Bilal Can / CİNS
Hızın ve hazzın odağına yerleşmek
Bir.
Kendimize bir yer arıyoruz. Bedenimizi ve ruhumuzu dinlendireceğini umut ettiğimiz mekân arayışı içerisindeyiz. Belki bir çeşme başı, bir duvar dibi, bir söğüt gölgesi, dağ yamacı ya da göl kenarı... Çünkü bedenimiz ve ruhumuz çağın gürültüsü, yoğunluğu ve karmaşası altında mesaj sağanağına maruz kalmış, gittikçe eriyen bir kartopuna dönüşmüştür. Bedenlerimiz cılızlaşmakta, cılızlaştıkça şişirilmeye çalışılmakta, ruhumuz kabalaşmakta, kabalaştıkça duyarlılığını yavaş yavaş yitirmektedir. Bunun bir tür yeni cüzzam hâli olup nüksetmesi de yakındır. Kentlerin cüzzamlı insanları olarak neyi, nerede ve nasıl istediğimizin tam olarak farkında değiliz. Sadece tüketmeye ve tükettikçe tükenmeye yönlendirilen bir deneyin kobay fareleri gibiyiz. Sürekli ilerliyor, sürekli büyüyor ve azalıyor, azaldıkça tükeniyoruz. Tedirginiz ve bu tedirginlikle yaşıyoruz.
İnsanlık, zaman karşısında yontucu bir gerçekliktir. Yontula yontula vücudunda ve ruhunda her an oluşan eksilmelerle tükeniyor ve bu tükenişte bile ikilikler arasında kalıyor. Bu çağın insanında mütereddit ruh hâli kronikleşmiştir. Yontula yontula tükenmek ile eriyerek azalmak arasında hangisini kendisine cellat olarak seçeceğini bilememe lüksünü yaşamaktadır. Büyümek ve eksilmek… Her büyüme, yontulmanın ardından ilerlemenin adı gibidir. Yaşadığı çağ ve mekân itibarıyla insanoğlunun serüveni, kendine özgü türleriyle eşdeğer olsa da özel bir deneyim sunmaktadır. Çağ olgusu, zamansallık ötesinde bir etki ile insanlığı yine insan eliyle bağımlı bir hâle getirerek depresyonlarının eşiğine itmektedir. Android çağın başlarındaki ilk nesil ekranlarla büyürken bir sonraki neslin insanı ise tamamen ekranlarda yaşayacak gibi.
İki.
Marshall McLuhan'ın "Global Köy" ifadesi bağlamında insanlığın rahat, huzur ve farklılıklar aradığı bu çağda, "ev dışılığın" insanı farklı mekân arayışlarına sürüklemesi Cittaslow (yavaş şehir) kavramının oluşmasına zemin hazırlamıştır.
McLuhan'ın "Global Köy" kavramı, dünyanın küresel bir köye dönüşeceği tezi üzerinden kurgulanmıştır. Bu kurgu küreselciliği, ülke sınırlarının kaldırılmasını, toplumsal yapıyı, eğlence sektörünü, popüler kültürü, iletişim ve toplumsal etkileşim örüntülerinin yeniden yapılandırılmasını amaçlamıştır.
Üç.
Kent, her yönüyle insanı yorarak ruhun sıkışmasına neden olur. Gürültü, yoğunluk, hız ve karmaşanın arasında ruhunu dinlendirecek, yaslanacak bir söğüt gölgesi arayan insanlar, salt bedensel ve zihinsel dinlence için yollara düşmüş, kapitalizmin hâlen işgal etmediği mekânları aramaya/keşfetmeye başlamıştır. Bu durum 2000'lerin başından itibaren artan bir ivmeyle devam etmektedir. Bunun için karavan sektörünün gelişimi ve kamp alanlarının gittikçe yaygınlık kazanarak bir piknik/mesire yerine dönmesini veri olarak göstermek mümkündür.
Dört.
1999'da İtalya'da başlayan bir akım olan "Cittaslow" kavramı, dilimizde de yaygınlık kazanarak kentli insanın bıkkınlığına ve bezginliğine çare olarak sunulan bir organizasyon adı olmuş durumdadır. Cittaslow günümüzde kent sakinleri için bir yaşam felsefesi hâline gelmiş, bu kavramla birlikte "yavaşlık" unsuru pazarlanabilirlik açısından değerlendirilmeye başlanmıştır. Kavramların birbirini doğurması gerçeğine göre "Cittaslow" kavramı, "slow food"a eklemlenmiştir.
"Slow food" motamot çeviride yavaş yemek anlamına gelir. Bu daha çok tadına varmak, yetiştirmeye çalışmamak ve lezzeti doyasıya yaşamak şeklinde düşünülmelidir. 1986 yılında hamburgere karşı geliştirilen bir eylem ve yeme biçimi olarak ortaya çıkan akım, "Cittaslow"un olmazsa olmazları arasına dâhildir. Ağzının tadı gittikçe bozulan modern çağ insanı, yemeğin tadına varmak için "yavaş yemenin" farkına varmıştır. Bu durum öyle bir hâle gelmiştir ki artık saatler süren bir yemek seremonisi, pazarlanabilir yeni bir ticari olguya dönüşmüştür.
Beş.
Pop(üler) kültür salt eğlence sektörünün değil, kültürel ve geleneksel unsurların da bir tür celladı olmuştur. Pop kültürle aşılanan olgular yerleşik unsurları yerlerinden etmiş, kimi zaman da ortadan kaldırmıştır.
Gün geçtikçe ağzının tadı bozulan kentli insanın farkındalığının artması ile değişik tatlar peşinde koşması, damak tadının iade-i itibari için devasa bir sektör oluşmasını sağlamıştır.
Bundan yeme-içme de etkilenmiş ve dönüşüme uğramıştır. Yemek tarifleri, pişirme usulleri, baharat ve çeşnilerin birbiriyle olan yüzyıllık tecrübî birlikteliği popüler ve esasen deneysel olanın karşısında önce değersizleştirilmiş, sonra unutulmaya yüz tutmuş, ardından da yitirilmiştir. Bugün artık hiç kimse büyükannelerin yaptığı tarhananın lezzetine ulaşamamaktadır. Yeme-içme alışkanlığı ve olgusu endüstrileşen bir endüstri (sanayi realitesi) hâline dönüşmüştür. Ürünlerin raf ömrü öncelik olmuş ve sürelerinin artırılması için üretilen kimyasallar, onların doğasını ve lezzetini bozmuştur. Bunun fark edilmesi sonucu tatlandırıcılar ve tada etki eden kimyasallar üzerine çalışmalar başlatılmış ve yine bunda da büyük başarılar elde edilmiştir(!). İnsanın geldiği durumun özeti şudur; insan kendi eliyle bozan, bozdukça bulanıklaştıran ve bulanıklaştırdıkça da eskiyi özleyen/ arayan, ona geri dönmek isteyen bir kısır döngünün kölesi olmuştur. Organikliği yitirilen ve hormonlarla şişirilen ürünlerin piyasayı kaplaması sonucu yeni ve farklı sektörler ortaya çıkmış, insanoğlu Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuştur.
Altı.
Gün geçtikçe ağzının tadı bozulan kentli insanın farkındalığının artması ile değişik tatlar peşinde koşması, damak tadının iade-i itibari için devasa bir sektör oluşmasını sağlamıştır. Bu sektörde bugün binlerce farklı malzemeden yine binlerce farklı içerikte üretilen ürünler insanlara yeme hazzını yaşatma ve bunu bir tüketim endeksine bağlayarak genişletme çabasındadır.
Temel dayanak noktası sürdürülebilirliktir ve kâr etme mantığı öncüldür. Hız, motivasyonu bozan bir unsurdur. Farkındalığı düşürür ve bir körleşmeye neden olur. Bu bakımdan hızı yüksek olanın tüketimi de fazla olacak fakat duyacağı haz noksan kalacaktır.