Hoşgel(me)din, Kamuflajlı/ Örtülü IMF!

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Biz Müslümanlar, hele de son 200-300 yılımızda egemen olan para teorilerine akıl erdiremeden kapitalizmin pençesine düştük.. Ve onun kaçınılmaz bir parçası olarak ortaya çıkan bankacılık işlerine de aklımız pek ermedi.  Bu yüzden de, Osmanlı Bankası diye bilinen banka, sermaye ve yöneticileriyle gerçekte bir İngiliz bankasıydı. İlginçtir, aynı dönemde, İran’da da Merkez Bankası rolünü üstlenen ‘Bank-i Millî İran’ın da sadece isminde İran vardı; gerisi, sermayesiyle- yöneticisiyle İngiliz’di. O zaman, uluslararası planda müslüman devleti olarak da zâten sadece iki devlet vardı, Osmanlı ve İran..

(2. Abdulhamîd’in tahttan indirilmesinde etkin rol oynayan Selânik Meb’ûsu (Osmanlı vatandaşı Yahudilerden) Emmanuel Karasso’nun,  ‘Osmanlı Bankası ne kadar Osmanlı ise, ben de o kadar Osmanlı’yım..’ demesi bu alanda düşündürücü bir itiraftır.)

*

O dönemde paranın değer’inin ve tedavüldeki hesapların nasıl yapılacağına dair bilgi ve tecrübemiz yetmediğinden yabancıları çağırıyorduk ve onlar da büyük bir fedakârlık yapıyor havasında lûtfen geliyorlardı, rica-minnetle..  Çünkü, sermaye piyasasının mekanizmasını bilmiyorduk.

2. Dünya Savaşı sonunda, 1946’larda,  TL ile yabancı paraların değer paritesinde bir ayarlama yapılacağı söylenip, 1 dolar’ın 2.80 kuruşa çıkarıldığı kararlaştırıldığında, bunun bir devaluasyon /değersizleştirme ameliyesi olduğunu Hükûmet’teki ‘Bakan’lar bile anlamadıklarını itiraf etmişlerdir;  hâtıralarında..

Çünkü, bizim Müslüman geleneğimizdeki anlayışa göre asırlarca ekonomik kıymetlerin, değerlerin değişim birimlerinin başında Altın ve Gümüş geliyordu. (Ki, bugün Gümüş, eski değerini ve tahtını çoktaaan yitirmiştir.)  O zamanlar ticaret, ya mal takası  ya da borç senedleriyle oluyordu. Ama, özellikle son 200 seneden bu yana, borç senedleri yerine; kağıt paralar bir devlet senedi halinde devreye girdi.. Bu kağıtlarda yazılı mikdarın, devletin elinde karşılığının olduğuna dair bir zımnî taahhüd sözkonusuydu. Metal paralarda, meskukat’ta, değer, paranın içindeyken, kağıt paralarda değer, o kağıt parayı basan hükûmet’in itibarına bağlıydı. Yani, paranın itibarı için gerekli psikolojik sınır’dan bir gerilendi mi, yuvarlanmanın durdurulması daha bir zorlaşır.

Bugün USA İmparatorluğu 19 trilyon doları bulan borcuyla en borçlu ülkelerin başında geliyor, ama, askerî ve diplomatik baskı ve dayatmaları ve propaganda yoluyla kendisini güçlü gösterebiliyor hâlâ da..  1980-88 arası Amerika’da Başkanlık yapan sinema aktörü Ronald Reagan zamanında, ekonomi başlangıçta kötü iken sonra düzelebilmişti. Bunun sırrını Reagan’ın, ‘Bastık karşılıksız yeşil kağıdı ve dünyaya da pompaladık güçlü Amerika mesajını ve Rambo filmlerini..’ diye izah ettiği rivayet edilir. Gerçek de galiba öyleydi. Bu gün de öyle..

Amerika’nın dünya piyasalarında her gün tedavül olunan dolarlarının mikdarı, 5 trilyon doları geçmektedir. Sadece bu trilyonlarca doların el değiştirmesi ve yerli paralara dönüşmesinden bile Amerikan İmparatorluğu hergün yüzmilyonlar, milyarlar kazanıyor. Ve hiç kimse ‘Amerikan dolarının kağıd üzerinde yazılı olan karşılığı Amerikan Merkez Bankasına var mıdır..’ diye soramıyor. Amerika diplomatik, askerî, mâlî ve de medyatik propaganda gücüyle kendi zaafın gizlerken, başka ülkelerin sosyo-ekonomik bünyelerinin temellerini dinamitleyecek emperial tuzakları da devamlı hazır bulunduruyor.

*

En yüksek değerli paranın basıldığı Fatih zamanında, altın para içindeki bakır mikdarının -yüzde değil-, binde 3-4 kadar olduğu biliniyor. Ama, ekonomi bozuldukça, bakır mikdarı yükseldi -yükseldi ve en sonunda da altın mikdarı en düşük seviyelere geriledi ve para, ‘pul’ oldu.

Bugün de bir sarsıntı geçirildiği ortada..

Hazine ve Maliye Bakanı’nın geçen haftaki açıklaması pis kokuları beraberinde getirdi. Finans dünyasının, uluslararası sermayenin itimadını kazanabilmek için,  ekonomimizin nasıl sağlıklı olduğunu, emperial sistemin etkili bir parçası olan McKinsey isimli danışmanlık şirketi anlatacakmış dünyaya.. İşbu McKinsey, Osmanlı’nın sosyo- ekonomik ve diplomatik açıdan ipini, dış borçların nasıl tahsil edileceğini Duvel-i Muazzama adına çeken ‘Duyûn-i Umûmîye’ isimli şerr odağını ve 30 yıl öncelerdeki IMF ve Dünya Bankası’nın müdahalelerini, Cotarelli’leri, K. Derwish’leri hatırlatıyor. Onlara el verenlerin, kollarının da kaptırdığı çok görülmüştür.

Unutulmasın ki, Osmanlı henüz 100 -110 yıl öncelerde Osmanlı Devleti’nde Hariciye Nâzırlığı’na bile getirilmiş olan Noradukyan Paşa, Libya sahillerine, Trablus ve Bingazi’ye çıkılması için, en müsaid zamanda bulunduklarına dair İtalyan meslektaşına teşvik edici ‘tiyö’ler veriyordu.

Kapitalist emperyalizmin bir parçası olan McKinsey’den de hayırlar geleceğine inanmıyor ve tersine, bir de görünür-görünmez nice kazıklar atacağını düşünüyorum. Meşhur meselde olduğu üzere, onlar da birbirlerinin ayağına basmaz!

*

Başkan Erdoğan, Meclis’te 1 Ekim günü irâd ettiği nutukta, yeni sistemde, ‘Milletin karşısında Yürütme’den, Hükûmet’in icraatından tek sorumlu muhatabın kendisi’ olduğunu belirttiğine göre, sorumlu-muhatab olarak başkasını aramaya gerek yoktur. O halde, bu konudaki açıklamayı da millet, mutmain olmak için, bizzat Başkan’dan dinlemek ister; Bakan’lardan değil..

Fakir’in teklifi, McKinsey isimli USA merkezli bu danışma kuruluşu yerine, son 16 sene boyunca ekonominin direksiyonunda bulunanlar başta olmak üzere, kafalarının içinin ‘yabancı’ olmadığına güvenilen isimlerden   bir Ekonomik Danışma Grubu’nun oluşturulmasıdır.

*