AHaber’in Haberi:
19 Ocak 2007 günü öldürüldü Hrant Dink...
O günlerde bir büyük karanlık vardı Türkiye'nin üzerinde...
Daha doğrusu tahammülsüzlük...
O cinayet, adım adım büyüyen kabusun işaretiydi ki çok geçmeden bahar gelecek, aylardan nisan olacak ve seçilmiş iktidar bir kez daha postalların altına alınmak istenecekti...
Günün koşullarında uzun uzun tartışıldı o korkunç suikast... Kim yaptı? Neden yaptı?
Niye böylesine simge bir isim seçildi?
Ve o kaldırıma kan niye aktı? Sorular uzun süre yanıtsız kaldı...
Ama, şimdi biliniyor cinayeti kimin işlediği... Tetiği çekenin ismi daha o günden belliydi ama azmettiren kim artık biliniyor...
Türkiye'yi o büyük karanlığa gömenin paralel çete olduğu aşikar artık...
Peki neden seçildi Hrant? Sözleri ve birleştirici üslubu olabilir mi cinayetin nedeni?
İşte şimdi o yanıt verecek bu soruya... Hrant konuşacak...
ACIYI ONURLA TAŞIMAK!
- Ermeniler büyük bir travma yaşıyor Türklere yönelik, Türkler ise Ermenilere yönelik büyük bir paranoya yaşıyor, ikimiz de klinik vakalarız tam klinik vakalarız. Kim tedavi edecek bizi Fransız senatosunun kararı mı? Amerikan senatosunun kararı mı kim reçeteyi verecek? Kim bizim doktorumuz? Ermeniler Türklerin doktoru Türkler de Ermenilerin doktoru bunun dışında doktor moktor ilaç hekim -mekim yok! Diyalog tek reçete. Doktor da birbirlerinin doktoru bunun dışında çözüm yok yok ve yok açık konuşayım.
İşte bu cümleleri kurmuştu Hrant Dink ölmeden hemen önce verdiği bir röportajda...
Türkiye'yi bölen değil, birleştirendi...
Ve yaşasaydı bugün o da, bu sözleri yüzünden belki linç edilen tarafta olacaktı...
Devam ediyor Dink... Üstelik bu kez çok daha sert sözler söylüyor...
- Diasporaya sesleniyorum Ermenilere şunun için 1915'e saplanıp kalmayın! Kendinizi 1915'e bağlamayın. Bu tarihsel bir acı mıdır biz yaşadık atalarımız yaşadı. Anadolu'da hoş bir laf vardır ve biz Anadolu insanıyız, acıyı onurla taşıyıp sırtlamak yaygara yapmadan...
BİZ ANADOLUYUZ!
Hrant Dink bir Anadolu insanıydı ve birilerinin Anadolu hakkında vereceği hükme karşıydı...
Bu nedenle saydı karşı çıktığı tezleri bir bir:
- Dünyaya diyorum ki dünya insanına senin Ermeni soykırımını tanımış olman ya da tanımamış olman benim için 5 para ifade etmez Ermeniler Türkleri öldürmediler mi öldürdüler. 1918'li yıllarda Ruslar 15'ten sonra tekrar yukarı çıkarken intikam dediğimiz kavram neyse lanet ediyorum o kavrama. Oldu bunlar… Türklere diyorum ki Ermeniler niye bu kadar çok ısrar ediyor diye bu sorunun üzerinde durun biraz. Bunun üzerinde empati yapın o zaman belki biraz onur görebileceksiniz. Ermenilere de diyorum ki Türklerin "Hayır bu bir soykırım değildir" sözünün üzerinde de bir onur görmeye çalışın. Bir onurlu duruş bulmaya çalışın. Nedir o onurlu duruş… Bir Türk olarak ben soykırıma karşıyım, ırkçılığa karşıyım, soykırım Allah'ın belası bir şey… Dolayısıyla nasıl ya benim atalarım böyle bir şey yapamaz çünkü ben yapmam...
İşte buydu Hrant Dink... Ben Anadolu'yum diyen....
Tek çarenin diyalog olduğunu savunan bir aydındı... Anadolu aydınıydı...
Hem de öyle Anadolu aydınıydı ki o topraklarda suyun çatlağını bulduğuna inanırdı...
SU ÇATLAĞINI BULDU!
- Telefonum çaldı; Sivas'ın bilmem ne köyünden yaşlı bir amca, "Oğlum dedi bana dediler ben de seni buldum buraya yaşlı bir kadın geldi Fransa'dan, 10 gün kadar kaldı dolandı durdu sonra Allah'ın rahmetine kavuştu. Biz de aldık onu gömdük duamızı ettik namazımızı kıldık gömdük ama öğrendik ki bu herhal sizlerdendir. Bana seni söylediler ben de seni buldum bir bak araştır. Adı soyadı şudur kimlerdendir varsa eşi dostu akrabası oğlu kızı buyursunlar biz burada onlara yardımcı oluruz. Biz gömdük ama cenazeyi alıp götürmek isterlerse yardımcı oluruz." Peki amca ben bakarım dedim benim bir Efe Abim var onu aradım. Abi dedim adı soyadı şu... İn dedi senin şu kaldırımda bir eski kunduracı var onlara sor... Onlar bilir gittim sordum böyle birini tanır mısınız dedim.. Döndü bana o benim anam dedi.. Dedim anan Fransa'da mı yaşıyor? Türkiye ye gelir mi gelir.. Ama dedi abi bize ya uğrar ya uğramaz.. Memlekete gider... 15 gününü orada geçirir, dönüşte de İstanbul'a ya uğrar ya uğramaz... Bacım dedim. Böyle böyle hüngür hüngür ağladı... Neyse gönderdim ertesi gün kız aradı abi dedi.. Geldik doğrudur bu benim anam dedi... Peki getiriyor musunuz dedim.. Abi ben getireceğim de burada yaşlı bir amca var bana dedi ki dedi.. Başladı ağlamaya.. Kızım dedim ne ağlıyorsun.. Neyse amca aldı telefonu... Niye ağlatıyorsun kızı amca dedim.. Ne yaptın kıza... Hiçbir şey yapmadım oğul dedi.. Ona dedim ki kızım anandır hakkındır alırsın gidersin sen bilirsin ama bana sorarsan bırak su çatlağını buldu... Kalsın.. Bu cümle beni mahvetti.. Ben de oturdum ağladım... Bu ne laf ya rabbi.. Su çatlağını buldu.. Bu ne edebiyat... Bu ne dervişlik.. Bu ne Anadolu insanının cümlelerle sayfalarca anlatılamayacak özdeyişi...