Hizmetçiler KERBELA mı istiyor?

Ömer Lekesiz

Geçtiğimiz üç gün boyunca Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 'İslam-Sanat-Estetik' konulu 6. Dini Yayınlar Kongresi'ni izlediğimden, bu özelleşen dünyanın o kendine mahsus entelektüel kurgusu, afyon etkisi içinde adeta kaybolmuştum.

Kongre, pazar günü Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in kapanış konuşmasıyla sona erdi; onun mümin dilinin içerdiği hilm ve merhametin de etkisiyle, katı gerçekliğe bürünmüş dış dünyaya ümitvar bir halet-i ruhiye ile çıkmıştım.

Eve dönüp gazeteleri okumamla, sosyal medyayı kolaçan etmemle birlikte üç günlük güzellik iftiraların, duygu sömürüsünün, azgınlığın gemi azıya aldığı bir suni katı gerçeklikte tuzla buz oldu.

Dershanelerle ilgili düzenleme nedeniyle Hizmetçilerin başlattığı 'ölümüne kampanya' Taksim Darbe Komitası'nın oluşturulduğu günden beri bu ve benzeri her türlü kalkışmanın içinde yer alan alkol, tütün, faiz lobilerinin, babalar dünyasının desteğinde sürüyordu çünkü.

Benim hemen hiç anlayamayacağım ama Cem Küçük'ün çok iyi anlamakla kalmayıp, iyi de çözümleyebileceği türden 'belge uçurma' safhasına da geçilmişti üstelik.

Örneğin, bilmem hangi istihbarat örgütünün bilmem hangi vakfında çalışmış birinin de yazar olarak yer aldığı üçüncü sınıf bir gazetede yayınlanmış 2004 MGK'sındaki 'Cemaati bitirme planı'ndan mülhem yorumlar uçuşuyordu sosyal medyada.

Bu da bir yana Hizmetçilerin yayın organı bir gazete toplayabildiği tüm havaları o belgenin içine üfleyerek rengarenk fotoğraflarla, bin dereden su getiren bin bir yorum desteğiyle süslüyordu sayfalarını.

Hem de kendi liderinin adı etrafında onun İsrail dostluğuna, ABD istihbarat örgütleriyle uyumlu çalışmasına dair yerli yersiz, destekli desteksiz yürütülen muhabbetlerin şu soğuk günlerde Sultanahmed kahvehanelerini bile ısıttığını da çok iyi bildikleri halde.

Çünkü bu durum şu basit mantığın işletilmesini beraberinde getiriyordu:

'Demek ki bunların Türkiye'ye karşı sürekli bir kötülük üreten, ihanetleri pekiştiren uluslararası örgütlerle işbirliği doğruymuş. O gücü arkalarına almasalardı kozmik odalara girmeleri, bu tür belgeleri ifşa etmeleri hiç mümkün olabilir miydi?'

Söz konusu belgeye doyumsuz bir iştahla yapışmaları 'kendi kurşunuyla vurulmak' dedikleri şey olsa gerekti.

Birilerini kendileri hakkındaki olumsuz bir eylemle damgalamaya çalışırken, ondan daha etkili ve kalıcı bir damgayı kendi alınlarına kazımaları demekti.

Evet bunlara üzüntüyle, şaşkınlıkla tanık oldum. Hizmetçilerin kendi elleriyle kendilerini mahkum edişleri karşısında hayrete düşmekle kalmadım, kimi sevdiğim, dürüstlüğünden, aydınlık akıllarından emin olduğum kimselerin de buna bir tepki göstermeyişlerine, vaki yanlışa 'dur' demeyişlerine hayret ettim.

Başımı ellerimin arasına alıp, 'Aynı Allah'a, aynı Peygamber'e, aynı Kitab'a inandığımız bu Hizmetçi kardeşlerimiz yeni bir Kerbela mı istiyorlar?' diye düşünmeden edemedim.

Neden Kerbela?

Tanzimat'ın ilanından bugüne kadar geçen şunca zamandan sonra ilk kez bu ülkede 'yerli' bir kadro iktidar oldu.

Bu süre içerisinde halkın maruz kaldığı zulümlerden habersiz olanların ancak 'aşırı yorum' olarak niteleyebilecekleri bir yorumla o kadro Hüseyin ve arkadaşları gibiler.

Kefenlerini bellerine sararak zulüm ve baskı altındaki halkı özgürleştirmek için yola çıktılar ve kararlı yürüyüşlerini sürdürüyorlar.

Onların yola çıktıkları günden beri İngiltere'nin, Amerika'nın, İsrail'in ve hatta İran'ın içimizdeki 'yerli yezitleri' kullanarak onların seslerini boğma ve güçleri yettiği takdirde onları ortadan kaldırma çabaları da yoğun bir şekilde sürüyor.

Dün, Hizmetçilerin yayın organındaki bir yazıda büyük harflerle KERBELA maddesinin Kerbela'dan hiç bahsedilmeksizin düşülmüş olmasının belirttiğim manada bir tehdidi içeriyor olma ihtimali karşısında ise tüylerim diken diken oldu.

Hayır, hayır asla böyle bir sonuca, böylesi bir kanaat taşındığına, KERBELA üzerinden aba altından sopa gösterildiğine inanamam. Hatalı olabilirler ama son tahlilde Hizmetçiler benim kardeşlerimdir, ben de hatalı olabilirim ama eminim ki son tahlilde onların kardeşleriyim.

O halde neden böyle bir şeye tevessül edildi?

Şeytanın tanımsız olanı gibi iki ayaklı olanı da çevremizde fink atıyor.

Zor bir zamandayız.

KERBELA heveslisi 'yerli yezitlerin' kuşatması altındayız.

O halde bilerek ya da bilmeyerek şeytanlara bu ortamı hazırlayan Hizmetçilerin çok çok daha dikkatli olmaları, en azından yazımın başlığını oluşturan soruyu sordurmamaları gerekmiyor mu?

YENİ ŞAFAK