Hizbullah Demekle, ‘Hizbullahî’ Olunur mu?

Müslümanlar, her durumda, haklı ve mazlumlardan yana ve zorbalara, haksızlara, zâlimlere, tâgûtî güçlere karşı olmalıdırlar.

Selahaddin E. Çakırgil; gündemi analiz ediyor:

Bu satırların sahibi, kalbini, beynini ve kalemini birilerinin körükörüne alkışlanması veya eleştirilmesine tahsis etmemiş; doğru bildiklerini savunmuş, yanlış bulduklarını belirtip gerekli gördüğü ölçüde eleştirmiş veya kendi ölçülerine göre, içinde bulunulan zamanın şartları açısından ‘susulmasını gerekli gördüğü zaman ve zeminlerde’ de öyle davranmıştır.

Böyle bir davranışın, başkalarının da aynı şekilde davranmak hakkının olduğunu prensip olarak görür. Onlar da sorumluluklarını üstlenerek, birilerini savunabilir, eleştirebilir veya suskun kalmayı tercih edebilirler elbette..

Ama, bir taraf, sadece kendisinin doğru dediklerini doğru bilir ve görürse, orada problemler vardır.

Bir ideal ve temel ilke olarak yapılması gerekenleri ve imkan varken yapılamayanları ve de imkan ve şartların anlaşıldığı kadarıyla münasib olmaması yüzünden, yapılmasından uzak durulan hususların değerlendirilmesi, elbette ki, Tayyîb Erdoğan’ın izlediği siyaset için de geçerlidir.

Meselâ, K. Kılıçdaroğlu’nun, 17 Mayıs günü Bruksel’deki Avrupa Parlamentosu Sosyalist Blok Başkanı Svoboda’yla görüşmesi sırasında, Erdoğan’ı, Beşşar Esed’dan farkı olmayan, aralarında küçük bir ton farklılığı bulunan bir kaatil olarak niteleyip, Uludere’de 34 ve Reyhanlı’daki patlamada 51 kişinin ölümüyle ilgili olarak ‘kaatil’ demesi üzerine, Amerika dönüşünde, 21 Mayıs günü yaptığı açıklamada, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına kimse kaatil sıfatını yapıştıramaz’ demesi son derece yanlıştır.  Çünkü, bu ülkede, nice başbakanlar, nice başkanlar, liderler, şefler vardır ki, onyıllar boyunca ‘kaatillik’ yapmışlar, hükûmet etmeyi kaatillik temeli üzerinde geliştirmişlerdir. ‘Bu işler behemehal (her halukârda) icra olunacaktır, amma, ihtimal ki, bazı kelleler koparılacaktır..’  sözünü siyasetlerinin temeli yapmış olan bütün kemalist kadroların siyasetlerini temize çıkarmak mânâsına gelen sözler temelinden yanlıştır.

Erdoğan Kendisi Savunabilir, Ama, Bulunduğu Makamı Nasıl Temize Çıkarabilir?

Tayyîb Bey, bu  gibi suçlamalar için, kendisini savunurken, bulunduğu makamı, sadece kendi bulunduğu zaman açısından savunabilir. Ama, kemalist-laik rejimin C. Başkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve bütünüyle güvenlik güçleriyle ilgili uygulamalarını, hele de kendisinden önceki dönemleriyle birlikte temize çıkarmak istercesine kullandığı ifadeler doğru değildir. Aksi halde, kendi kendisiyle çelişkiye düşer. Çünkü, 1937-38’de, yani, M. Kemal, İsmet İnönü ve Mareşal Çakmak döneminde, 11 ay içinde, Dersim’de, eldeki resmî rakamlara göre, en azından 13 700 küsur sivil insanın öldürüldüğünü açıklayan bizzat kendisiydi. O zaman, ‘Türkiye C.Başkanları’na, Başbakanlarına kaatil denilemez..’ mânâsındaki genel ifadeler havada kalır. Ki, daha açılamamış, dile getirilememiş nice cinayetleri vardır, bu rejimin..

*

Bu konuya bu kadarca değindikten sonra..

Gelelim, ‘Suriye Buhranı’na..

Bu satırların sahibi, Suriye konusunda, İran’ın siyasetinin yanlış olduğuna dair kanaatlerini taa başından beri ısrarla belirtmekte ve ayrıca, bu siyasetin Türkiye ve İran’ı karşı karşıya getirebileceği tehlikesini ve bundan kesinlikle kaçınılması gerektiğini devamlı vurgulamaktaydı.

Yazının Devamı…

 

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?