Hoşgeldin Kağan bebek!

Abdurrahman Dilipak

İsrail tarihinin en aptalca işini yaptı ve kendi sonunu getirecek bir iş yaptı.. Ahmakça ve alçakça. İnsanlığa pusu kurdu.. İnsan olan hiçbir canlı bu alçaklığı kabul edemez..

İsrail denen devlet etiketli çete, Rothchild ailesinin finans-kapital yağma düzenini geleceğini garanti altına almak adına sipariş ettiği Siyonizm isimli din kisvesi giydirilmiş faşist ideolojinin, yine aynı ailenin İngiliz Başbakanı Belfaur’a rüşvet vererek ilan ettirdiği deklarasyonun ardından, Hitler sopası ile kaçırılan zavallı Yahudilere vatan kazandırmak adına, İngilizlerin Çanakkale savaşında başaramadıkları işi Filistin üzerinden başarma girişiminin Truva atı olarak kullanılması sonucu ortaya çıkan bir vatan arayışının ürünüdür..
İngilizler Yunan’ı niye Anadolu’ya sürdü ise Yahudileri de onun için Filistine sürdü.. Ve daha sonra Yahudiler İngilizlerin kontrolünden çıkarak Araplarla savaşarak bugünlere geldi. İngilizlerin yanından uzaklaşıp Dünya derin devleti ve finans kapitalin merkezi olan ABD’nin himayesine girerek dünya derin devletinin ortadaki ileri karakolu, tetikçisi, Truva atı olmaya soyundular..
Davutoğlu BM tarihinin en sert konuşmasını yaparak Türkiye ile İsrail arasındaki yeni bir “meşruiyet” tartışması başlattı. Bu konuşma İsrail’e yönelik 2. bir “one minute”tur..
İsrail “şaşkın ördek” gibi.. Ciddiyet ve inandırıcılıktan uzak, suçluluk psikolojisi içinde yalan ve iftiraların arkasına saklanarak dünya kamuoyunu kandırmaya çalışıyor. Kendi terörünü gizlemek için İHH’yı terör örgütü olmakla suçluyor.
Biz İsrail’e değil, İsrail bize muhtaç.. Birkaç milyar dolarlık bir ticaretten söz ediliyor.. Bunun bir kısmı Türkiye’deki “İsrail dostlarının” kendi hesapları ile ilgili. Türkiye İsrail’le bütün kapılarını kapatsa bile, bu ticaret Türkiye ile bir başka ülke üzerinden yine gerçekleşecek.. Turizmi bile etkilemez İsrail’le kapıları kapamak. İsrail vatandaşları genellikle çifte pasaport taşırlar, bir başka ülke üzerinden yine gelirler.. Türkiye İsrail’le kapılarını kapatırsa, İsrail’in elindeki ürünler tek ve alternatifsiz değil.. Bazılarının arkasında yine bir İsraillinin ortaklığı olsa bile bunu ABD, Latin Amerika üzerinden temin etmek mümkün.. Tohum da öyle.. Türkiye’den ABD’ye ihracat ve stratejik bazı ürünlerin temininde satış izni, gümrük muafiyeti ve kota sınırlarını aşmak için İsrail kapısı önemli gibi gözükse de, aynı işi Bosna üzerinden de yapabilirsiniz.. Kaldı ki, İsrail’le kapıların kapanması, İslâm dünyası ile kapıların ardına kadar açılması anlamına gelir.. Bunun yankısı da İsrail ile ticaretin birkaç katı olacaktır..
İsrail bizim için vazgeçilmez değil, ama İsrail, kendisi için Türkiye’nin ne anlama geldiğini yakında öğrenecek..
Ankara şimdi İsrail’in Türkiye üzerindeki 6. Kol ve istihbarat faaliyetleri, ekonomik manipülasyonunu, mediadaki uzantılarını, daha doğrusu “İsrail dostları”nı yakın takibe alması gerekir..
İsrail Türkiye’yi, bu ülke halkını bizi hiç anlamadı.. Biz asırlarca kendilerini koruduk. Kendilerine yardım eden eli ısırdılar.
Türkiye Yahudileri, Türk Yahudileri, Arap Yahudileri, bu devşirme Yahudilerinin ideolojisinin boyunduruğundan bir an evvel kendilerini kurtarmaları gerekir. Rabbiler, liberaller, barıştan, insan hakları ve özgürlükten yana Museviler, Siyonizm’in bu insanlık dışı vahşetine karşı artık bir “dur” demeliler..
Hahambaşı İHH’yı ziyaret etmelidir, İsrail’in yalan ve iftiralarına karşı.. Türkiye Yahudileri seslerini yükseltmek zorundadır.. Eğer İsrail’e yönelik öfkenin kendilerini de kuşatmasından korkuyorlarsa, bu vahşet karşısında insanlık vicdanının ortak paydasında onlar da yerini almalı.. Yoksa “üzüntüye üzülmek” gibi entipüften, sözde diplomatik açıklamalar aslında mazlumun aklından şüphe duymak ve onun acısı ile dalga geçmekten başka bir anlam taşımaz..
Bizden değil, Siyonizm’den, İsrail’den mi korkuyorlar yoksa.. Allah’tan korkun! Haksızlık yapmaktan korkun, zulümden korkun..
İHH Haiti depreminde Amerika’da idi. Bülent Yıldırım meydanlarda hep şunu haykırmadı mı: “Bugün Yahudilerin Gazzeli çocuklara yaptığı, Gazze halkı Yahudi çocuklarına yapsaydı, biz o zaman Gazzelilere karşı İsrailli çocukların yanında olur, yine aynı seferi düzenlerdik..”
Bu gemiye yardım edenler, bu duygularla ettiler. Bu gemideki insanlar bu insanlardı. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı duracaktık..
Geçen yıl. Bir gün Bensio Pinto, Türk Yahudi Cemaati Onursal Başkanı’nı, yanında Hahambaşının yardımcısı ile birlikte evime geldiler. “Anlatmasam olmazdı” adı ile hatıralarını yazmıştı.. Bensio Pinto, “Hatıralarımı iki kişiye elden takdim etmek için ziyaret ediyorum sizi” demişti.. Biri Hahambaşı imiş. İkinci kişi benmişim..
Benim kişiliğimi, mücadelemi biliyor.. Ona Doğan Mediadaki bir gazeteci arkadaşın anlattığı bir olay geldi aklıma, onu aktardım.. Gazeteci arkadaş bir Yahudi işadamının evine yemeğe gidiyor. Yemekte konuşurken, Türkiye’deki İslâmcıların güçlenmesinden, iktidarı ele geçirmelerinden, Yahudilere yönelik öfkeden filan söz ediliyor. Evin lise son sınıfta bir kızı var.. Gazeteci, kıza soruyor: “Türklerle aynı lisede okumaktan korkmuyor musun?” “Yok” diyor. “Gayet iyi arkadaşlarınız..” Gazeteci soruyor, “Herhalde üniversite için Amerika’ya gidersin, ya da İsrail’e?..” Kız, “Hayır” diyor. “Ben burada doğdum, burada yaşıyorum. Türk arkadaşlarımı da çok seviyorum. Bir yere gitmeyi de düşünmüyorum. Burada mutluyum ve burada okuyacağım..”
“Bir saldırı olur diye korkmuyor musun, saldırıya uğrarsan ne olacak” diyor gazeteci.. Kız “İnşallah olmaz, ama olursa Dilipak’ı ararım, o bana yardım eder” diyor..
Bunu bana anlatan gazeteci “Şaşırdım” diyor. “İslâmcı kimliği ile öne çıkan bir kişiye duyulan güven ve onu tanıyor olmak, beni şaşırttı ve heyecanlandırdı” diyor.. “Dilipak’ı nereden tanıyorsun, ona nasıl ulaşacaksın” dedim diyor.. “O bir insan hakları savunucusu, haksızlığa uğrayanın yanında yer alıyor, bana yardım edecektir” demiş.. “Peki ona nasıl ulaşacaksın?” diyor. “Telefonumda telefonu kayıtlı” diyor.. “Aldım baktım, cep telefonun kayıtlıydı” diyor gazeteci..
Ben bir İHH gönüllüsüyüm. O gemilerin alınması için ve gemilere temin edilecek insanî yardım için 90 günde 50 bin km.’ye yakın yol aldım. O gemide ben de olacaktım aslında, daha önce planlanan ve ilan edilen bir Umre planı ile, Gazze seferinin ertelenen tarihi buna mani oldu..
Şimdi alçak Faşist Siyonist çeteler, İsrail Psikolojik harp ajanları, İHH’dan Reşat’ın telefonunu arayıp, “arkadaşlarınızı nasıl öldürdük” diye küfredip, kahkaha atıp, telefonlarını kapatarak saldırılarını sürdürüyorlar.. Bunları yapan bu katil sürüsü, yarın ele geçirdikleri gemilere silah ve başka şeyler koyup, gemilerin sivil masum gemiler olmadığı iddiasını ortaya atarak kendi korsanlığını da gizleyebilir.. Gemiler ellerinde. Uluslararası denetimcilerin önünde kapatılan kapılar sorumsuzca açılarak İsrail yönetimi, başlattığı aşağılık saldırılarını sürdürmeye devam edebilir.. İsrail, suçüstü olmanın verdiği panik içinde kendini aklamak adına her türlü iftirayı atabilir ve komplo üretebilir.. Buna dikkat etmek gerek..
Aynı gün Akdeniz’de iki kez kurulduk. Bir açık denizlerde, diğeri İskenderun’da. İster istemez insanın aklına, İskenderun saldırısının da MOSSAD’ın bir 6. kol faaliyeti olmasından kuşkulandırıyor insanı.
Terör MOSSAD’dan bağımsız değildir. Irak’taki Müslüman toplulukların, bu anlamda CIA-MOSSAD kumpasına düşmemeleri gerekir. Selahaddin’in torunları için bu olay tarihi bir ibret dersidir.. Bu gemilerde Selahaddin’in torunları, duası, yardımları vardı..
Gazze yolcuları, İsrail tarihi için bir milad oldular. O gemilerin Gazze’ye ulaşmasından daha büyük bir iş başardılar.. İsrail’in işbirlikçisi yönetimlerin karizmalarını yerle bir ettiler..
Selam size Gazze yolcuları, lânet olsun Siyonist çetelere.. Hoşgeldin Kağan bebek, hoş geldin Gazze bebek, hoşgeldin..
Selam ve dua ile...

VAKİT