Hovarda Bozkurtlar ve Endişeli Kemalistler

KENAN ALPAY

MHP’li yöneticilerin internete düşen görüntüleri üzerinden aslında herkes kendini, ahlakını ve ideal toplumsal yaşam tarzını tartışıyor. Sürekli bir biçimde sorulan “Arkasında kim var?” sorusunun cevabı bulununca ne olacak ya da ne değişecek?

Son olaylarda görüldüğü üzere “Kim sızdırdı?” sorularıyla karşımıza çıkanlar açıkça gayrı meşru ilişkilerin perdelenmesini daha fazla önemsiyorlar. Kamuoyu bu “Kim sızdırdı?” takibatlarını askeri cuntanın medyaya yansıyan bazı bilgi ve belgeleri meselesinden iyi tanır. Kimsenin peşinde değiliz, ayıbını, günahını araştırıyor da değiliz. Fakat bütün bir toplumun gündemine gelen ahlakdışı, gayrı meşru ilişkileri de görmezden gelemeyiz.

Ulusalcısından, liberalinden Kemalistine kadar kamuoyuna hitap eden epeyce bir isim ise “insanların özel hayatlarına yapılan saldırıyı püskürtme” ortak paydası altında birleşmiş görünüyor. ‘Ahlak zabitleri’ne de ‘seks şantajcıları’na da papuç bırakmama yönünde kararlılık bildiren vurgular yapıyorlar. Bu vurgularda röntgenciliğin, teşhirciliğin, şantajcılığın ne kadar büyük bir şerefsizlik olduğu izah ediliyor.

Eleştirilerin odaklandığı nokta acemilik yapıp armut gibi yakalanan beceriksiz çapkınlardı. Fakat küçük birer sitayiş olarak faillere yöneltilen ‘hovardalık, zamparalık, çapkınlık’ vs isimlendirmeleri dışında gayrı meşru ilişki ve aldatma ile ortaya çıkan çürümüşlük, kokuşmuşluk meselesi hiç dert edinilmiyordu.

Baykal ve MHP’li yöneticiler üzerinden internete düşen görüntüler her ne kadar liberal bazı isimler tarafından ‘bireysel tercih’ sayılıp dokunulmaz addedildiyse de siyasiler ve gazeteciler açısından bu durum tamamen yaklaşan 12 Haziran seçimleri üzerinden kritik edildi. CHP kadar MHP üzerine de hesap yapan Kemalist oligarşinin bu görüntülerden dolayı içine düştüğü keder ve kaygı ise resmen tavan yapmış durumda.

Normal şartlarda çok sevdikleri, hatta teşvik ettikleri gayrı meşru hayat tarzı ve bunun medyatik imkanlarla teşhir edilmesi niye şimdi ciddi bir endişe kaynağı oldu? Dillere pelesenk edilen ve nerede başlayıp nerede bittiği kişiye ve zamana göre farklılık arz eden “etik” kavramı, arkasına saklanan ikiyüzlüleri koruyamayacak kadar aciz kalmış durumda. AK Parti’den önümüzdeki seçimlerde oy tırtıklaması muhtemel ve seçimler sonrasında CHP ile kurulacak koalisyonun ortağı olarak lanse edilen MHP’nin kamuoyu nezdinde itibar kaybetmesi ülkücü bozkurtlar kadar laik, sol, Kemalist çevreleri de endişelendiriyor. Müstehcen görüntü ve ilişkileri bu kadar çok propaganda etmiş, bu kirli ve kokuşmuş hayat tarzını reklam ederek geçim ve iktidar imkanlarına erişmiş siyaset, akademi ve medya çevrelerinin “etik” değerler diye ağlaması kimi inandırır ki?

“Gizli görüntüleri kim elde etmiş olabilir?” sorusu ile ilgilenen meraklılar tereddütsüz bir biçimde “olağan şüpheliler” olarak iki adresi hedef gösterdiler: Okyanus ötesi yani Fethullah Gülen cemaati ve sivil dikta yani AK Parti. Şimdilik net bir şey söylemek pek mümkün değil. Lakin bir hatırlatma yapalım: Gizli ses ve görüntü kaydı ile şantaj meselesini bu ülkede cuntacılar kadar hiç kimse yaygın ve sonuç alıcı olarak kullanamamıştır.

Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk vs davalarında ele geçirilen en önemli dokümanlar, şantaj amaçlı çekilen görüntüler değil miydi? Amirallerden başlayıp Danıştay ve Yargıtay üyelerine, gazetecilerden akademik personele kadar yüzlerce kişinin pornografik görüntüsü bu cunta mensuplarının arşivlerinden çıkmamış mıydı? Eleman devşirmenin, bilgi-belge sızdırmanın, psikolojik harekat yürütmenin, şantajın, ahlaki yozlaşma ve çürümeyi hızlandırarak iktidar alanları açmanın bu iğrenç yöntemine Türkiye toplumu hiç de yabancı sayılmaz.

Bütün bir toplumu ‘Biri Bizi Gözetliyor’ konsepti etrafında teşhirciliğe ve röntgenciliğe teşvik eden medya sözcülerinin, içerisinde “etik” kavramı geçen cümleler kurmasının hiçbir değeri yoktur. Elbetteki kokuşmanın, çürümenin, yozlaşmanın tek göstergesi bu türden görüntüler değildir. Fakat kesin olan bir şey var ki medyaya yansısın-yansımasın bu türden ilişkiler insanlıktan çıkmanın, ahlaka ve toplumsal güvene savaş açmanın en önemli göstergelerinden biridir.

Utanma duygusuna savaş açan, iffet ve namusu sürekli tahfif eden, İslami ve ahlaki dayanakları olan bütün anlayış ve pratiklere hasım kesilen statüko çevrelerinin bu “etik” kaygıları neden? Sizce, gayrı meşru ilişkiler teşhir olduğu için mi, seçimlerde yaşanacak sandık kazası ihtimali arttığı için mi bu endişeli feryadı figan?