HAKSÖZ HABER
Türkiye’de hukuk mağduriyeti denilince ilk akla gelen hadiselerin başında belki de Hizb-ut Tahrir’e yönelik alınan kararlar geliyor. Geçtiğimiz aylarda üyelerine yönelik tutuklama ve gözaltı süreçleri gerçekleştirilirken ortaya somut gerekçeler konulmamış ve ‘terör örgütü’ yaftasına sığınılmıştı.
Bu problemli yaklaşım aslında Türkiye’de devletin Müslümanlar söz konusu olduğunda gösterdiği temel reflekstir. Hükümetlerin bakış açısı yer yer farklılık gösterse dahi devletin üzerine inşa edildiği ideoloji açısından örgütlü İslami faaliyetlerin hepsi ‘terör’ tanımı içine pekala dahil edilebilir.
Hizb-ut Tahrir’in kadın üyeleri dahi Afyonkarahisar’da sadece hilafetin ilgasının 100. yılı vesilesiyle yaptıkları açıklama sebebiyle gözaltına alındı. Benzer örnekler Gaziantep, Bursa, Şanlıurfa ve İstanbul’da da yaşanmıştı.
Hizb-ut Tahrir davalarının en meşhuru ise 2017 senesinde gerçekleştirilmek istenen ancak mülki idarenin izin vermemesi sebebiyle gerçekleşmeyen Hilafet Konferansı sebebiyle başlatılan yargılama süreci oldu. Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü kapsamına girecek hiçbir eylemliliği olmamasına rağmen ‘terör örgütü mensubu’ olmakla yargılanan Hizb-ut Tahrir üyeleri hakkında bugün karar açıklandı.
Hukuk bir kere daha çiğnenerek gerçekleştirilmeyen konferans için planlanan konuşmacılar Mahmut Kar 12,5 yıl Abdullah İmamoğlu, Musa Bayoğlu ve Osman Yıldız için ayrı ayrı 6 yıl 3’er ay olmak üzere toplamda 31 yıl 3 ay ceza verildi.
Köklü Değişim’in haberinde yer aldığına göre, sanık avukatları bu karara itiraz edileceğini ve üst mahkeme olan İstinaf veya Yargıtay’dan bozulacağını öngördüklerini ifade ettiler.
İslami hassasiyet sahibi insanlara sadece gerçekleştirmek istedikleri bir konferans için bile verilen toplam 31 yıllık ceza Türkiye’de hukukun seçmeci mantığını gözler önüne seriyor. Eğer ki bu karar üst mahkemeden dönmezse adalet komedisi olarak tarihe geçecek bir karar verilmiş olunacak!