Hoop!

Yıldıray Oğur

Emin Çölaşan’a ODTÜ’de büyük sosyal demokrat aydın muamelesi çekildiği günleri hatırlarım. Daha önce Mümtaz Soysal’a, Alparslan Işıklı’ya, Uğur Mumcu’ya sosyalist aydın muamelesi çekilmiş Mimarlık Amfisi’ne gelir, üç tane özelleştirmeye hayır, dört tane Atatürk deyip iki tane de Özal’ın çocuklarına, liboşlara, döneklere, Suudi parasıyla Mercedeslere binen sıkmabaşlara çakar ellerindeLeman dergisi, mezun olana kadar Deniz Gezmiş’in hangi havalandırma deliğinden kaçtığını bulmaya çalışan ODTÜ’lülerin devrimci alkışlarını alıp giderdi.

Çok sonra öğrendim 12 Eylül’de Mamak Cezaevi’ne sokulup “Burası beş yıldızlı hotel ne işkencesi” yazı dizileri yazdırılmış süzme bir faşist olduğunu.

O gün ona sol yazar muamelesi çekenler bilmiyor muydu bunu? Bilseler ne olacak.

Çölaşan, en efsanevi önderinin en büyük eyleminin 19 Mayıs’ta Samsun’dan Anıtkabir’e yürümek olduğu Türk soluna derinlerden bağlanmıştı. Kemalizm’le solu da birbirine bağlayan halatlarla hem de: İslamofobiyle, liberalizm düşmanlığıyla.

Çölaşan ıskartaya çıkalı epey oldu. Şimdi emekli Kemalist teyzelere uykudan önce masallar hattının telefonlarına bakıyor. Artık liboşlara, döneklere, dindarlara karşı en ön cephede savaşmayacak kadar yorgun, eskimiş ve itibarsız.

Bu Kemalist Ahir Zaman’ın Çölaşanları başka.

Kemalizm’in dört tekeri de patlak. Yola sol stepnesiyle devam ediyor. CHP’nin arabası da o yüzden sola çekiyor. Yeni Emin Çölaşanlar da o yüzden soldan soldan gelmekteler üzerimize...

“Murat Belgeler”, “Mehmet Barlaslar” laflarını ilk o amfide duydum herhalde... Yıllar sonra tüm ergen hatıralarımın yeniden Milli Murat Belge’ye Sövme Haftası kutlamaları başlayınca depreşmesi ondan...

Murat Belge’nin Kemalistler ve solcularda bir sarımsak görme etkisi yaratması boşuna değil.

Çünkü Murat Belge, ömrü hayatında yapıp ettikleriyle Kemalizm’in kapatma yaptığı solun namusunu az kurtarmadı, onu o Emin Çölaşanların eline düştüğü yüksek kaldırımlardan az çekip çıkarmadı.

Memleketin daha sonra solcu olacak tüm okumuşları Yassıada linçine alkış tutarken sesini çıkararak; 12 Mart’ta askercilik oynayanlarla birlikte işkenceden geçip, çıkınca işkence efsaneleriyle övünmektense iç muhasebesini yaparak; Mao’dan gerilla savaşı taktiklerini okuyanların devrim yoluna düştüğü günlerde Birikim’i çıkararak; 12 Eylül sessizliğini Aydınlar Bildirisi ve Yeni Gündem’le parçalayarak; sol, 12 Eylül olmasa şimdi “Türkiye Sovyetleriydik” avcı hikâyeleri anlatırken sivil toplumun gücünü keşfederek; “işkencesiz ifade alma tekniği var mı” diye tartışılan günlerde insan hakları mücadelesi başlatarak; faili meçhulün faillerinin belli olduğu günlerde Cumhuriyet’e Vedat Aydın cinayetini yazarak; Sivas Katliamı sırasında İstanbul’a semadan birlikte yaşama bildirileri attırarak; 90’lar boyunca askerî vesayeti birinci problem yapıp, “şeriatçılar geliyor” farsına karşı “sosyolojiyle kavga edilemez”e, demokratik meşruiyete herkesi uyandırarak; anti-emperyalizm körleşmesine karşı bizden iyi dünyalılarla irtibatı koparmayarak, başörtülü kızların yanında durarak... Hem de tüm bunları çay içmenin cemaatten atılma gerekçesi sayıldığı dindarlarla, sağcılarla konuşup, paylaşıp yaparak...

Son röportajında yine müthiş bir isabetle “Tan Gençliği” diye tanımladığı o İlhan Selçuklu, Demirelli, gerektiğinde tek renkli gökkuşağı koalisyonun son sürümünün, şimdi toplaşıp onun yazıhanesini basmak için yürüyüşe geçmesi boşuna değil yani.

Engels’i Aydın Doğan, Lenin’i Ertuğrul Özkök, Troçki’si Mehmet Y. Yılmaz olan memleketin en kodaman burjuvasının yazıhanesini öncü parti merkezi yapmış bir “AKP-Cemaat’in üretim araçlarını ellerinden alacağız” solunun hedef listesinde bir numaraya yükseldi Belge.

Suçu, CEO görüntülü, Prada giyimli yuppilerin “Sol, biraz pasaklı kalmaktır” diye kapı çarpıp çıktığı, Kemalist ana-babaların bu artist haşarı veletlerinin, Cumhuriyet mitingleriyle olmayınca AKP’yi gerilla taktikleriyle, mızmızlanmalarla köşeye sıkıştırma solcuğuna prim vermemesi.

Suçu, sokak ortasında gazeteci öldürmek gibi rutinleri olan polisin, Başbakan taşlayan gruba biber gazı terörüyle kalp hastası bir öğretmenin ölümüne sebep olmasına Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan Saraybosna’daki suikast muamelesi çekmemesi. Sürpriz yumurtadan devrim çıkmasını beklememesi. Yurda 10 tur bindirmiş tek bir ulusalcıya isabet etmemiş yumurtaların neden hep demokratların kafasına geldiğini sorgulaması. Çok iyi bildiği solun askerle devrime yürüme tarihini, generallerin tıpış tıpış hesap verdiği günlerde solcuların AKP’ye savaşta en ön cepheye geçmesine bağlayıvermesi.

Tabii “AKP’den artık ümitsizim” derken bir zamanlar ümitli olduğunu ele vermesi. Askerî vesayetin çöküşüne devrim demesi. Dindarların değişimin motoru olduğunu söylemesi...

“Ama Müslüman bir aile babası gibi davranan birinden nasıl demokratik adım bekleriz ki” sorularına muhatap olduğu yetmezmiş gibi, “Bunca tecrübeye, onca siyasi analiz kabiliyetine rağmen, o kitlenin büyük bir bölümünün biat kültüründen beslendiğini nasıl gözardı etti ki Murat Belge” gibi sosyolojiye giriş dersine Çevik Bir girmişlerin Emre Kongarcılıklarına maruz kalacak bir süre daha.

Oray Eğin’in attığı pasları Birgün yazarları gole çevirecek, Yıldırım Türker Liberallere Çakma Şirketi’ne gizli ortağı Ertuğrul Özkök’ü alıp gelecek, Özgür Mumcu tweet’leyecek, Serdar Akinan RT’leyecek, Ayşenur Arslan’ı Ertuğrul Kürkçü’ye bağlayan halatlar iyice ortaya çıkacak.

“Tan Gençliği” yolda büyüye büyüye Belge’nin Gümüşsuyu’ndaki evinin sokağının başında toplanacak böylece.

Peki, ilk taşı kim atacak? Tabii ki en masum olduğunu zannettiğimiz. En az İslamafobik, en az Kemalist olduğunu düşündüğümüz. Murat Belge’ye 49 yıllık sövme haklarını hangi ara Emin Çölaşan’dan satın aldığını kaçırdığımız.

Adıyamanlı Fanon’un Murat Belge’ye “Sarhoşsun, safari şapkalı sömürge aydını” diye şampiyonluğa oynadığı saatlerde, Yüksekova’nın şehir merkezinde kaldırımda biri capri giymiş iki zavallı uzman çavuşun cansız bedeni yatıyordu. Belge’nin esas suçu 90’larda Türkler yaparken karşı çıktığı bu JİTEM’ciliğe 2011’lerde Kürtler yaparken karşı çıkıp, Kürt siyasetiyle arasına mesafe koyması. Seçim arabaları Dağlıca Baskını Marşı’yla turlayan, en mutedili zannedilen Akın Birdal’ın “‘Yetmez ama Evet’ diye diye Hrant’ı öldürdüler” diyerek en aymazı çıktığı Kürt siyasetiyle...

“Türk siyaseti zaten pijamalı, bari Kürt siyaseti ceketini iliklesin” sözünden bir adamın tüm tarihini silip emperyalist Türk aydını çıkaran biri için, tıpkı Sebahat Tuncel’in canlı bomba güzellemesini feminizme bağlaması gibi bu sokak ortası infazları da Kürt halkının sorgulanamaz acılarına bağlamak zor olmayacaktır.

Tarih sizi Murat Belge’ye “sarhoş adam” diyerek bastırmaya çalıştığınız bu büyük sessizliğinizle, bu savaşa meşruiyet üretme makinesine döktüğünüz alın terinizle de yargılayacak...

Emin Çölaşan günahlarından böyle kurtulamadı. Şimdi siz de Murat Belge’ye küfrederek ortak olduğunuz bu günahların vebalinden kurtulamayacaksınız...

Ve emin olun kimse size “Peki, bunları yaparken sarhoş muydun” diye bile sormayacak...

TARAF