Kenan Alpay'ın yazısı:
Siyaset, birey ve toplumu ikna etme yöntemidir. En iyinin, en güzelin, en doğrunun ne olduğuna, hangi yol ve kadrolarla bu hedeflere ulaşılacağına dair bir ikna sürecidir. Esas olan akılları ikna etmek ve gönülleri kazanarak iktidar olmaktır. Ancak toplumun aklına ve gönlüne hitap etmede, toplumu bir mücadeleye ikna etmede zaaflar belirginleşmeye başlarsa siyaset işte bu noktada bazı sapmalara maruz kalabilmektedir.
Türkiye’de siyaset ve toplum, sahte ya da gerçek, bir asrı aşkın bir zamandır hürriyet/ özgürlük tartışmalarıyla çalkalanıyor, sarsılıyor ve şekilleniyor. “Yeter söz milletin”le başlayıp “Konuşan Türkiye”yle devam eden sloganlar ait oldukları dönem için çok büyük ve son derece önemli vaatler sayılıyordu. “Yürümekle yollar aşınmaz” söylemi de “konuşan Türkiye” sloganına benzer bir iklimi işaretliyordu. “İnkâr ve asimilasyonu bitirdik” müjde ve mesajlarının yarattığı pozitif havayı henüz yeni teneffüs ettik. Siyaseti, bürokrasiyi, resmi ideolojik teamülleri “Dersim faciası için devlet adına özür diliyorum” zemininde ciddi bir yüzleşmeyle karşılaşmaya davet etmek için ne badireler atlatıldı, ne belalar savuşturuldu. “Söz de karar da milletin” diye haykırabilmek siyasetin toplumsal meşruiyet ve gücünü teyid ederken topluma da bürokratik oligarşinin saldırılarına karşı siyaseti koruyup kollama ödevini yüklüyordu.