Hoşaf!

Mevzuya ortasından gireyim isterseniz: İki yönü var olayın...Ciddi ve gayr-ı ciddi... Yok gayr-ı ciddi lafı çok tehlikeli olabilir. Malum, mümkün mertebe uyduruk dil kullanmak gerekiyor ki çağdaşız filan olsun. Neme lazım bir de biz iddianamelere girmeyelim sonra. Her ne ise toparlıyorum; bir de komik, hatta trajikomik yönü var, diyelim...

Yok, Andıç medyası kalemlerinin dediği gibi ciddiyet iddianamenin içeriğiyle ilgili değil. Dünyanın neresinde olursanız olun, bu tür gazete kupürleriyle hazırlanmış bir hukuk metni görmek mümkün değildir. Nazi döneminde de olduğunu sanmıyorum. Bize has bir husus. Tunç tas kayısı hoşafı gibi bir şey! Kaç etti 24 tas mı? Ne âlâ bir sistem değil mi? Kartel medyası manşeti çakacak, birileri ekran ekran gezip atıp tutacak, sonra başka birileri bunu hukuk metni diye tarihe yedirecek. Ama Allah var, daha önceden denenmiş bir model olduğu için bu sefer de olabileceğini düşünmeleri normal! Bkz: 367 tiyatrosu...

Makara bölümü şöyle; Andıç medyasının leşkerlerinin hemen hepsi başta 'bu devirde parti kapatmak kötü be' filan dedikten sonra içten içe bir gerdan kırma, parmak şıklatma, göbek atma havasına girmeleri. Bu tarzı hatırlıyoruz biz. 28 Şubat sonrasında yaptıkları 'özür dileme' seansları da böyleydi... Bu da bize has bir hoşaf şeklidir. Ki zaten ülkemiz medyası enteresandır. Hani normal insanlar kelebek koleksiyonu yapar, pul koleksiyonu yapar ne bileyim, tesbih filan biriktirir. Dünyanın başka bir yerinde 'gazete koleksiyonu' yapan adam gördünüz mü hiç? Normal bir ruh hali midir bu? Neyse bu meseleyi başka zaman irdeleriz. (Bak bak nasıl da çağdaş kelimeler döktürüyorum, soruna tecimsel yaklaşmadığımın kanıtı olsa gerek!)

Makaranın devam kısmı ise şöyle; savcı beyin istediği yasaklamalar onaylanırsa (ki onaylanırsa hiç şaşmam!) CHP nihayet Meclis'te tek başına kalacaktır. Buyurun size yıllar sonra CHP'nin tek başına iktidar olma hayalinin gerçekleşme fırsatı! Yoksa demokrasi zihniyetlerini peynir ekmekle mi yemişler ki, açıktan açığa yürek soğutma ve abuk sabuk dönemlerin örneklerini vermeye kalkışıyorlar. CHP'nin 22 Temmuz seçimleri sonrası yaptığı açıklamayı hatırlayın lütfen; yere çakılan bir parti hatayı seçmende bulmuştu! Anlaşılan askeri baskılardan istedikleri yüzü alamayacaklarını anladılar ki, ellerinde ülkemizin nadide hukuk anlayışı kaldı!

Eğlenceli aslında bu konuda zihin egzersizi yapmak ancak yer daralıyor...

İşin ciddiyeti ise geçmişe dayanıyor... Moğultay, Oktay dönemindeki iddialara, itiraflara... Hani kendi partililerine, 'Alacağım tabii, MHP'li alacak değilim ya?' diyebilecek kadar açık sözlü (!) konuşan Moğultay... Ve sonrasında Sezer'in tek tip zihniyete ağırlık vermesiyle oluşan tablo YÖK'te ve yargıda belirginleşiyor. Şüphesiz bir eleştiri cümlesinden ziyade bir saptama (bak bak!) bu... Yoksa değerli hukukçularımızın hepsinin liyakatli ve objektif olduklarına inancımız tamdır. En azından teorik anlamda böyle olması gerekir, aksi düşünülemez. Gerçi arada birileri kendini tutamayıp askeri cuntalara övgü yağdırıyor ama olsun!

Ve meselenin esas can alıcı ve ciddi kısmına geliyoruz... Bu parti kapatma tiyatrosu Türkiye'yi nereye sürükler belli olmaz; ancak bir şeyin üzerini kesinkes örtecek gibi: Ergenekon Davası'nın... Bir ucu Danıştay saldırısına, diğer ucu Cumhuriyet bombalamasına uzanan, tuhaf tuhaf kişilerin bir araya gelmesi ve hâlâ '1 Numara'nın merak edildiği bir dava nereye varacaktır? Yoksa evlerinde bomba saklayanlar, gizli yeminler edenler, kendilerince çek-senet işine soyunanlar, evlerini folyolarla çeviren kişileri dışarı çıkarmak mı gerekecektir?..

Malum savcı bey bilmem kaç siyasi için ceza istiyor. Yer açalım yeni geleceklere...

Hoşafına yandığımın ülkesi vay!

Zaman Gazetesi