullanılıyordu. Bu ayetler üzerinden Müslümanlara gerçek kurtuluş kapısının Hz. İsa olduğu anlatılır, Müslümanlar bu şekilde Hristiyan yapılmaya çalışılırdı. Misyoner olarak yetiştirilirken ayrıca Sierra Leone dışındaki bir ülkeye götürülüp burada da kilisenin gözetiminde bir süre eğitim alırsınız. Bu ülkeler genelde Amerika, İngiltere veya da Kilise’nin etkili ve güçlü olduğu Liberya olur.
Misyonerlik çalışması yapılırken muhatap kitlede özellikle neye dikkat edilir?
Misyonerlik faaliyetlerinde özellikle dinlerini pek fazla bilmeyen veya yaşamayan Müslümanlar üzerinde çalışılır. Çünkü onları Hristiyan yapmak daha kolaydır. İncil’de insanların aklına ve ruhuna hitap eden bazı etkili ayetler var. Hristiyan yapmak istediğimiz kişilere bu ayetleri okuyup onların Hz. İsa’nın tek kurtarıcı olduğuna inanmalarını sağlıyorduk. İnsanlara özellikle Hz. İsa’nın bizim kurtuluşumuz için ne tür fedakârlıklar yaptığını, canını nasıl feda ettiğini anlatıyorduk. Eğer davet yapılacak kişi Müslümansa o kişi öncelikle dünyadaki Müslümanların terörist olduklarına ikna edilmeye çalışılır ve İslam’ın terör eylemlerine izin verdiği vurgusu yapılır. Biz misyonerlik çalışması yaparken Sierra Leone’de ev ev dolaşıyorduk. Hristiyan yapmak istediğimizi insanların durumları kötüyse onlara maddi yardımda da bulunuyorduk. Misyonerlik çalışmaları sadece Müslümanlar üzerinde değil; Hristiyan oldukları halde kiliseye gelmeyen Hristiyanlar üzerinde de yapılır. Onların kilise ile irtibat kurup iyi bir Hristiyan olmaları için çaba gösterilir.
İslam’a olan ilgin nasıl başladı? Müslüman olma serüvenini anlatır mısın?
Benim Müslüman olma serüvenim aslında Tevrat, Zebur ve İncil’den oluşan Kitab-ı Mukaddes üzerine yaptığım derin okumalarla başladı. Kitab-ı Mukaddes’deki bazı ayetlerde yeni bir peygamberin geleceğinden bahsediliyordu. Mesela Tesniye 18’de şöyle deniliyor: “Onlar için kardeşleri arasında senin gibi bir Peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun ağzına koyacağım. Ona emredeceğim ve her şeyi onlara söyleyecek.” Kitab-ı Mukaddes’de geçen bu ve benzeri ayetler yeni bir peygamberin gelişini müjdeliyordu. Kitab-ı Mukaddes’i okudukça kafam iyice karışmaya başladı ve sorularım da arttı.
Bunu biraz daha açar mısın? Kitab-ı Mukaddes’i okudukça niçin soruların arttı?
Mesela Kitab-ı Mukaddes’de abdestten, secdeden hatta ibadet için bir mabede girildiğinde ayakkabıların çıkarılmasından bahsediliyordu. Fakat biz Hristiyanlar olarak bunların hiç birini yapmıyorduk. Bu ayetler üzerine düşünmeye başladıktan sonra Kitab-ı Mukaddes’deki bu emirleri sadece Müslümanların yerine getirdiklerini fark ettim. Misyonerlik faaliyetleri esnasında gittiğimiz köylerde Müslümanların abdest aldıklarını, Allah’a secde ettiklerini ve mescitlere ayakkabılarını çıkararak girdiklerini görmüştüm. Fakat biz kiliselere ayakkabılarımızla giriyorduk. Hristiyanlığı hepimizden daha iyi bilen bir papazla görüşmeye gittim ve ona Kitab-ı Mukaddes’deki yeni bir peygamberin gelişiyle ilgili ayetleri bana açıklamasını istedim. Ona ayrıca Kitab-ı Mukaddes’de açıkça emredilmesine rağmen bizim niçin Allah’a secde etmediğimizi, kiliselere niçin ayakkabılarımızla girdiğimizi sordum.
Papazın cevabı ne oldu?
Hiçbir açıklama getirmedi ve bana,“ Senin içine şeytan girmiş” dedi. Ayrıca bu tür ayetler üzerine fazla düşünmememi tavsiye etti. Papazın bu tavrı kafamın daha da karışmasına sebep oldu. Çünkü sorularıma cevap veremiyordu ve bu durumu “İçine şeytan girmiş” diyerek açıklamaya çalışıyordu. Daha sonraki günler Kitab-ı Mukaddes’i okudukça Allah’ın yeni bir din ve peygamber gönderdiğine dair şüphelerim daha da artmaya başladı. Kitabı Mukaddes’de “Doğruyu aramalısın. Çünkü doğru seni özgür kılacaktır” şeklinde bir ayete rastladım. Bunun üzerine kendi kendime doğruyu bulana kadar aramaya karar verdim.
İslam’la nasıl tanıştın?
Doğruyu aramaya karar verdiğim sıralarda bir radyo istasyonundan Musa Bangura isimli Sierra Leoneli birinin ismini duydum. Musa Bangura Kitab-ı Mukaddes’i çok iyi bilen Hristiyan bir din adamı olmasına rağmen Müslüman olmuştu. Musa Bangura ayrıca eğer Hristiyan din adamları kendisiyle tartışmayı kabul ederlerse onlara Kitab-ı Mukaddes’in İslam peygamberinin gelişini haber verdiğini ispatlamaya hazır olduğunu söylüyordu. Kitab-ı Mukaddes’i bu denli iyi bilen bir papazın Müslüman olması beni meraklandırmıştı. Musa Bangura’nın papazlarla tartışmak için benim yaşadığım şehir olan Waterloo’ya geleceğini duydum. Tartışma büyük bir meydanda ve halkın önünde yapılacaktı. Ben de bu tartışmayı seyretmeye karar verdim. Musa Bangura Kitab-ı Mukaddes’deki benim içinden çıkamadığım ayetleri çok güzel açıklıyordu. Kendisiyle tartışmaya çıkan papazları zor durumda bırakıyor, bunu yaparken de Kitab-ı Mukaddes’deki ayetleri kullanıyordu.
Daha sonra neler oldu?
Doğruyu arıyordum ve Kitab-ı Mukaddes’de ifade edildiği gibi eğer bulabilirsem doğru beni özgürleştirecekti. Bir süre sonra yine Musa Bangura’nın bulunduğu papazlarla yapılan ikinci bir tartışmaya daha katıldım. Musa Bangura bu tartışmada da papazlara üstünlük sağlamıştı. Bunun üzerine tartışmanın sonunda Musa Bangura’nın yanına gidip onunla baş başa görüşmek istediğimi söyledim. O da bana telefon numarasını verdi. Hiç vakit kaybetmeden Musa Bangura’yı arayıp onu Jui kasabasındaki evinde ziyaret ettim. Burası başkent FreeTown’a yakın bir kasabaydı. Evinde Musa Bangura ile uzun uzun konuştuk. Kitab-ı Mukaddes’de yeni bir din ve yeni bir peygamberin gelişini müjdeleyen ayetlerle ilgili merak ettiklerimi beni ikna edecek bir şekilde açıkladı. Musa Bangura ile baş başa yaptığım bu görüşmenin sonunda aradığım doğrunun İslam olduğuna karar verdim. Fakat Müslüman olmak için önümde çok büyük engeller vardı.
Neydi bu engeller?
Eğer Hristiyanlığı terk edip Müslüman olursam ailem bunu asla kabul etmez, beni kesinlikle dışlardı. Müslüman olursam kiliseden aldığım bursumu, ücretsiz okuduğum özel okulu, elimdeki bütün imkânlarımı ve tüm çevremi kaybedecektim. Bunları düşününce korktum ve cesaretim kırıldı. Musa Bangura’nın yanından ayrıldıktan sonra eve dönüp birkaç gün daha düşündüm.
Bu düşüncelerin sonunda neye karar verdin?
Artık sorularım cevaplanmış, şüphelerimden kurtulmuştum. İslam bir hakikat olarak önümde duruyordu ve bir tercih yapmam gerekiyordu. Kendi kendime, “Eğer doğruya ulaşıp özgürleşeceksen seni bekleyen zorluklara karşı daha cesur olmalısın” dedim ve Müslüman olmaya karar verdim. Tekrar Musa Bangura’nın evine gittim ve ona Müslüman olmak istediğimi söyledim. Daha sonra da Kelime-i Şehadet getirerek İslam’a girdim.
Müslüman olman çevrende nasıl karşılandı? Çünkü bu konuda çekince ve tereddütlerin vardı.
Müslüman olup Waterloo’daki evimize döndükten sonra aileme Hristiyanlığı terk edip İslam’a girdiğimi söyledim. Babam önce şaka yaptığımı zannetti. Fakat sabah erkenden kalkıp mescide namaza gittiğimi görünce ciddi olduğumu anladı. Babam, annem ve bütün ailem bana karşı öfkelendiler. Babam Hristiyanlığı terk edersem elimdeki tüm imkânları, burslarımı, okulumu kaybedeceğimi ve aileden dışlanacağımı söyledi. Benim ise artık hiçbir şey umurumda değildi. Her ne olursa olsun imanın ve özgürlüğün peşinden gitmeye karar vermiştim.
Daha sonraki günler nelerle karşılaştın?
Her şey daha da zorlaşmaya başladı. Beş vakit mescide gittiğimi gören babam camiye gitmeye devam edersem beni evden kovacağını söyledi. Kısa bir zaman sonra da dediğini yaptı ve beni evden kovdu. Annem, kardeşlerim, akrabalarım, eski arkadaşlarım herkes beni dışladı. Burslarım kesildi, bir anda elimdeki her şeyimi kaybettim.
İnsanın bir anda ailesini, çevresini kaybetmesi hiç de kolay değil. Yaşadığın zorluklar karşısında hiç Müslüman olduğun için pişmanlık duyduğun anlar oldu mu?
Hayır, hiç olmadı. Çünkü yanlış bir yolda olmaktansa hakikate iman edip sabretmek daha doğru bir tercihtir. Mescide gittiğimde Müslüman kardeşlerim bana peygamberimizin ve sahabe efendilerimizin imanlarını korumak için katlandıkları zorluk ve çileleri anlatıyorlardı. Bu zorluk ve çileleri dinledikçe benim yaşadıklarım gözümde hafifliyordu. Kalacak yerim olmadığı için mesciddeki Müslümanlardan biri bana evini açtı. Bu arada geçimimi sağlamak için de çalışmaya başladım.
Ne iş yapıyordun?
Genellikle hamallık yapıyordum. Bazen de bir marketin önünde bekleyip alacağım bahşişler karşılığında zenginlerin çantalarını taşıyordum. Hristiyan arkadaşlarım hamallık yaptığımı gördüklerinde benimle dalga geçiyorlardı. Müslüman olmadan önceki hayatıma göre Müslüman olduktan sonraki hayatım oldukça zordu. Fakat aradığım hakikati, gerçek iman ve özgürlüğü bulmanın huzuru içindeydim. Ayrıca Allah’ın bana bir yol açacağını da umut ediyordum.
Bu sıkıntılı süreç ne kadar sürdü?
2019 yılının başlarında Müslüman olmuştum ve Müslüman olduğumda 21 yaşındaydım. Bu sıkıntılı sürecim ise yaklaşık 7 ay sürdü. Daha sonra Musa Bangura Türkiye’den İHH isimli bir kuruluşun Rokel şehrinde yeni Müslümanlar için bir eğitim programı başlatacağını, buraya kayıt yaptırırsam İslam’ı daha iyi öğrenebileceğimi söyledi. Ben de İHH’nın programına başvurup kayıt yaptırdım. Bir grup Sierra Leoneli yeni Müslümanla eğitim almaya başladık. Burada 3 ay kaldım ve İslam’la ilgili temel bilgileri öğrendim. Ayrıca tüm ihtiyaçlarımızı programı düzenleyenler karşılıyordu ve bu durum beni bayağı rahatlattı. 3 aylık eğitim bittikten sonra tekrar çalışmaya başladım. Biraz para biriktirip bu sefer de bir grup Müslümanla birlikte davet çalışmalarına başladık. Köyleri, evleri gezip insanlara İslam’ı anlatıyorduk.
Bir zamanlar Hristiyan bir misyonerken şimdi ise Müslüman bir davetçi oldun.
Evet, geçmişte insanları batıla çağırırken şimdi ise hakikate çağırıyordum.
Türkiye’ye gelme serüvenin nasıl başladı?
Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı isimli bir kuruluşun Afrikalı yeni Müslüman olmuş öğrencileri eğitim almaları için Türkiye’ye gönderdiğini duydum. Başvurumu yaptım ve kabul alınca 2021 yılında Türkiye’ye geldim. İnşallah burada İslam’ı daha iyi öğrenip üniversite eğitimi aldıktan sonra bir davetçi olarak Sierra Leone’ye geri döneceğim.
Merak ettiğim bir şeyi sormak istiyorum. Anne ve baban zamanla sana karşı yumuşadılar mı? Ailen veya akrabalarından seninle irtibat halinde olan kimseler var mı?
Annem Müslüman olduktan sonra sadece bir kez benimle görüşmeyi kabul etti. Babam ise benimle görüşmeyi kabul etmiyordu. Fakat ben yine de onunla görüşmek için yanına gittim. Ama bana çok iyi davrandığını söyleyemem. Akrabalarım da İslam’ı kabul ettiğimden beri benden uzak duruyorlar. Fakat Müslüman olduktan sonra Allah bana oldukça geniş bir aile bahşetti ve bu yeni ailemle oldukça mutluyum. Hepimiz aynı Allah’a inanıyor, aynı kitabı okuyor ve aynı peygamberin peşinden gidiyoruz.
İslam’ın seni en çok etkileyen yönü nedir?
Aslında İslam’ın her yönü beni çok etkiliyor. Müslüman olduktan sonra sonsuz bir huzura kavuştum ve İslam beni hakikatin özgürlüğüyle tanıştırdı.
Sonradan İslam’a giren biri olarak Müslüman olduktan sonra büyük sıkıntılar çekmişsin ve her şeye rağmen dinini yaşama konusunda ısrarcı olmuşsun. Fakat Müslüman bir ailede doğmalarına rağmen İslami yaşantıya oldukça mesafeli Müslümanlar da var. Onlara neler söylemek istersin?
Müslüman bir ailede doğmak Allah’ın bir insana bahşedebileceği en büyük nimetlerden biridir. İslam ışığın yoludur ve insanları cennete ulaştıracak gerçek yol da bu yoldur. Bir insan Müslüman bir ailede doğduğu için kendini şanslı hissetmeli ve bu büyük nimetin hakkını vermenin peşinde olmalı. Ben Müslüman bir ailede doğmadım. Fakat Müslüman olduktan sonra Müslüman bir ailede doğmanın ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Müslüman olmak aynı zamanda hidayeti bulmak, diğer insanlara hidayeti göstermek ve İslam’a sahip çıkmaktır.
Ebu Kerim son olarak neler söylemek istersin?
Sierra Leone’de Hristiyan misyonerler Müslümanları Hristiyanlaştırmak için yoğun şekilde faaliyet gösteriyor. Eğitime yatırım yapıyorlar, Müslümanların çocuklarını eğitim yoluyla Hristiyanlaştırıyorlar. Başta Türkiye olmak üzere dünyadaki tüm Müslümanlardan Sierra Leone’deki kardeşlerine sahip çıkmalarını ve Afrikalı Müslümanları unutmamalarını istiyorum.