"Hizmet"e Tepkinin Altında Çekememezlik Varmış!

Ali Ünal, İslami camiada Gülen Cemaatine karşıtlığın temelinde hazımsızlık olduğunu ileri sürüyor!

HAKSÖZ-HABER

Zaman yazarı Ali Ünal bugünkü (21 Nisan Pazartesi) köşe yazısında Gülen Cemaatine karşı İslami kesimde yaygın biçimde biriken öfkeyi tahlil etmiş! Ama bunu gayet yüzeysel ve de hakkaniyetten uzak biçimde yapmış! AK Parti Hükümeti ile Gülen Cemaati arasında yaşanan çatışmanın tırmanmasıyla netleşen bu olgunun nedenleri üzerinde pek çok şey sıralanabilecekken, getirip konuyu çekememezliğe, hasede, kıskançlığa bağlamış.

Sağ-muhafazakâr kesimde Gülen hareketinin sempatiyle karşılanmasına karşın İslami kesimde Gülen hareketine tepki duyulmasının ardında 70’li yıllardan itibaren netleşen bir ayrışmanın belirleyici olduğunu iddia etmiş. Yazara göre “İslamcı” diye anılan çevreler dünyevileşme girdabına düşüp, mevki, makam sevdasıyla yozlaşırken; Gülen Cemaati fedakârlık, ihlas ve samimiyetle büyük bir başarı öyküsüne imza atmış! Bu da kendisine düşmanlığa yol açmış!

Yazarın İslami camianın dünyevileşme tuzağına düştüğüne dair eleştirisinin tümüyle yanlış olmadığı açık. Bu bağlamda şüphesiz “İslamcı” diye anılan ya da kendisini adlandıran oluşumlar, şahıslar mutlaka özeleştiri yapmak durumunda. Bununla birlikte Gülen Cemaatine karşı gösterilen tepkinin temelinde kıskançlık olduğu tezi çok basit ve saptırıcı bir iddia.

Bu hareketin başından itibaren sahip olduğu din anlayışındaki bulanıklık, hurafe ve bidatlara düşkünlük; siyasi planda net bir İslami perspektifin bulunmayışı ve egemenlere şirin görünme adına sergilenen ilkesizlikler; millici eğilimlerin Ümmet bilincinin önüne geçmesi; gerek görüldüğünde emperyalist odaklara teşne söylem ve pratikler izlenmesi ve benzeri olguları görmezden gelip, konuyu “bizi çekemediler” iddiasına oturtmak biraz fazla arabesk bir tutum değil mi?

***

Hizmet’e niye düşmanlar

Ali Ünal / Zaman

DP-AP-ANAP sağ tabanı itibariyle değil, kendine has özellikleriyle AKP çizgisinin Hizmet hareketine düşmanlığa da varabilen soğukluğu iki sebepten kaynaklanan bir hazımsızlığa dayanıyor.

Hizmet, 1970’lerin başından itibaren Türkiye sathında dalga dalga yayılırken, illerde ve ilçelerde bazıları köylerden göçmüş, İslâm, İslâm’a hizmet denince öne çıkan ve nihayet büyük çoğunluğu AKP’de karar kılan “İslâm hassasiyetli” bazı kesimler vardı. Günlük hayatlarında İslâm’ı iyikötü yaşama gayretindeki bu kesimler, “sağ taban”ın Müslümanlığını yetersiz buluyor ve bir şekilde azçok İslâm’a hizmet etmeye de çalışıyorlardı. Bunlar ve içlerindeki bilhassa orta veya yüksek tahsil yapanları, İslâm’a hizmet ederken rahatlarını da çok bozmak istemiyor, dünyalarını da bir şekilde güzel yaşama peşinde, gençlik çağlarında idealist (gibi) olsalar da, meslek sahibi olup, evlenip dünyaya karışınca idealleri pörsüyen gruplardı. Hizmet ise, müntesiplerinin üstün gayretleri, fedakârlıkları, hizmeti sadece Allah rızası için bir vazife olarak yapıp, Cennet’i bile hizmete aslî gaye yapmayı ihlâsa uygun bulmayan samimiyetleri, İslâm’ı yaşamadaki daha derin hassasiyetleri ile evler, yurtlar ve okullar açarak yayılmaya durunca söz konusu kesimlerin vicdan konforlarını bozdu. Ankara’da Hizmet mütevellisinden bir zatın anlattığı şu küçük hadise, bu gerçeği bir yanı itibariyle açıklamaya yetiyor: “İşimi babamla birlikte yürütüyoruz ve ortak kasadan herkes ihtiyacına göre harcıyor. Babam da her yıl şu veya bu yere din adına bir miktar teberruda bulunmaya çalışır. Senenin birinde dedi ki: ‘Oğlum, bu yıl biraz fazla verelim.’ ‘Ne kadar verelim baba?’ dedim. ‘Bir milyon lira verelim!’ dedi. Babamın bir milyon lira vermeyi fazla verme olarak gördüğü yıl ben Hizmet için 300 milyon lira vermiştim.” Bu çok büyük farkın sözü edilen kesimlerin vicdanlarında kendilerine karşı meydana getirdiği rahatsızlık, nefislerinde imanın da önüne geçebilen bir hazımsızlık ve kıskançlığa yol açtı.

Hizmet’e düşmanlığa varabilen soğukluğun ikinci sebebi ise şudur: Sözü edilen kesimler, uzun soluklu, nefsin ve dünyanın rağmına, almaya değil vermeye ve fedakârlığa dayalı hizmete koyulamayıp, 1960’lardan itibaren yayılmaya başlayan Türkiye İslâmcılığının da tesiri altında siyasîleşmeye durdular. Siyasî yoldan “devlet”e sahip olmayı İslâm’a “gerçek, Tevhidî ve kestirme” hizmet olarak görmek, Hizmet karşısında vicdanlarını da soğutuyordu. Artık kendilerini İslâm’a hizmet yolunun sahipleri olarak görüyor, Hizmet ve benzeri hizmet cemaatlerini Tevhidî olmamak, “düzenci” olmak, “Amerikan İslâm”ına kapılmak gibi suçlamalara tâbi tutuyor ve Hizmet dâhil, bütün cemaatlerin kendilerini şartsız desteklemelerini, hattâ kendilerine biat etmelerini istiyorlardı. Devlet kademelerinde yer almaya başladıkça da bir yandan “devletleşirken”, diğer yandan “tuttukları bal” sebebiyle parmaklarını gittikçe artan miktarlarda yalamaya başladılar. Oysa Hizmet, ilk günkü çizgisinde, aynı temel düsturları temelinde, tamamen kendi imkânlarıyla ve kendisi olarak bu defa bütün dünyada yayılıyor ve her tarafta itibar görüyordu. Devlet kademelerindeki Hizmet mensupları da parmaklarına bal bulaştırmamaya azamî gayret gösteriyorlardı. Bu da, AKP çizgisinde daha bir vicdan rahatsızlığı ve nefsanî hazımsızlık meydana getirir oldu. Ve nihayet, Hizmet’ten kurtulmadıkça rahat edemeyecekleri, vicdanlarını susturamayacakları sonucuna vardılar.

Bir şey unutuluyor: İnsan ne kadar tefessüh etse de, yaptığı kötülükler taşınması zor yük halinde vicdana oturmaya devam eder ve ona kaybettirir. Kabil, bir prototiptir. 

 

Yorum Analiz Haberleri

Avrupa'da İslami kimliğin geleceği
Amerika ikileminden kurtulalım
Yasadışı bahis bağımlılığının feci boyutları
Türkiye’de toplumsal değerlerin karmaşıklığı
Filistinlilerin yenilgiyi kabul etmesini mi bekliyorlar?