Taraf'ın dünkü sürmanşetinde yer alan 'Gülen'i bitirme kararı 2004'te MGK'da alındı' haberi tartışma yarattı.
Haberi, Hizmet Hareketi'nin önde gelen tüm isimlerinin kayda değer bularak paylaşmasınıysa, hayretler içinde takip ettim. Zira böylesi bir ithama inanabilmek için 2004'ten 2013'e kadar olan hafızayı silmek lazımdı.
Dokuz sene önceki MGK'da alınan kararın altında imzası olan Hilmi Özkök hariç tüm üst düzey askerler darbecilik suçundan hüküm giydiler. Bir nevi hükümetin desteği ve yargı kararıyla tasfiye edildiler.
Hilmi Özkök'ün ise en başta Hizmet Hareketi'nin medya organlarınca 'demokrat Genelkurmay Başkanı' olarak lanse edildiğini ve darbe karşıtı olduğu için –zehirlenme tehdidi dahil- muhtelif saldırılara maruz kaldığını biliyoruz.
Üstelik aynı MGK üyeleri, 2003'ten beri Balyoz, Yakamoz, Ayışığı gibi en başta 'Ak Parti'yi bitirme planları' yaptılar. Hükümet üyeleri de bu darbe planlarının farkında olsa da 'zamanı değil' diyerek kulağının üzerine yattı. Yani Hocaefendi'nin de zamanında övdüğü üzere 'diklenmeden dik durdular'...
Mesela mevzubahis tavsiye kararında yer alan 'Gülen Okulları ve Millî Görüş'e yardım edilmesi için elçiliklere gönderilen genelgelerin geri çekilmesi' kararına uyulmadı. Hatta bu tavır, 2008 yılında açılan Ak Parti'yi kapatma davası iddianamesinde de yer almıştı.
Ayrıca MGK kararları tavsiye niteliğinde olup, uygulamaya geçilmesi için Başbakan Erdoğan ve bakanların imzasıyla, 'gereğinin yapılması' için kamu kurum ve kuruluşlarına talimat olarak gönderilmesi gerekir. Dün Yalçın Akdoğan'ın da açıkladığı gibi:
'2004'teki MGK kararı hükümet tarafından yok hükmünde kabul edilmiş, hiç bir bakanlar kurulu kararı alınmamış, hiçbir işlem yapılmamıştır.'
Malumunuz 2008 yılında Ak Parti kapatılamayınca, bu sefer darbeciler 2009 yılında, 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' adı altında, kamuyounun 'AKP'yi ve Gülen'i Bitirme Planı' olarak bildiği planı hazırladılar. 2004'teki bir MGK'daki karara uyulmuş olsaydı veya uyma sözü dahi verilmiş olsaydı, bu planlara ne gerek vardı?
Kaldı ki günümüze gelindiğinde bu türden hakkaniyetsiz ve absürd kararların çıktığı MGK'yı sembolik düzeye indirgemiş, kurumu büyük ölçüde sivilleştirmiş bir hükümetten bahsediyoruz.
Ayrıca unutmamak gerekir ki, o MGK'nın devamı niteliğindeki kurum daha altı sene önce muhtıra verdi. El birliğiyle Cumhuriyet Mitingleri düzenlendi. Mezkûr dönemin iki 'nefret simgesi' vardı: Başbakan Erdoğan ve Fethullah Gülen...
Üstelik daha geçtiğimiz sene, Hocaefendi'nin 'Onursal Başkanı' olduğu Gazeteci Yazarlar Vakfı'nın Başkanı Mustafa Yeşil, 'Biz de Hizmet olarak en rahat, en huzurlu hizmet ettiğimiz bir dönemi yaşadık' diyerek Ak Parti iktidarını övüyordu.
Ne oldu da birden Ak Parti 'Hizmet düşmanı', Başbakan Erdoğan 'Hizmet'i bitirmeye ahdetmiş düşman' mesabesine kondu? Olan biteni sadece dershane tartışmasıyla açıklamak mümkün mü?
'Dershaneden daha önemli olan...' başlıklı yazımda şöyle demiştim:
'7 Şubat MİT krizinden bu yana, birbirleriyle iç içe geçmiş olan Ak Parti ve Hizmet Hareketi'nin tabanını ayrıştırma çabası gözle görülür hale gelmişti. Lâkin Hizmet tabanı, ne 7 Şubat'ta ne de Gezi sürecinde 'tavan'ın verdiği tepkileri benimsemedi.
Ancak dershane tartışmasının gündeme getiriliş biçimi ve zamanlaması bu etkiyi yaratmaya daha matuftu ve nitekim öyle de oldu.'
Taraf'ın dünkü sürmanşetinden, günümüzü 28 Şubat analojileriyle anlatan slogan seçimlerinden ve STV'deki dizilerdeki karanlık kurullarla Ak Parti'yi özdeşleştirmek gibi manevralardan anladığım; Hizmet Hareketi içinde bir kesimin Ak Parti'yle köprüleri çoktan attığıdır ve tabanı da gelecek üç seçimde bu yönde hareket etmesi için hazırladığıdır.
Dershane reformuna karşı çıkmak, Erdoğan karşıtı ittifakta yer almak veya CHP'ye oy vermek, ülke geleceğine etkisinin vebalini üstlendikten sonra her grubun veya cemaatin en doğal demokratik hakkıdır.
Fakat bu yapılacaksa şayet, en azından şimdiye kadar beraber yürünen yola yazık edilmemesini, beraber yazılan bir tarihe sırt çevrilmemesini Hizmet Hareketi'ne sempati besleyen birisi olarak rica ediyorum. Aksi takdirde yok sayılan sadece zekâmız değil, aynı zamanda duygularımızdır...
***
'Beyaz'a çağrı: Baştan ayağa beyazlar içinde, ellerde R4BIA işaretleri, yüzler mütebessim... Hapse mi atılmışlar, cennetle mi müjdelenmişler, ayırt etmek zor.
O kızların resmini görmüşsünüzdür. Mısır'daki darbeci rejim, darbeyi eleştirdikleri gerekçesiyle, yaşları 15 ile 18 arasındaki 12 kız öğrenciyi, 11 yıl hapse mahkûm etti.
Yarın Cuma namazı sonrası, Fatih Camii'nde bu kutlu duruşa selâm durulacak. En başta kadınlar olmak üzere, herkesi bekliyoruz. Beyazlarınızı kuşanın ve gelin!
Yeni Şafak